21. Hukuk Dairesi 2016/19615 E. , 2018/3091 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacı, geçirdiği kazanın iş kazası olduğunun ve maluliyet oranın tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı ve davalılardan Kurum ile ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Dava, davacının meydana gelen kazanın ile iş kazası olduğunun tespiti ile iş göremezlik derecesi ve kusur oranlarının tespiti ve iş göremezlik derecesine göre ve yasal mevzuat dahilinde davalı Kurum’dan gelir bağlanması istemlerine ilişkindir.
Mahkemece davanın kısmen kabulü ile “ davanın ... Tic A.ş için husumet yönünden reddine, davanın davacı ... ve davalı.... Ve Tic. A.ş. Arasında işçi işveren ilişkisi olması nedeniyle 25/01/2006 tarihinde yaşanan kazanın iş kazası olarak tespitine,davacının bu iş kazasında aldığı yaralanma nedeniyle kalıcı olarak meslekte kazanma iş gücünü kaybetme oranının %3.3 ( yüzde üç nokta üç ) olarak tespitine (maluliyet oranı) ,yukarıda belirtilen kazada davacının %25 ( yüzde yirmibeş), davalı ... A.Ş. Nin %75 (yüzde yetmiş beş) oranında kusurlu olduğunun tespitine ” karar verilmiştir.
Somut olayda bir eda davası olan tazminat davasında esas alınmak üzere, iş kazasında kusur oranlarının tespiti, diğer bir anlatımla eda davasında ele alınabilecek maddi bir vakıanın tespiti de talep edilmiştir.
HMK"nun 107.maddesi uyarınca;
(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.
(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.
Anılan maddenin gerekçesi ise şöyledir: "Bu çerçevede, bir hakkın yahut hukukî ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut da bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesini hedefleyen davalara, tespit davası denir. Tespit davaları, uygulamada sıkça müracaat edilen bir dava türüdür. Çoğu kere de bir geçici hukuksal korunma türü olan delil tespiti kurumuyla karıştırılmaktadır. Bu genel tanımlama ile tespit davasının hukukumuzda caiz olduğu ve delil tespitinden tümüyle farklı bir kurum olduğu hususuna, uygulamada duyulan tereddüt giderilmek suretiyle açıklık kazandırılmıştır.
İkinci fıkrada, kanunla belirtilen durumlar dışında tespit davası açan davacının, eda davası ile inşaî davalardan farklı olarak dava açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğu hususunu açıkça ortaya koyması, bir şart olarak öngörülmüştür.
Üçüncü fıkrada ise maddî vakıaların tek başlarına tespit davasına konuı yapılamayacağı; ancak bir hakkın yahut hukukî ilişkinin varlığının ya da yoklmğunun belirlenmesi bağlamında tespit davasına konu yapılabileceği hususu hüküm altına alınmıştır.
Bu çerçevede, maddî vakıaların tek başlarına tespiti isteniyor ise tespit davasına değil; delil tespiti kurumuna başvurulması gerekecektir. "
Yukarıdaki yasal açıklamalardan yola çıkılarak, tespit davasının iki özel dava şartı olduğundan sözedilebilir: 1-Tespit davasının konusu sadece bir hukuki ilişki olabilir. 2-Davacının bu hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığının hemen tespitinde hukuki bir yararının bulunması gerekir.
Hukuki ilişkiden maksat; bir kimse ile diğer bir kimse veya eşya arasında mevcut olan ve somut bir olaydan doğan hukuki ilişkidir. Her çeşit hukuki ilişki tespit davasının konusunu teşkil edebilir.... Buna karşılık, bir hukuki ilişki niteliğinde olmayıp maddi vakıadan ibaret olan ilişkilerin tespiti için açılan tespit davası dinlenmez... Maddi vakıalar ancak bir hukuki ilişki ile birlikte tespit davasına konu teşkil edebilirler (B.Kuru-A.C.Budak; Tespit Davaları, 2.Baskı, sayfa 80 vd).
Hukuki yarar koşulu, tespit davasını hükme bağlayan tüm yasalarda öğretide ve uygulamada kararlılıkla aranmaktadır. Öte yandan, bir hukuki ilişkinin, hemen tespitinde, hukuki yararın varlığının kabul edilebilmesi için, üç koşulun birlikte olması zorunludur. Sözü edilen üç koşulu hemen açıklamak gerekirse; A ) Davacının bir hakkı veya hukuki durumunun halihazır bir tehlike ile ciddi biçimde tehdit edilmiş olması ve sözü edilen tehlikenin yakın ve tehdidin ciddi olması gerekir. B ) Bu ciddi tehdit sebebiyle davacının hukuki durumunun tereddüt ya da belirsizlik içinde olması, bu hususun davacı için bir zararı meydana getirebilecek nitelikte bulunması gerekir. Tehdit, objektif olarak değerlendirildiğinde, bir zarar doğurabilecek nitelikte olmalıdır. C ) Yalnızca kesin hükmün sonuçlarını meydana getiren, cebrî-icraya yetki vermeyen, bir başka deyişle icra ve infaz kabiliyeti bulunmayan tespit hükmünün bu tehlikeyi ortadan kaldıracak nitelikte olması zorunlu olduğu gibi, davacının, hukuken korunma ihtiyacı da hali hazırda bulunmalıdır. Özellikle hukuki yarar koşulunun tespit davasının açıldığı günde mevcut olması ve hüküm verilene değin varlığını sürdürmesi de zorunludur.
Saptanan bu olguların ışığında somut olaya bakıldığında, davacının, hukuki korunma (himaye) ihtiyacını, başka bir vasıta ile tamamen tatmin edebilmesinin mümkün olduğu hallerde, hukuki ilişkinin mücerret tespitinde, hukuki yararının bulunmadığı, bu nedenle tespit davası açamayacağı kuşkusuzdur. Kural olarak, öğretide ve yerleşik Yargıtay uygulamasında eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmiştir. Tespitten sonra bir eda davasının açılacağı durumlarda da tespit davasının açılmasında hukuki yararın bulunmadığı sonucuna varılmalıdır. Eldeki davada davacının istediği kararın infaz edilme imkânı da yoktur. Kararın infazı için davacının ayrıca eda davası açması gerekecektir. Mahkemenin davacının kusur oranın tespiti istemi hakkında davayı reddetmesi gerekirken esasa girilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
Öte yandan, kaza olayının meydana geldiği tarih olan 26.01.2006 tarihinde davacının hizmetinin davalı ...Şirketince Kurum’a bildirildiği gözetildiğinde, davalı ... ile davalı ... arasında organik bağ olup olmadığı, asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunup bulunmadığı irdelenmeden, kaza tarihi itibariyle davacının hangi işveren nezdinde çalışmasının geçtiği hususunun her türlü şüpheden uzak bir şekilde ortaya konmadan Mahkemece yazılı şekilde sonuca gidilmesi hatalı olmuştur.
Yapılacak iş, iş kazasından dolayı sorumluluğuna hükmedilecek gerçek işvereni tespit edebilmek için davalı şirketlere ait ticaret sicil kayıtları ile Kurum tescil dosyalarını getirterek davalı şirketler arasında organik bağ olup olmadığı, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığını belirlemek ve davacının kusur oranının tespitine yönelik istemi hakkında davanın açılmasında davacının hukuki yararı bulunmadığından davanın reddine dair karar vermekten ibarettir.
O halde, davacı ve davalı taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacı ve davalılardan ..."ne iadesine, 29.03.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.