3. Hukuk Dairesi 2020/5985 E. , 2021/4238 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; dava konusu aracı 22/06/2010 tarihinde davalı şirketin yetkili servisinden satın aldığını, aracın 3 yıl veya 100.000 km garanti ile satıldığını, 22/06/2010 ile 09/04/2013 tarihi arasında aracın altıdan fazla arızalandığını, sürekli olarak servise bırakmak zorunda kaldığını, bu arızalardan dolayı araçtan yararlanamadığını, araçtan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi nedeniyle 09/04/2013 tarihli ihtarname ile artık aracın onarımından vazgeçerek malın ayıpsız misli ile değiştirilmesini, bunun mümkün olmaması halinde bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme talebini davalı şirkete ilettiğini, davalı şirket tarafından taleplerinin reddedildiğini, bunun yanında araç garanti kapsamından çıktıktan sonra yapılan tamirat için kendisinden 920,66 TL tahsil edildiğini, oysa bu arızaların, araç garanti kapsamı içinde iken belirttiği arızalar olduğunudan bedelin iade edilmesi gerektiğini ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, bu dava ile ihtarnamedeki seçimlik haklarından vazgeçerek, ayıp oranında bedel iadesi ve onarım nedeni ile kedisinden tahsil edilen ücretin iadesi kapsamında şimdilik 1.200 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini 6.000 TL’ye arttırmıştır.
Davalı; öncelikle davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, bundan ayrı; davaya konu aracın dava tarihinden önce (10/10/2013) dava dışı birine satıldığını, malik sıfatı bulunmayan davacının ayıp oranında bedel indirimi talep etmesinin mümkün olmadığını, garanti süresi dolduktan sonra yapılan tamiratlar için bedel iadesi istenemeyeceğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davacının dava tarihinden önce sattığı araç üzerinde malik sıfatı ve dolayısıyla aktif dava ehliyeti bulunmadığından husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine dair verilen karar, davacı tarafın temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 09/11/2017 tarihli 2015/33357 E. 2017/10782 K. sayılı kararıyla: “Davacının, aracın maliki iken 09/04/2013 tarihli ihtarname ile aracın sürekli arızalanması ve beklenen faydanın sağlanamaması nedeniyle aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesi, mümkün olmadığı takdirde bedel iadesine ilişkin talebini davalıya ihtar ettiğine göre, aktif dava ehliyetinin bulunduğu, mahkemece işin esasına girilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiği” gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama neticesinde; öncelikle davacının, ödediği 920,66 TL servis ücretini aracın garanti süresi dolduğu için davalıdan talep edemeyeceği kanaatine varıldığı, bilirkişiler tarafından dava konusu aracın satış tarihi itibariyle 2.el piyasa değerinin 40.000 TL olduğu, mutlak ve nispi yöntem uygulanmak suretiyle araçta 2.000 TL ayıp oranında bedel hesaplandığı, aracın 10/10/2013 tarihi itibariyle ayıba ilişkin mevcut hasar ve onarım geçmişi dikkate alınarak değer kaybı bedelinin 1.850 TL olarak hesaplandığı, buna göre davacının normal piyasa şartlarında aracını 40.000 TL - 2.000 TL – 1.850 TL = 36.150 TL"ye satabileceğinin tespit edildiği, dosyaya sunulan ... 40.Noterliği tarafından düzenlenmiş 10/10/2013 tarihli Araç Satış Sözleşmesine göre araç satış bedelinin 42.300 TL olduğu gözetilerek kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiş; karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Ayıp nedeni ile satış bedelinden indirilecek miktarın tespitinde, doktrinde, "mutlak metod", "nispi metod" ve "tazminat metodu" adıyla bilinen değişik görüşler mevcutsa da gerek Dairemiz gerekse Yargıtay tarafından öteden beri uygulanan "nispi metod" olarak adlandırılan hesaplama yöntemi benimsenmektedir. Nisbi metoda göre; satış tarihi itibariyle satılanın, ayıpsız ve ayıplı değerleri arasındaki oranın, satış bedeline yansıma miktarı belirlenmektedir. Başka bir ifade ile satılanın, tarafların kararlaştırdıkları satış bedeli gözetilmeksizin, satış tarihi itibariyle gerçek ayıpsız rayiç değeri ile ayıplı haldeki rayiç değeri ayrı ayrı belirlenerek, bu iki değerin birbirine bölünmesi suretiyle elde edilecek oran, satış bedeline uygulanmaktadır.
Somut olayda mahkemece hükme esas alınan 02/05/2019 tarihli bilirkişi heyet raporunda; dava konusu aracın üçüncü kişiye satış tarihi itibariyle 2.el piyasa değerinin 40.000 TL olduğu, mutlak ve nispi yöntem uygulanmak suretiyle araçta 2.000 TL ayıp oranında indirim gerektiği, aracın 10/10/2013 tarihi itibariyle ayıba ilişkin mevcut hasar ve onarım geçmişi dikkate alınarak değer kaybı bedelinin 1.850 TL olarak hesaplandığı, buna göre davacının normal piyasa şartlarında aracını 40.000 TL - 2.000 TL - 1.850 TL = 36.150 TL"ye satabileceğinin tespit edildiği belirtilmiştir.
O halde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında; Dairemizin yerleşmiş uygulamaları kapsamında davaya konu aracın satış bedelinden bilirkişiler tarafından nisbi metod uygulanarak tespit edilen ayıp indirimi bedeli oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın tümden reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ; Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine; ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’nın 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19/04/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.