1. Hukuk Dairesi 2019/2381 E. , 2020/6242 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine dair verilen kararın istinaf edilmesi üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1. maddesi gereğince istinaf isteğinin esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, davalı ..."ın ortak mirasbırakanları olan ..."ya vekaletname düzenleterek mirasbırakanın maliki olduğu 7217 parseldeki 5 nolu bağımsız bölüm ile 5117 parsel sayılı taşınmazların muvazaalı olarak davalı ..."e devrini sağladığını, temliklerin bedelsiz yapıldığını, asıl amacın bağış olduğunu, mirasbırakan ile davalıların mal kaçırmak maksadı ile hareket ettiklerini ileri sürerek dava konusu taşınmazların davalı ... adına olan tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ..., mirasbırakanın bakım ve sağlık ihtiyaçlarını üstlendiğini, mirasbırakanın kendi isteği üzerine sağlık ve bakım masrafları için vekaletname düzenlediğini ve talebi doğrultusunda taşınmazların satışının gerçekleştirildiğini; davalı ..., iyi niyetli üçüncü kişi olduğunu, taşınmazları yatırım amacıyla satın aldığını, bedelini diğer davalı ..."a ödediğini, davalı ... ve kardeşi ... ile bir bağı bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muris muvazaası iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine dair verilen kararın istinaf edilmesi üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1. maddesi gereğince istinaf isteğinin esastan reddine karar vermiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan Vedia"nın 26.12.2016 tarihinde öldüğü, geride davacı oğlu ... ile davalı oğlu ... ve dava dışı ..."un mirasçı olarak kaldığı, mirasbırakanın ... 3. Noterliğinin 12.08.2015 tarih, 17514 yevmiye nolu vekaletnamesi ile davalı ..."ı vekil tayin ettiği, davalı ..."ın anılan vekaletname ile dava konusu 7217 parseldeki 5 nolu bağımsız bölümü ve 5117 parseli 03.09.2015 tarihinde terekeye 3. kişi olan davalı ... ..."e devrettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; dinlenen tanıkların beyanlarından davacı ve mirasbırakanın dava konusu 5117 parsel sayılı arsa vasıflı üzerinde iki katlı betonerme bina bulunan taşınmazda birlikte oturdukları, mirasbırakanın davacı ile arasında dava konusu taşınmazların mirasen paylaşımı hususunda anlaşmazlık çıktığı ve davacının anılan taşınmazdan ayrıldığı, diğer dava konusu taşınmazdaki 5 nolu mesken vasıflı taşınmazda mirasbırakanın kiracısının oturduğu, kiracının eşinin bazı dönemler mirasbırakan ile ilgilendiği ve bunun karşılığının kira bedelinden düşüldüğü, kiracının davalı ..."e taşınmazın devrinden sonra kira bedeli ödenmediği gibi bu konuda kiracıdan herhangi bir talepte de bulunulmadığı, mirasbırakanın ölümünden sonra davacının dava konusu 5117 parsel sayılı taşınmaza geri döndüğü ve yargılama sırasında da bu taşınmazda kalmaya devam ettiği, davalı ..."in dava konusu taşınmazların kullanımına ilişkin herhangi bir tasarrufu olduğunun kanıtlanamadığı, mirasbırakanın kira geliri ile sabit maaşı olduğu, taşınmazların ihtiyacı için satıldığı savunulmuş ise de mirasbırakanın tüm malvarlığını satmasını gerektirir bir nedeninin olmadığı anlaşılmakta olup; somut olgular bir bütün halinde değerlendirildiğinde, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin mirastan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu, ikinci temlikin de bedelsiz olduğu sonucuna varılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken mirasbırakanın davalı ... ile satış hususunda bir görüşmesinin olmaması ve temlikin mirasbırakan tarafından değil de vekaletname ile vekil tarafından gerçekleştirildiği gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.
Davacının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerden dolayı 6100 Sayılı HMK’nin 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25/11/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Dava, muris muvazaası hukuki sebebine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Sayın çoğunluk ile aramızda çıkan uyuşmazlık muris muvazaasının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkindir.
Dosya kapsamıyla taşınmazların muristen alınan vekaletname ile davalı ... tarafından diğer davalı Mehmete satıldığı anlaşılmaktadır. Vekalet yoluyla da muris muvazaasının gerçekleşebileceği hususnda tereddüt bulunmamaktadır.
Somut olayda çözümlenmesi gereken husus, murisin iradesinin davaya konu taşınmazları satmak olup olmadığı hususudur. Davacı tanığı ....’ın satışa çıkardığını emlakçı ...’ten duydum…” derken, yine davacı tanığı ... “ …Vedia vefatından evvel oturduğumuz daireyi bize satmak istedi bizim imkanımız yoktu…” demiş; Davalı tanığı ... “…bir daire ve bir arsa var bunları satalım dedi, ben emlakçılık da yapıyorum. Aracılık yaptım 4-5 müşteri geldi ancak kimse beğenmedi …”, ... “… Vedia hanım da ben malı sattım, ihtiyacım var bana kimse bakmıyor demişti…” Davalı tanığı ... “ … davalı ...’ı davalı ... aracılığyla tanırım, ... yurt dışında çalışıyordu, taşınmazı bu gelirleri ile aldı, bana sorardı bana ev bul arsa bul derdi, bana gelip ben ...’da bir yer buldum dedi gelip baktık…” şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Bilindiği üzere; muris muvazaasında, murisin iradesinin tespiti bakımından tanık beyanları önemli bir yer tutmaktadır. Davacı ile tanıklar arasında husumet olduğuna ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır. Tanık beyanlarına göre muris söz konusu taşınmazların satışını arzu etmektedir ve bu maksatla oğlu ...’a vekalet vermiştir. Taşınmazların tekrar ...’a dönmesi amacıyla, bir başka ifadeyle ara malik sıfatıyla davalı ...’e temlik edildiği hususunda dosyada her hangi bir bilgi bulunmadığı gibi, davacı tarafından vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki sebebine dayalı bir dava da bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca, vekaleten satış işleminde murisin gerçek amacının oğlu ...’a taşınmazları temlik etmek olduğu yönünde bir delil bulunmadığına göre muris muvazaası hukuki sebebine dayalı davanın reddi yönündeki ilk derece mahkemesi kararı ve bu kararın istinaf talebinin esastan reddi yönündeki Bölge Adliye Mahkemesi kararı doğru bulunduğundan kararın onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyoruz.