10. Hukuk Dairesi 2011/17596 E. , 2013/4267 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, yersiz aylıkların tahsili amacıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptali ile takibin devamı istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1952 – 1968 yılları arasında 506 sayılı Kanun kapsamında zorunlu çalışmaları bulunan davacıya; yine aynı Kanun kapsamında sigortalı iken ölen babası nedeniyle hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla 31.01.1979 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlandığı; ancak 01.07.1982 tarihinden itibaren 506 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak çalıştığının ve 01.11.1984 tarihinden itibaren de anılan sigortalılığı nazara alınarak kendisine yaşlılık aylılığı bağlandığının tespiti üzerine ölüm aylığı kesilerek yersiz aylıkların tahsili amacıyla davacı Kurum tarafından davalı aleyhine icra takibine geçildiği anlaşılmaktadır.
506 sayılı Kanunun 68/I-C-a maddesi ölüm aylığı bağlama koşulları yönünden “evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, buralardan gelir veya aylık almayan kız çocuklarına” aylık bağlanması olanağı öngörürken; aynı maddenin (VI) numaralı bendi, kız çocuklarına bağlanan aylığın kesilme nedeni olarak “çalışma ve evlenme” halini kabul etmekteyken; 4958 sayılı Kanunun 06.08.2003 tarihi itibariyle yürürlüğe giren 35’inci maddesiyle, söz konusu (VI) numaralı bende “buralardan gelir veya aylık almaya” ibaresi eklenerek böylelikle “Sosyal Sigortadan, Emekli Sandıklarından aylık veya gelir almaya başlama” olgusu, hak sahibi kız çocuklarına bağlanan ölüm aylığının kesilme nedeni olarak benimsenmiştir. Değişiklik 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, sonradan yürürlüğe giren kanun hükümlerinin önceki kanun ile oluşan kazanılmış hakları ortadan kaldıramayacağı olgusu gözetildiğinde, 06.08.2003 öncesi döneme ilişkin ödemelerin bu nedenle istirdadı yoluna gidilemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.
506 sayılı Kanununa 02.07.2005 tarih, 5386 sayılı Kanunun 2’nci maddesiyle eklenen Geçici 91’inci madde ise “06.08.2003 tarihinden önce hak sahibi kız çocuklarına bağlanan gelir ve aylıklar; bunların evlenmeleri, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmaları veya kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları halleri hariç olmak üzere geri alınmaz.” hükmünü getirmiştir. Bu düzenleme de 506 sayılı Kanunun 68/VI maddesinin 4958 sayılı Kanun ile değiştirilen haline göre farklı düzenleme getirerek “kendi çalışmalarından dolayı buralardan gelir veya aylık almaları” halini aylık kesme nedeni olarak öngörmüş; Geçici 91’inci maddenin altıncı fıkrasında ise; “Bu maddenin birinci ve ikinci fıkrası gereğince, aylık veya gelirleri ödenmeye devam olunacak kız çocuklarının aylık veya gelirlerinin ödenmesine devam olunması için sahip olmaları gereken şartları, ilk kez veya yeniden 6.8.2003 tarihinden sonra haiz olan kız çocukları da aynı esas ve usûllerle aylık veya gelir hakkından yararlandırılır.” kuralı yer almaktadır.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 96’ncı maddesi “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır...” hükmünü içermektedir.
Konuya ilişkin 5510 sayılı Kanun öncesi mevzuata bakıldığında, 506 sayılı Kanunun “Yersiz ve yanlış ödemelerin tahsili”ni düzenleyen 121’inci maddesinde yersiz ödeme halinde iade yükümünün kapsamını belirleyen bir düzenleme bulunmadığı gibi, anılan Kanun içeriğinde konuyu düzenleyen başka bir düzenlemenin de yer almadığı görülmektedir. 5510 sayılı Kanunun 96’ncı maddesi ile 506 sayılı Kanunda yer almayan yeni bir düzenleme getirilmiş, sebepsiz zenginleşmenin kasıtlı kusurlu davranıştan veya Kurumun hatalı işleminden kaynaklanmasına bağlı olarak istirdadı mümkün ödeme miktarları belirlenmiştir. Kapsam belirlendikten sonra, ilgilinin Kurumdan alacağı yoksa, geri alma işleminin genel hükümlere göre yapılacağı öngörülmüştür. 5510 sayılı Kanun geçici maddelerinde ise, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğini öngören herhangi bir kural yer almamaktadır. Bu nedenlerle;
5510 sayılı Kanunun 96’ncı maddesi hükmünün, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacakları konusunda süren uyuşmazlıklara uygulanması gerekmektedir.
Somut olayda; her ne kadar davalı ölüm aylığının bağlandığı 31.01.1979 tarihi itibariyle aylık bağlama şartlarını taşıyor ise de; 506 sayılı Kanun kapsamında çalışmaya başladığı 01.07.1982 tarihi itibariyle aylığın kesilme nedeninin oluştuğu, devamında 01.11.1984 tarihinden itibaren de yeniden bağlanması koşulunu taşımadığının anlaşılması karşısında; davacı Kurumun davalının aylıklarının kesilmesine ilişkin işlemi yerindedir. Ancak davalıya yersiz ödenen aylıkların kapsamı davalının kasıtlı kusurlu davranışı bulunup bulunmadığına ilişkin değerlendirme yapılarak belirlenmeli ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Yukarıda sıralanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, Mahkemece, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 08.03.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.