Esas No: 2019/1777
Karar No: 2020/1840
Karar Tarihi: 02.06.2020
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2019/1777 Esas 2020/1840 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
K A R A R
A) Davacı İstemi:
Davacı vekili,... l.İş Mahkemesinde 2014/1444 Esas 2015/839 Karar sayılı dosyasında aleyhine açılan hizmet tespiti davasının Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiğini, Kurum tarafından 24.02.2017 tarihli ve ... sayılı ödeme emri gönderilerek prim borcu ve gecikme zammı olarak 48.664,00 TL, işsizlik prim borcu ve gecikme zammı olarak 4.171,18 TL olmak üzere toplam 52.835,18 TL ödemede bulunmasının talep edildiğini, borçların zamanaşımına uğradığını beyanla, Kurum tarafından gönderilen ödeme emirlerinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabı:
Davalı vekili, ... tarafından ... İş Mahkemesi"nde davacıya karşı açılan hizmet tespit davasının, mahkeme tarafından kabulüne karar verilerek Yargıtay incelemesi sonucu onanarak kesinleştiğini, kararın kesinleşmesi üzerine 24.02.2017 tarihli ve ... sayılı ödeme emrini göndererek prim borcuna karşılık borç aslı ve gecikme olarak toplam 48.664,00 TL, işsizlik prim borcuna karşılık borç aslı ve gecikme olarak toplam 4.171,18 TL olmak üzere toplam 52.835,18 TL ödemede bulunmasının talep edildiğini, ödeme emirlerinin zamanaşımına uğramadığını, zamanaşımının hizmet tespit kararının kesinleşmesinden başladığını beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
C) İlk Derece Mahkemesi Kararı:
Mahkemece yapılan yargılama sonunda "a-Davalı Kurum tarafından 2014/016940 numaralı takip dosyasından gönderilen uyuşmazlık konusu 24.02.2014 tarihli ve 2515986 ödeme emri içeriği, 2002-2003-2004-2005-2006 yıllarına ait olanlar ile 2007/01.ayına ait 7.950,99 TL prim ve 31.564,05 gecikme zammı olmak üzere toplam 39.515,04 TL borcun zamanaşımına uğradığından borçlu bulunmadığının TESPİTİNE bu miktarda ödeme emrinin İPTALİNE , davacının 2007/02-03-04-05- 06-07-08-09-10-1 l-12.ayları ile 2008/01-02-03-04-05 aylarına ait 3.156,95 TL prim ve 5.992,01 TL gecikme zammı olmak üzere toplam 9.148,96 TL borçlarından ise sorumlu olduğundan fazlaya ilişkin talebin REDDİNE.
b- Davalı Kurum tarafından 2014/016940 numaralı takip dosyasından gönderilen uyuşmazlık konusu 24.02.2014 tarihli ve 2515986 ödeme emri içeriği, 2002-2003-2004-2005-2006 yıllarına ait olanlar ile 2007/01.ayına ait 681,49 TL işsizlik sigortası primi ve 2.747,56 gecikme zammı olmak üzere toplam 3.429.05 TL borcun zamanaşımına uğradığından borçlu bulunmadığının TESPİTİNE bu miktarda ödeme emrinin İPTALİNE davacının 2007/02-03-04-05-06-07-08-09-10-1 l-12.ayları ile 2008/01-02-03-04-05 aylarına ait 189,70 TL işsizlik sigortası primi ve 346,19 TL gecikme zammı olmak üzere toplam 535.89 TL borçlarından ise sorumlu olduğundan fazlaya ilişkin talebin REDDİNE" karar verilmiştir.
D)İstinaf nedenleri: Davacı vekili, ödeme emrine konu borçların muaccel oldukları dönem itibariyle uygulanacak mevzuat ve zamanaşımı sürelerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini, Yüksek Mahkemenin bu konuda birçok kararının bulunduğunu, ödeme emirlerine konu borçların zamanaşımına uğradığını beyanla, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak ödeme emirlerinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, ödeme emirlerine konu borçların zamanaşımına uğramadığını beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
E)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
Dosyadaki kanıt ve belgeler kapsamında yapılan değerlendirme sonucunda; 5510 sayılı Yasanın yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden sonra kesinleşen çalışma süresi tespitine ilişkin mahkeme kararı nedeniyle Kurum tarafından tahakkuk ve tahsil edilebilir hale gelen dava konusu prim ve işsizlik sigortası prim borcunun, kararın kesinleşmesine bağlı muacceliyet tarihi gözetildiğinde zamaaşımına uğradığından söz edilmesine olanak bulunmadığından, davanın reddi yönünde yeniden esas hakkında karar vermek gerektiği gerekçesiyle A-) Davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, B-) Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ... 2. İş Mahkemesi"nin 10.07.2017 tarih, 2017/68 Esas ve 2017/207 Karar sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 353/1-b.2 maddesi uyarınca kaldırılmasına, 1-) Davanın reddine karar verilmiştir.
F) Temyiz Nedenleri:
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; Davacı vekili, ödeme emrine konu borçların muaccel oldukları dönem itibariyle uygulanacak mevzuat ve zamanaşımı sürelerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini, Yüksek Mahkemenin benzer durumlarda verdiği kararların göz önünde bulundurulması gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
Uyuşmazlık prim alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır. Bir diğer deyişle prim borçlarına ilişkin olarak, zamanaşımı def"i yönünden hangi tarihte yürürlükte bulunan mevzuatın uygulanacağı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle mevzuatın incelenmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Hemen belirtelim ki, zamanaşımının başlangıcının ve buna bağlı olarak, somut uyuşmazlıkta uygulanacak kanun hükmünün saptanmasında, muacceliyet anının belirlenmesi önem taşımaktadır.Muacceliyet, bir borç ilişkisinde, alacaklının edimi isteyebileceği ve borçlunun da bu isteme uyarak, edimi ifa etmekle yükümlü olduğu anı belirler. Bir başka deyişle, söz konusu anda borç, ifa kabiliyeti kazanır ve alacaklı yine o anda edimi kabul etmekle yükümlü olur. Bir alacağın ya da borcun muaccel olması, ilke olarak edimin ifası için öngörülmüş bulunan vadenin dolmasıyla gerçekleşir. Borcun ifası için öngörülen vade; kanundan, işin özelliklerinden ya da dürüstlük kuralından çıkarılamıyorsa, bu durumda, 818 sayılı BK m. 74 hükmü gereğince, borcun “hemen ifa ve derhal icrası talep edilebilir” hükmü uygulama bulacaktır. 506 sayılı Kanun’un 80. maddesi, prim borcunun en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödeneceğini hükme bağlamıştır. 506 sayılı Kanun’un 80. maddesi ile, prim borcunun vadesinin belirlenmiş olması karşısında, kurum alacağının anılan tarihte muacceliyet kesbedeceği belirgindir.Öte yandan, Kurumun prim alacaklarına ilişkin zamanaşımı hükümlerindeki değişikliklerin ve yürürlük tarihlerinin açıklığa kavuşturulmasında zorunluluk bulunmaktadır. Bilindiği üzere, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (SSK)’nun “Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 80. maddesinin 08.12.1993 gün ve 3917 sayılı Kanun’la değiştirilmesinden önceki dönemde yerleşik uygulama uyarınca; prim alacağı ve gecikme zamları yönünden, anılan Kanun’da zamanaşımı süresine ve başlangıcına ilişkin özel bir düzenleme bulunmadığından Kurum alacağının zamanaşımı yönünden genel hükümlere tabi olduğu, buna göre, zamanaşımı süresinin 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca on yıl olduğu ve zamanaşımının başlangıç tarihi aynı kanunun 128. maddesi hükmüne göre, alacağın muaccel olduğu tarih olarak kabul edilmekteydi. 506 sayılı Kanun"un 80. maddesine göre, her aya ait prim borcu ertesi ayın sonuna kadar ödenmesi gerektiğinden, zamanaşımının başlangıcı; her prim ayı bakımından o aya ilişkin ödeme süresinin sona erdiği tarih olup, ay be ay ödenmesi gereken prim borcu ertesi ayın sonunda muaccel hale gelmektedir. Borçlar Kanunu"nun 132 vd maddeleri burada da aynen geçerlidir.
506 sayılı Kanun’un 80. maddesinde 01.12.1993 gün ve 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile anılan madde; “…Kurumun, süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 21.7.1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Kurum, söz konusu Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır…” şeklinde düzenlenmiştir. 3917 sayılı Kanun’un yürürlük tarihine kadar olan dönemde, SSK prim alacakları İcra İflas Kanunu hükümlerine göre tahsil edilmekte iken, anılan Kanun’la yapılan düzenleme ile 3917 sayılı Kanun ile yapılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 08.12.1993 tarihinden itibaren, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına başlanmıştır.
6183 sayılı Kanun’un “Tahsil zamanaşımı” başlıklı 102. maddesi uyarınca; “Amme alacağı, vadesinin rastladığı takvimi yılını takib eden takvim yılı başından itibaren 5 yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar.”. Anılan düzenlemeler karşısında, 08.12.1993 tarihinden itibaren Kurumun prim alacaklarının tahsilinde zamanaşımı yönünden 6183 sayılı Kanun’da düzenlenen beş yıllık zamanaşımı süresi uygulanmaya başlanmış ve sürenin başlangıcı, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başı olarak belirlenmiştir.
Açıklanan düzenleme bu kez 30.09.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu"nun 38. maddesiyle yeniden değiştirilerek; prim alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanun"un 51. maddesi hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı belirtilmiş, sonrasında bu maddede 06.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 24.06.2004 tarih ve 5198 sayılı Kanun’un 11. maddesi ile bu konuda yeniden bir düzenleme yapılarak; 506 sayılı Kanun’un 80. maddesinin beşinci fıkrası; “…Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 ve 102 nci maddeleri hariç, diğer maddeleri uygulanır. Kurum, söz konusu
Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı, diğer kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır...” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan düzenleme uyarınca, 5198 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 06.07.2004 tarihinden itibaren Kurum alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun’un zamanaşımını düzenleyen 102. maddesinin uygulanamayacağı hükme bağlanarak, 3917 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki genel hükümlere ve dolayısıyla on yıllık zamanaşımı dönemine geri dönülmüştür.Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, zamanaşımı süresi bakımından, 08.12.1993 günü öncesine ve 06.07.2004 sonrasına ilişkin prim ve diğer alacaklar yönünden Kurumun alacak hakkı, Borçlar Kanunu"nun 125. maddesinde öngörülen (10) yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, zamanaşımının başlangıç tarihi, anılan Kanun"un 128. maddesi gereğince alacağın muaccel olduğu tarihtir ve zamanaşımının kesilmesi ile durmasına ilişkin 132. ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemeler de uygulama alanı bulmaktadır. 08.12.1993 – 05.07.2004 dönemine ait prim ve diğer alacaklar yönünden ise, 6183 sayılı Kanun"un “Tahsil zamanaşımı” başlığını taşıyan 102. vd. maddeleri uygulanmakta, anılan madde hükmüne göre (5) yıl olan zamanaşımı süresinin başlangıcı da, alacağın vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen yıl başı olarak kabul edilmelidir.Konu son olarak 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 88 ve 93. maddesi ile düzenlenmiştir. 5510 sayılı Kanun’un “Primlerin ödenmesi” başlığını taşıyan 88. maddesinin on altıncı fıkrasında, Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Kanun"un 51., 102. ve 106. maddeleri hariç, diğer maddelerinin uygulanacağı bildirildikten sonra, yine 5510 sayılı Kanun’un 17.04.2008 gün ve 5754 sayılı Kanun’un 56 maddesi ile değişik “Devir, temlik, haciz ve Kurum alacaklarında zamanaşımı” başlıklı 93. maddesinin ikinci fıkrası, “…(Değişik ikinci fıkra: 17/4/2008-5754/56 md.) Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbidir. Kurumun prim ve diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımı on yıl olarak uygulanır…” şeklinde düzenlenmiştir.Görüldüğü üzere 5510 sayılı Kanun"un 93. maddesi ile zamanaşımı süresi ile ilgili olarak özel bir düzenleme getirilmiş, Kurumun prim ve diğer alacaklarının on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, sürenin başlangıcının ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başı olduğu belirtilmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesi muacceliyet tarihinin belirlenmesinde, dolayısıyla zamanaşımı süresinin başlangıcının tesbitinde, Borçlar Kanunu"nun uygulanmasına son vermiştir. Maddenin yürürlüğe girdiği 01.10.2008 tarihinden sonraki primler için zamanaşımı başlangıcı ödeme dönemini takip eden yılbaşından itibaren başlayacaktır. Genel olan bu tanımlama dışında istisnai olarak 93. maddenin ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde önceki düzenlemelerden farklı olarak zamanaşımının başlangıç tarihi, özel durumlardan doğan prim ve diğer alacaklar yönünden ayrıca ve ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre; Kurumun prim ve diğer alacakları, mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise, mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise, rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise, bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımı süresinin başlatılması gerekecektir.Bu aşamada uyuşmazlığın çözümünde 5510 sayılı Kanun"un 93/2. maddesinde yer alan ve zamanaşımı başlangıcına ilişkin özel düzenlemelerin; 5510 sayılı Kanun"un yürürlük tarihinden öncesine ilişkin prim borçları yönünden esas alınıp alınamayacağı hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.Yukarıda da açıklandığı üzere, 5510 sayılı Kanun"un yürürlüğe girmesinden önceki mevzuatda, 506 sayılı Kanun"un 80. maddesinde ve 6183 sayılı Kanun"da prim ve diğer alacakların doğmasındaki farklı durumlara göre zamanaşımı başlangıcı yönünden özel bir düzenlemenin yer almadığı, 5510 sayılı Kanun"un 93. maddesinin ikinci fıkrasıyla, 506 sayılı Kanun"da öngörülmeyen yeni bir düzenleme getirilerek, prim ve diğer alacakların doğmasındaki özel durumlarda zamanaşımının hangi tarihten başlayacağı belirlenmiş bulunmakla, genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı ve zamanaşımına ilişkin olarak 5510 sayılı Kanun"da 93. maddenin geriye yürüyeceğine olanak veren bir düzenlemenin bulunmaması/bulunmadığı gözetildiğinde, zamanaşımı hükmü içeren anılan maddenin geçmişe yönelik uygulanamayacağı benimsenmelidir. Sonuç olarak belirtilmelidir ki, Kurumun süresi içerisinde ödenmeyen prim ve diğer alacaklarının tahsil zamanaşımı, diğer bir ifade ile zamanaşımının süresi ve başlangıç tarihi; alacağın doğduğu, tahakkuk ettirildiği (muaccel olduğu) tarihte yürürlükte bulunan kurallara göre belirlenir.Açıklanan ilkeler, hizmet tespiti davası ile tespitine karar verilen hizmet sürelerine ilişkin Kurumun prim alacaklarının tabi olduğu zamanaşımı süresinin belirlenmesinde de aynen geçerlidir. Buna göre, hizmet tespiti davası sonucunda Kurumca tahakkuk ettirilen prim borçlarının; tespitine karar verilen hizmetin geçtiği tarihte doğmuş olması, mahkeme kararının prim borcunun doğumuna değil varlığının tespitine yönelik olması, prim borcunun tespit kararına konu devrelere tahakkuk ettirilmesi ve gecikme zammının tespitine karar verilen tarihler itibariyle başlatılması ile 5510 sayılı Kanun’un 93/2. maddesinde yer alan zamanaşımı başlangıcının hizmet tespiti davasının kesinleştiği tarih olduğuna ilişkin özel nitelikli düzenlemenin anılan Kanun’un yürürlük tarihinden öncesine uygulanmasının mümkün olmaması hususları da gözetildiğinde, hizmet tespiti davası ile tespitine karar verilen hizmet sürelerine ilişkin Kurumun prim alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususu, alacağın doğduğu, tahakkuk ettirildiği (muaccel olduğu) tarihte yürürlükte bulunan kurallara göre belirlenmelidir.İşveren tarafından bildirilmemiş sürelere ilişkin olarak açılan hizmet tespiti davası neticesinde, hizmetlerin tespitine karar verildiğinde, tespiti yapılan hizmet süresinin primlerini ödeme yükümlülüğü yönünden yukarıda belirtilen kronolojik dönemlere bağlı olarak işverenden bu primleri talep hakkının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı tespit edilebilecektir. Kaldı ki, önceki mevzuata göre başlayan ve işleyen zamanaşımı süresi, hizmet tespiti davası ile kesilmediğine göre, bu davanın sonuçlanması ile, işverenin yeni mevzuatla getirilen yeni bir zamanaşımı süresine yeniden tabi tutulması hak ve nesafet kurallarına da uygun olmayacaktır.Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde, 01.10.2008 tarihinden önceki dönemlere ait hizmet sürelerine ilişkin prim alacakları yönünden zamanaşımı süresi ve başlangıcının, primlerin ait oldukları (muaccel oldukları) dönemde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekirken kesinleşen çalışma süresi tespitine ilişkin mahkeme kararının kesinleşmesine bağlı olarak muacceliyet tarihinin belirlenmesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesi hükmü bozulmalıdır.
G) SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 02/06/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Sosyal Güvenlik sistemimiz prim esasına dayanmaktadır. Sosyal Güvenlik rejiminin başlıca finansman kaynağı işçi ve işverenlerden alınan primlerdir. Sosyal Güvenlik sistemin temelinde çalışanların kayıtlara geçmesi esastır. Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunun 9. Maddesi ve halen yürürlükte bulunan 5510 sayılı sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası kanunun 8. Maddesinde işverenin çalıştırdığı işçileri bildirme yükümlüğü getirilmiştir. Sigortasız işçi çalıştırarak primli sistemde primi ödeyen işverene nazaran primsiz işçi çalıştıran işveren daha avantajlı duruma gelmektedir. 5510 sayılı kanunun genel gerekçesinde de bu duruma dikkat çekilmiş ve kanunun gerekçesinde sosyal güvenlik sisteminin yaşadığı finansman sorunu, kamu finansmanı üzerinde yarattığı baskı nedeniyle başta enflasyon olmak üzere, diğer temel ekonomik göstergeleri de olumsuz etkilemektir. Son yıllarda bizzat sosyal güvenlik sisteminin kendisi ülke ekonomisinden istikrarsızlık yaratan ana sebeplerden biri haline gelmiştir.İstihdam yapısını gösteren mevcut verilere göre, işgücünün ancak yarısı sosyal sigorta güvenlik kapsamına tabi çalışırken, işgücünün diğer yarısı (yaklaşık 11 milyon kişi) kayıt altına alınamamıştır.Tüm sosyal güvenlik sisteminin finansman sorununun bir bölümü gelirleri azaltıcı, diğer bir kısmı ise giderleri artırıcı gelişme ve uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Gelir azaltıcı faktörler; erken emeklilik uygulaması, prime esas kazancın düşük gösterilmesi, kayıt dışı istihdamın yüksekliği, prim tahsilat oranının düşüklüğü, afla ödeme kolaylığı gibi uygulamalarla prim ödeme eğiliminin azalması, ödenmeyen primlerin gecikme cezalarına uygulanan aflar, prime esas kazanç sınırlarının düşüklüğü ve fon gelirlerinin yetersizliği gider artırıcı faktörler ise; erken yaşta emeklilik uygulamaları, primi alınmadan yapılan sigorta ödemeleri, borçlanma kanunları, uzayan ortalama ömür nedeniyle artan aylık ödemeleri ve sağlık yardımlarının yanı sıra prim gelirleri ile ödenen aylıklar arasındaki ilişkinin zayıflığı olarak sıralanabilir.Gerekçede belirtildiği gibi kanun koyucu bu sorunu çözmek amacıyla primsiz çalıştırmanın var olduğunu gözönüne alınarak primsiz çalışmanın ve emekliliğin önüne geçmek için 5510 sayılı yasanın 93/2. Maddesini getirmiştir. Kanun koyucu bu madde ile artık kurum alacağının doğduğu tarihi değil alacağının varlığının kurumca öğrenildiği tarihi esas alarak bir zamanaşımı süresi belirlemiştir. Bilindiği gibi zamanaşımı genel olarak alacağın muaccel olduğu tarih itibariyle başlar. 5510 sayılı kanun bu genel kuraldan ayrılıp kurum pirim ve diğer alacaklarında kendine özgü bir zaman aşımı başlangıcı öngörmüştür. Yasaların geriye yürümesi konusunda mevzuatımızda genel bir düzenleme bulunmamaktadır. İlke olarak her yasa yürürlüğe girdiği anda derhal hukuksal sonuçlarını doğurmaya başlar. Bunun doğal sonuncunda yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği başka bir anlatımla geriye yürümeyeceklerdir. Ancak devam eden uyuşmazlıklar ile tamamlanmamış hukuki durumlara yeni yasa ve düzenleyici kural derhal yürüklüğe girme nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlar doğuracaktır. Burada yasaların geriye yürümesi değil ani etkisi söz konusudur.
Sosyal güvenlik hukukunun ilgi alanı kamusal olup, otoritesi kamu düzenini ilgilendirmektedir. Bu nedenle sosyal güvenlik hukuku ile ilgili yasalar yürürlüğe girdiği tarihten itibaren derhal hukuksal sonuçlarını doğurur. 5510 sayılı kanun prim alacaklarının tahsilinde 506 sayılı kanunda yer almayan yeni bir düzenleme getirmiştir. Kamusal niteliği gereği sosyal güvenlik hukuku ile ilgili yasalar yürürlüğe girdiği anda hukuksal sonuçlarını doğurur.
Öte yandan Medeni Kanunun dürüst davranma başlıklı 2. Maddesinde yer alan ve maddenin düzenleniş amacı olan dürüstlük kuralı da gözönüne alınmalıdır. Madde herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılması hukuk düzeni korumayacağı gibi hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı ilkesi de birlikte gözetildiğinde 5510 sayılı yasanın 8. Maddesi uyarınca çalıştırdığı işçiyi yasal hükümlülüklere uymayarak primsiz çalıştıran işverenin çalıştırdığı işçinin prim borcunu ödemekten kurtulması ve kurumun ekonomik dengelerini bozması savunulamaz. Gerekçede belirtildiği gibi yasa koyucu bu olumsuz durumların önüne geçmek üzere 506 sayılı yasada yeralmayan bir düzenlemeyi getirmiştir ve bu nedenle 93/2. madde uyarınca kurumun prim ve diğer alacakları mahkeme kararı sonucu doğmuştur. Mahkeme kararının kesinleşme tarihinden itibaren zamanaşımı 10 yıl olarak uygulanacağından somut olayda da bu süre dolmamıştır. Bu nedenle Bölge Adliye mahkemesi kararının onanması gerektiğinden verilen hükmün bozulması yönündeki çoğunluk görüşüne katılamamaktayız.
...
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.