10. Hukuk Dairesi 2013/22919 E. , 2014/19518 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İstanbul Anadolu 17. İş Mahkemesi
Tarihi :26.09.2013
No :2013/164-2013/366
Dava, iş kazası sonucu sürekli işgöremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan gelirlerin ve diğer ödemelerin 506 sayılı Kanunun 26. maddesince tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesinin birinci fıkrasında işverenin sorumluluğu, ikinci fıkrasında ise üçüncü kişilerin sorumluluğu düzenlenmiştir. Zararlandırıcı sigorta olayında; Devlet adına sosyal güvenlik kanunlarını uygulanmakla görevli Sosyal Güvenlik Kurumu birinci kişi, risklerin gerçekleşmesi halinde sigortalının ya da hak sahiplerinin Kurumdan yardım görmesi için primleri ödeyen işveren ikinci kişi konumundadır. Bunun dışında kalanlar üçüncü kişi olarak tanımlanmaktadır.
Borçlar Kanununun 332/1. maddesinde belirtilen işçi-işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2. fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu, 26/1. maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, işverenler açısından Borçlar Kanununun 125. maddesine göre belirlenmesi gerektiği gözetildiğinde on yıllık zamanaşımının başlangıcı konusuna gelince; 506 sayılı
Kanunda zamanaşımının (özel olarak) düzenlenmediği düşünüldüğünde; genel hükümler çerçevesinde çözüm arama gereği vardır. Gerçekten de Borçlar Kanunun 128 maddesinde: “Zaman aşımı, alacağın muaccel olduğu zamanda başlar” denilmektedir. Kurum açısından alacak hakkı, bağladığı gelirin yetkili organ tarafından onaylandığı tarihte ödenebilir hale geleceğinden, muacceliyetin onay tarihi olacağı açıktır. O halde, masraflar için sarf ve ödeme, gelirler için ilk peşin sermaye değerinin başlangıçtaki gelir bağlama onay tarihinde zararın öğrenilmiş olacağının ve zamanaşımının bu tarihte başlayacağının kabulü gerekir.
506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesinde üçüncü kişiler aleyhine açılan rücu davalarının tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin açık hüküm bulunmamaktadır. Üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki de söz konusu değildir. Ancak anılan maddenin ikinci fıkrasında Borçlar Kanunu’na yollamada bulunulmuştur. Hal böyle olunca; üçüncü kişiler aleyhine açılan davalar Borçlar Kanunu’nun 60’ıncı maddesinde gösterilen bir ve on yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Zamanaşımı başlangıcı ise; “zarar ve faile ıttıla” tarihidir. Bilindiği üzere zarar ve faile ıttılanın birlikte gerçekleşmesi gerekmekte olup, sadece birinin gerçekleşmesi bir yıllık zamanaşımı süresinin başlaması için yeterli değildir. Zarara ve faile ıttıla, Kurumun yetkili organının ıttılaı olduğundan, zararın ıttıla tarihi masraf ve ödemeler yönünden sarf ve ödeme tarihidir. Faile ıttılanın ise özel bir duyarlılıkla araştırılıp incelenmesi gerekmektedir. Uygulamada, devam eden ceza davasında verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesi, Kurum sigorta müfettişi veya Çalışma Bakanlığı iş müfettişi raporunun Kurumun yetkili makamlarına intikal tarihi ya da ilk rücu davasının açılma tarihi faile ıttıla tarihi olarak kabul edilmektedir.
Somut olayda zararlandırıcı sigorta olayının 30.8.2005 tarihinde meydana geldiği, bağlanan gelirin onay tarihinin 26.4.2007 olduğu, üçüncü kişi ve birleşen davanın davalısı durumunda olan davalı C.. S.."nın süresinde zamanaşımı iddiasında bulunduğu, ancak Kurumun ilk kez işbu davalının kusurlu olduğuna, asıl dosya kapsamında alınan, 22.02.2011 tarihli ilk kusur raporu ile muttali olduğu, birleşen ve 14.02.2012 tarihinde açılan dava ile talep edilen miktar yönünden 1 ve 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı, 17.01.2013 tarihli ıslah talebi ile arttırılan miktar yönünden ise 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler uyarınca zamanaşımı definin değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 14.10.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.