3. Hukuk Dairesi 2017/16255 E. , 2019/2543 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptal ve tescil-tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl davanın kabulüne, birleşen dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi asıl ve birleşen dosya davalısı vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 26.03.2019 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden davalı vekili Av... ile davacı vekili Av.... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; dava konusu dükkanın ½’sine tekabül eden kısmını şahitler huzurunda imzalanmış bulunan “tutanaktır” başlıklı yazılı belge ile satın aldığını, davalının, tapu devrine yanaşmadığını, taşınmaz bedelinin tamamını ödediğini ileri sürerek ½ hissesinin adına tapuya tescil edilmesini, bunun mümkün olmaması halinde, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, dilekçe ekinde liste halinde bildirdikleri ödemelerden 10.000 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı; davacının davasının yersiz ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, dayanılan belgenin geçerliliğinin bulunmadığını; zira, gayrimenkul hakkında yapılan sözleşmelerin resmi şekilde yapılması gerektiğini; kaldı ki, davacının tutanağa rağmen taahhüdünü yerine getirmediğini, sadece iki aylık bir ödeme yapmış olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacı; asıl davada saklı tutulan bakiye alacakları doğrultusunda, 240.000 TL alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek ticari faizi ile davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davalı; satış belgesinin geçerli olmadığını, geçerli olduğu kabul edilse dahi bütün aidatların kendisi tarafından yatırıldığını, ortak sayılabilmeleri için karar defterine geçmiş olması gerektiğini, böyle bir satış ve ortaklık olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; “… dava konusu işyerinin mülkiyetine ½ oranında ortak oldukları kooperatif üyeliğinin davalı adına kayıtlı olmasına istinaden, davalının, dava konusu işyerindeki davacının ½ hissesini vermeye niyetli olmadığı; tapuyu devretmediği; bu nedenle, açılan davanın ispat edildiği, davanın kabulü gerektiği, dava konusu işyerinin tapuya tescil olmaması nedeniyle davacının tescil talebi gözönünde tutulmayarak açmış olduğu terditli davada alacak talebinin kabulü gerektiği; alınan rapora göre, dava konusu yerin dava tarihi itibariyle değerinin 365.651,25 TL olup, bu değerin yarısı olan 182.825,62 TL "nin davacıya ait olduğundan, davacı vekili dava dilekçesinde 10.000,00 TL talep ettiğinden taleple bağlı kalınarak 10.000,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesi; davacı vekili ödeme tarihlerinden itibaren ticari faiz talep etmiş ise de; davacı taraf davalı tarafı temerrüde düşürmediğinden, dava tarihinden itibaren yapılan iş de ticari iş olmadığından yasal faize hükmetmek gerektiği gerekçesi ile davacının alacak talebinin kabulü ile, 10.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmasına karar verilmiştir. Hükmün, davalı vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 08.04.2014 tarih ve 2014/2906 Esas – 2014/5607 Karar sayılı ilamı ile ".... sair temyiz itirazları yerinde olmadığı, ancak, davadaki istem; harici satış sözleşmesi uyarınca ödenen bedelin dava tarihindeki güncel değerinin tahsili isteminden ibarettir.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Denkleştirici adalet kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, dava tarihindeki alım gücüne uyarlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Mahkemece, ödenen satış bedelinin, dava tarihi itibariyle (çeşitli ekonomik etkenlerin TEFE-TÜFE artış oranları, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar, faiz ve benzeri ekonomik göstergelerin ortalamaları alınmak suretiyle) ulaşacağı alım gücü, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde, uzman bir bilirkişiden denetime elverişli rapor alınmak suretiyle belirlenmeli, bu yolla belirlenecek miktara taleple bağlı kalınmak suretiyle hükmedilmelidir. Açıklanan hususlarda yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde (taşınmazın dava tarihindeki değeri nazara alınarak) hüküm tesisi doğru görülmemiş..." gerekçesi ile bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; her ne kadar bozma ilamında harici satış sözleşmesi uyarınca ödenen bedelin dava tarihindeki güncel değerinin davcıya ödenmesi belirtilmiş ise de taraflar arsında yapılan sözleşme, dava ve yargıtay bozma ilamı tarihinde davaya konu dükkanların henüz tapularının oluşmadığı, dava devam ederken kooperatiften gelen yazı cevabı ile dükkanın tapulandığı ve sözleşmenin ifa olanağının bulunduğu, tapusuz yerin harici satımın geçerli olduğu ve davacının ödeme yaptığını ispatladığı gerekçesiyle davacının asıl talebi olan, tapu iptal ve tescil talebinin kabulü ile davaya konu ... ili Güzelburç mahallesi 4774 nolu parselin (küçüksanayi sitesi 73/D blok no 16) tapusunun 1/2 hissesinin iptali ile davacı adına tapuya tesciline, birleşen ... 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/66 esas sayılı dosyası açısından davacının tapu iptal tescil talebi kabul edildiğinden tazminat talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm asıl ve birleşen dosya davalısı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Kural olarak, bozma kararına uyulmakla; orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda mahkeme için zorunluluk doğar. Öte yandan, bozma kararı dışında kalan yönler ise kesinleşir.
Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay"ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.
Mahkemece, yukarıda Dairemizin belirtilen ve uyulan bozma kararı gereği inceleme ve araştırma yapılıp sonucu dairesinde hüküm tesisi gerekirken davalı yararına oluşan usuli müktesep hak gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
2) Bozma nedenine göre davacı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 2.037 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacı taraftan alınıp davalı tarafa verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 26.03.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.