3. Hukuk Dairesi 2017/6065 E. , 2019/2610 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki istirdat - sebepsiz zenginleşme davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içerisinde davalı tarafça temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı ile aralarındaki 01.04.2002 başlangıç tarihli kira sözleşmesi gereğince ... isimli alışveriş merkezinde bulunan mecuru kullandığını, taşınmazı tahliye edip boş olarak davalı şirkete teslim ettiğini, davalı tarafından aleyhine başlatılan icra takibi ile kira farkı alacağı ve faiz talebi toplamı üzerinden icra takibi yapıldığını, icra baskısı altında toplam 81.681,00 TL ( faiz ve vekalet ücreti yönünden ) fazla ödeme yaptığını ileri sürerek, bu fazla ödemenin istirdat hükümlerine göre, bunun uygun görülmemesi halinde ise sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davalıdan ödeme tarihinden itibaren ya da ihtarnamelerine cevap tarihi olan 28/11/2013 tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı; davacının icra takibine konu borcu itiraz süresi, içinde ödemeyi tercih ettiğini bu nedenle cebri icra tehdidi altında ödeme yapmak zorunda kaldığı iddiasının gerçek dışı olduğunu, davanın 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, istirdat talebine dayanak olarak gösterilen bozma ilamına karşı taraflarınca karar düzeltme talebinde bulunulduğunu, karar henüz kesinleşmediği gibi eldeki davaya konu icra takibiyle o kararın ilgisinin olmadığını, her iki hukuk sebebi yönünden de dava açma koşulları bulunmadığını savunarak, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davalı tarafından kira aktine dayalı olarak başlatılan icra takibinde 01.11.2011-01.03.2013 tarihleri arasındaki 16 aylık kira farkı olan 90.591,45TL"nin tahsilinin talep olunduğu, taraflar arasında asıl alacağın tutarı ile ilgili bir uyuşmazlık bulunmadığı, aynı icra takibinde davalının kira sözleşmesinin ""kira ödemesinin ödeme şekli"" başlıklı 1.10.maddesi uyarınca aylık %12 oranında işlemiş faiz talep ettiği, bu oran üzerinden işlemiş faizin 87.903,76TL olarak belirlendiği, detayları bilirkişi raporunda açıklandığı üzere icra müdürlüğü tarafından hesaplanan toplam 208.901,51TL dosya borcunun icra dosyasına 08/03/2013 tarihinde davacı tarafça ödendiği, davacı tarafından fazladan tahsil edildiği iddia olunan 77.910,29TL ve 3.770,87TL vekalet ücretinin davalıdan tahsili için açılan davada TBK"nun faize ilişkin sınırlayıcı hükümlerine göre davacının icra dosyasına fazladan 87.697,63TL faiz, 5.001,24TL vekalet ücreti ödemesinde bulunduğu gerekçesiyle, taleple bağlı kalınarak, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava; icra takibi nedeniyle ödemek zorunda kalınan ve davalı tarafından fazla tahsil edilen takip öncesi ve sonrası faiz ile vekalet ücretinin istirdatı bunun mümkün olmaması halinde sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK"nun 33.maddesi uyarınca “Hakim,Türk Hukukunu re"sen uygular”.Aynı kanunun 31.maddesi hükmü gereğince; davanın hukuki niteliğini belirlemek ve davayı aydınlatmak görevi hakime aittir. Buna göre davadaki iddia, davacının talebine münhasır olup, belirtilen madde hükümleri gereğince hukuki nitelendirme hakime aittir. Bu nedenle bir davada hukuki sebebin gösterilmemiş olması ya da hatalı olarak gösterilmiş olmasının usul hükümleri bakımından bir müeyyidesi bulunmamaktadır.
HMK"nun 119/1 g hükmü gereği her ne kadar dayanılan hukuki sebebin dava dilekçesinde gösterilmesi gerekir ise de; hukuki sebebin gösterilmemesi 33. madde hükmü ile paralel şekilde yapılan düzenleme ile bir yaptırıma bağlanmamıştır.
Somut uyuşmazlıkta; davacı birden fazla hukuki sebebe dayalı olarak talepte bulunmuş olup, mahkemece, gerekçe kısmında davada davacının talep sonucunun hangi hukuki sebebe dayalı olarak haklı görüldüğü açıklanmaksızın karar verildiği anlaşılmıştır.
Bu noktada kararın gerekçeli olması gerektiğine dair hukuk kurallarının açıklanması gerekmektedir.
Anayasa"nın 141/3. maddesi uyarınca, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmalıdır.
Dava tarihinde yürürlükte olan HMK"nun 297/1-c maddesi uyarınca da, hükmün tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri içermesi gerekir. Kararlarda bulunması gereken gerekçeler sayesinde taraflar, hükmün hangi maddi ve hukuki sebebe dayandırıldığını anlayabilecekleri gibi, karar aleyhine kanun yoluna başvurulduğunda da HUMK"nın 428. maddesi uyarınca Yargıtay incelemesi sırasında ancak bu gerekçe sayesinde kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığı saptanabilecektir. Diğer bir anlatımla, Yargıtay denetimi ancak bir kararın gerekçe taşıması halinde mümkün olabilir. Açıklanmaya çalışıldığı üzere, mahkemece tarafların tüm delilleri açıkça değerlendirilerek davanın hangi gerekçeyle reddedildiğinin karara yansıtılması gerekirken, gerekçesiz hüküm kurulması, Anayasa"nın 2. maddesinde düzenlenen "Hukuk Devleti" ilkesini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 27. maddesinde düzenlenen "Hukuki dinlenilme" hakkını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 6. maddesinde düzenlenen "Adil yargılanma" hakkını ihlâl edecektir.
YHGK"nın 07.12.2011 tarih 15-708 E, 737 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere, gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re"sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usûl Hukuku ders kitabı 6100 sayılı HMK"ya göre yeniden yazılmış, 22 baskı, ... 2011, s. 472). Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını anlayabilirler.
Temyiz incelemesine esas davada; dosyadaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporu özetlendikten sonra hiçbir gerekçe gösterilmeden, yukarıda açıklanan ilkelere aykırı şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Oysa; yukarıda da belirtildiği gibi, dosya kapsamındaki delillere göre sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin hükmün kapsamında bulunması zorunludur. Aksi halde tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp, değerlendirebilmeleri ve Yargıtay"ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi mümkün olamayacaktır.
Bu itibarla; mahkemece, davada tesis edilen hükmün hangi hukuki sebebe dayandırıldığı açıklanarak karar verilmesi gerekirken, yukarıdaki ilke ve kurallar gözardı edilerek, sadece görünüşte gerekçe ile doğrudan sonucun açıklanması suretiyle karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
2- Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.03.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.