3. Hukuk Dairesi 2017/11410 E. , 2019/3207 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın davalı Hazine ve Aksu Belediyesi aleyhine açılan davaların reddine, davalı ... yönünden açılan davanın kısmen kabulüne; yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 04/11/1996 tarihinde davaya konu 1168 ada 1 parsel no.lu 30.000 m2lik taşınmazı davalılardan Belediye’den satın aldıklarını, 04/09/1997 tarihinde Belediye tarafından, herhangi bir borç kalmadığına dair yazı düzenlediğini, bunun üzerine 24/02/1998 tarihinde Belediye’den inşaat için izin aldıklarını, taşınmaz üzerine inşaat yapılarak villaların oturmaya hazır hale getirildiğini, ayrıca aynı taşınmaz ile ilgili olarak, önceki zilyedi olan davalılardan ... ile adi satış senedi imzalayarak 30.000 TL ödediklerini, daha sonra tapu devri yapılmadığı için Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/10 E. - 2009/98 K. sayılı dosyasında tapu iptal davası açtıklarını, ancak davanın reddedilerek kesinleştiğini, yapılan villaların diğer davalı Hazine parseli içerisinde kaldığını, bu nedenle Hazinenin sebepsiz zenginleştiğini, Antalya 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/9 D.iş sayılı dosyasından tespit yaptırdıklarını, rapora göre, yapılan inşaat imalat bedellerinin 2.017.005,14 TL olduğunun tespit edildiğini, arsa bedelinin ise 1.200.000 TL olarak hesaplandığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.200.000 TL arsa bedelinin davalı ... ile gerçek kişi davalıdan dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini, ayrıca muhtesat bedeli olan 2.017.005,14 TL’nin yine her üç davalıdan dava tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı ...; ....Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/10 E. sayılı dosyasında aynı konuda dava açılarak redle sonuçlandığını, bu sebeple davanın görülemeyeceğini, ayrıca davacının 1996 tarihinde parayı yatırdığını, aradan 10 yıldan fazla süre geçtiğini, bu sebeple davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, kaldı ki davacıya yapılan 04/11/1996 tarihli tahsis kararının....Valiliği İl İdare Kurulunun 05/09/2000 tarihli kararı ile iptal edildiğini, davacının diğer davalı ..."a ödediğini iddia ettiği 30.000 TL’nin kendilerinden talep etmesinin mümkün olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine; davacı kooperatifin ...Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/460 E. - 2003/461 E., 2003/462 E. ve 2003/466 E. sayılı tazminata konu gayrimenkullerin mülkiyet ihtilafına ilişkin tapu iptali ve tescil davalarına asli müdahil olarak katıldıklarını, taleplerinin reddedilerek kesinleştiğini, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre 1 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra dava açıldığından öncelikle davanın zamanaşımından reddi gerektiğini, ayrıca 5.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/10 E. - 2009/98 K. sayılı kararı ile talebin reddine karar verildiğini, ...Ağır Ceza Mahkemesinin 2000/520 E. - 2008/98 K. sayılı dosyasında yürütülen kamu davası neticesi .... Belediyesi tarafından alınan taşınmazların kooperatiflere tahsisiyle ilgili 157 adet meclis kararının usulsüz olduğundan ilgili belediye görevlileri hakkında ceza kararları verildiğini, binaların yapım tarihi 19/07/2003 tarihi ve öncesi olduğundan 4706 Sayılı Kanunun 5.maddesine göre hazineye intikal etmesi söz konusu olmayıp bu nedenle Hazine yönünden sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanamayacağını, taleplerin fahiş olduğunu, kötü niyetli davacının ancak asgari malzeme bedelini isteyebileceğini savunmuş, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı ... davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece; dava konusu taşınmazın öncesi orman olup, hazine lehine orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin 775 Sayılı Yasa gereğince belediyeye geçen yerlerden olmadığı için tahsisin yolsuz olduğu, yolsuz tahsis gereğince hazine ve belediye hakkında sebepsiz zenginleşmeden söz edilemeyeceği, hazineye ait taşınmaza bina yapan davacının iyi niyetli sayılmadığı, bu sebeple iyi niyet kurallarından yararlandırılmasının mümkün olmadığı, ayrıca 7.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/460-461-462 E. sayılı dosyalarının 24/01/2008 tarihinde kesinleştiği gerekçesi ile davalı Hazine ve Aksu Belediyesi aleyhine açılan davaların reddine, davalı ... aleyhine açılan davanın kısmen kabulü ile 132.072,60 TL’nin dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte bu davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş, hüküm; davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacının davalılardan ... yönünden yaptığı temyiz itirazlarına gelince;
Tapulu taşınmazların satışına ilişkin sözleşme, resmi şekilde yapılmadığı taktirde TMK"nun 706, TBK"nun 237. (BK"nun 213), Tapu Kanununun 26. ve Noterlik Kanununun 60. maddeleri uyarınca hukuken geçersizdir. Geçersiz sözleşmeler taraflarına geçerli sözleşmelerde olduğu gibi hak ve borç doğurmaz. Taraflar verdiklerini sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri isteyebilir. Geçersiz sözleşmelerde herkes aldığını iade etmekle yükümlüdür. İade edilirken de ödenen paranın, ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması gerekmektedir.
Geçersiz satış sözleşmesi gereğince; diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi "Denkleştirici Adalet" düşüncesine dayanmaktadır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder.
Bu bakımdan, sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut veriler tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.
Başka bir deyişle, denkleştirici adalet kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ifanın imkansız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Somut olayda, davacı ile davalı Belediyenin halefi olduğu ....Belediyesi arasındaki tapulu taşınmazların satışına ilişkin sözleşme resmi biçimde yapılmadığından hukuken geçersizdir. (MK.706, BK.213, Tapu K.26 ve Noterlik K.60 maddeleri). Bu nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Davaya konu taşınmaz satış sözleşmesi geçersiz olduğuna göre, her geçersiz satışta olduğu gibi taraflar aldıklarını sebepsiz iktisap hükümleri dairesinde iade ile yükümlüdürler.
O halde mahkemece; denkleştirici adalet ilkesi göz önünde bulundurularak davacının satış bedeli olarak davalı ...’ye ödediği paranın alım gücünün, ifanın imkansız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanarak tahsiline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yukarıdaki gerekçe ile davalı ... yönünden davanın reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
3- Başkasının taşınmazına, temelli ve kalıcı nitelikte yapı yapılması durumunda, Medeni Kanunun 684 ve 718. maddelerinin hükümleri gereğince yapı üzerinde veya altında bulunduğu taşınmazın tamamlayıcı parçası (mütemmim cüz"ü) haline geleceğinden ana taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Yasa koyucu bu konumdaki taşınmaz maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi genel hükümlere bırakmamış Medeni Kanunun 722, 723, 724. maddelerinin özel hükümleri ile düzenlemeyi uygun bulmuştur.
Bir kimse kendi malzemesi ile başkasının taşınmazına sürekli esaslı ve tamamlayıcı (mütemmim cüz) nitelikte yapı yapmışsa ve (Medeni Kanunun 724 maddesine göre), “yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazlaysa iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme
sahibine verilmesini isteyebilir”. Söz konusu madde hükmünden açıkça anlaşıldığı üzere taşınmazın mülkiyetinin yapı malikine verilebilmesi için öncelikli koşul iyi inançtır. Öngörülen iyi inancın Medeni Kanunun 3.maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyi inanç olduğunda kuşku yoktur.
Bu kural, el attığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşın bilecek durumda olmamasını; ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebin bulunmasını ifade eder. Böyle bir davada iyi inançlı olduğunu iddia eden kişinin 14.2.1951 tarih 17/1 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında belirtildiği gibi bu iddiasını ispat etmesi gerekir. İkinci koşul ise, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır. Bu koşul, dava gününe ve objektif esaslara göre saptanmalı fazlalık ilk bakışta kolayca anlaşılmalıdır. Üçüncü koşul olarak da yapıyı yapan, taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemelidir. Uygun bedel genellikle yapı için lazım olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte ise de büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde meydana gelecek noksanlıklar, varsa taşınmaza bağlı öteki zararlar gözönünde bulundurularak bu bedelin aşılması hak ve nesafet kuralı gereğidir.
Öte yandan, Medeni Kanunun 722. maddesi taşınmaz malikine rızası olmaksızın yapılmış ve yıkımı aşırı zarar doğurmayan yapının yıkımını isteme hakkı tanımış, yıkım masrafının yapı malikine ait olacağını hükme bağlamıştır. Ne var ki, yasada aşırı zarar kavramı tanımlanmadığından yasa koyucunun bu yöndeki asıl amacının gözönünde tutulmasında yarar vardır. Değinilen maddenin düzenlemesine yol açan asıl neden, meydana getirilen yapının korunmasındaki mevcut olan genel iktisadi yarardır.
Aşırı zarar doğması sebebiyle yapı yıkılamadığı takdirde taşınmaz malikinin mamelekinde sebepsiz bir zenginleşme meydana geleceğinden, taşınmaz malikinin malzeme malikine (muhik) bir tazminat vermesi gerektiği, malzeme maliki iyi niyetli değilse tazminat miktarının, levazımın en az kıymetini geçemeyeceği, aynı yasanın 723. maddesinde belirtilmiştir. Bu durumda, 4.3.1953 tarih 10/3 sayılı içtihatları Birleştirme Kararının gerekçesinde benimsenen ve uygulamada kararlılık kazanmış ilke uyarınca aşırı zarar nedeniyle yapı yıkılamıyorsa, iyi veya kötü niyete göre, haklı (muhik) tazminat veya en az levazım bedelini ödeyip ödemeyeceği, arsa maliklerinden sorulmalı, kabul ettiği takdirde bu bedel karşılığı yapının taşınmaz malikine aidiyetine karar verilmelidir. Maddedeki (muhik tazminat) sözcüğünden salt inşaat bedeli değil olayın özelliğine göre, Medeni Kanunun 4.maddesinden aldığı yetkiye dayanarak hakimin takdir edeceği en uygun bedel (asgari levazım bedeli) ise, taşınmaz maliki yönünden yapının sübjektif (öznel) olarak taşıdığı değer anlaşılmalıdır.
Dava konusu uyuşmazlık, dava konusu taşınmaza imalatları yapan davacının iyi niyetli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Dosya arasında bulunan Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/10 E. - 2009/98 K. sayılı dosyasında; davacı ... tarafından davalı Hazine ve Çalkaya belediyesi hakkında davaya konu 1168 nolu adaya isabet eden taşınmaz ile ilgili olarak tapu iptali ve tescil davası açıldığı, mahkemece talebin reddedildiği, gerekçeli kararda Hazineye ait olan taşınmazda bina yapan davacının iyiniyetli
olmadığının belirtildiği ve iş bu kararın Yargıtay 20. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır. Buna göre; davacının iyi niyetli olmadığı, kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit olmuştur.
Öyle ise mahkemece; somut olayda davacının kötü niyetli olduğu kabul edilerek, Hazine aleyhine asgari levazım bedeline karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve yukarıdaki gerekçe ile davalı Hazine yönünden davanın reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ; Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının reddine; ikinci ve üçüncü bentlerde açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.04.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.