10. Hukuk Dairesi 2014/19077 E. , 2014/22668 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Aksaray İş Mahkemesi
Tarihi :09.07.2013
No :2010/319-2013/279
Rucüan alacak istemli davanın yapılan yargılaması sonunda; bozmaya uyarak ilâmda yazılı nedenlerle tedavi giderleri hakkında 6111 sayılı Kanun gereği karar verilmesine yer olmadığına, diğer talepler hakkında davanın kısmen kabulüne karar verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davacı ile davalı C.. S.. ve M.. Mirasçıları avukatlarınca istenilmesi ve davalı C.. S.. avukatınca da duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 04.11.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı adına Av. E.. D.. ile karşı taraf adına Av. A.. .geldiler. Diğer davalılar adlarına gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi .. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalılar .. Mirasçılarının temyiz itirazlarının reddine;
2-Davacı Kurum ile davalı C.. S.. vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
A)Dava; 31.08.2002 tarihli trafik kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli aylıklar ile yapılan cenaze yardımı nedeniyle uğranılan Kurum zararının tahsili istemine ilişkin olup, her ne kadar 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 39. maddesinde; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malül veya vazife malülü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurum zarara sebep olan üçüncü kişilere rücu edilir” düzenlemesi getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen
olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan 1479 sayılı Kanunun 63. maddesidir
Anılan maddenin 3396 sayılı Kanunla değiştirilen 2. fıkrasında yer alan “.. araç maliklerine...” ibaresinin Anayasa Mahkemesinin 27.03.2000 tarihi ve 2000/343 Esas 2002/41 Karar sayılı kararıyla iptal edilmesi karşısında; araç malikinin anılan madde kapsamında kurumun rücu alacağından sorumlu tutulamayacağı açıktır.
Ancak, Karayolları Trafik Kanununun 85. maddesinin, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. … İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur. ” hükmü gereği, işleten, aracın işletilmesi esnasında sebep olduğu zararlardan, kusuru bulunmasa dahi sorumludur.
1479 sayılı Kanunun 63. maddesinin öngördüğü “diğer sorumlular” kavramı kapsamında, 2918 sayılı Kanunun 3. maddesi hükmünde ifadesini bulan tanım çerçevesinde, işleten sıfatına haiz olan, bir başka anlatımla; trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan araç üzerindeki fiili hakimiyet ile aracı, tehlikesi kendisine ait olmak üzere kendi nam ve hesabına işleten kişi, aracın sebep olduğu zararlardan sorumludur.
Kazada zarar gören aynı zamanda sürücü olan sigortalı Ö.. S..’ın kullandığı aracın kaza tarihinde trafik sicilinde kayıtlı maliki davalı C.. S.. olup; davalının, rücu alacağından sorumluluğunun 1479 sayılı Kanunun 63. maddesi kapsamında, “diğer sorumlular” kavramı çerçevesinde 2918 sayılı Kanunun 3. maddesi anlamında işleten sıfatına sahip bulunması, yani, trafik sicilinde adına kayıtlı bulunan araç üzerindeki fiili hakimiyet ile, aracın tehlikesi kendisine ait olmak üzere, kendi nam ve hesabına işletiyor olmasına dayandığı gözetilerek, davalının, 1479 sayılı Kanunun 63 ve 2918 sayılı Kanunun 36. maddesi kapsamında kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı nazara alınarak, işleten olan davalının sorumluluğunun münhasıran sürücü belgesi bulunmayan sigortalıya aracını vermekten kaynaklanmakta olup, aracı bu kişiye vermenin trafik kazasının meydana gelmesindeki kusur payı uzman bilirkişi marifetiyle araştırılarak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu sigortalının kusuru oranında sorumlu olduğu yönünde hüküm kurulması,
B)818 sayılı Borçlar Kanununun 50. maddesi (tam teselsül) ya da birden çok kimsenin değişik nedenlerle meydana getirdikleri aynı zarardan sorumluluklarını düzenleyen Borçlar Kanununun 51. maddesi (eksik teselsül) uyarınca ve aynı yasanın 142. maddesi hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan
biri aleyhine açacağı tek bir dava ile isteyebileceği gibi sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebilir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda da, öğretideki eleştiriler doğrultusunda tam ve eksik teselsül ayırımı kaldırılmışsa da (61. madde gerekçesi), teselsül esasına dayanan sorumluluk ilkesine ilişkin düzenlemeler korunmuş ve anılan Kanunun birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen 61. maddesinde; “ Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” hükmü yer almıştır. Anılan Kanunun 163. maddesinde; davacının, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı tek bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı ayrı ayrı davalar ile de talep edebileceği öngörülmüştür.
Davaya konu somut olayda; davanın Kurum tarafından teselsül hükümlerine dayalı olarak açılmış olduğu gözetilmeksizin, yazılı şekilde davalılar ve sigorta şirketi hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmuş olması,
c)Hukuk Genel Kurulunun 13.03.2013 gün 2012/10-1156 E. 2013/339 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, trafik kazası sonucu genel sağlık sigortalısına yapılan sağlık giderlerinin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesi limiti kapsamında kalan kısmı için, 6111 sayılı Kanununun 59. maddesi ile 2918 sayılı Kanununun 98.maddesinde yapılan değişikliğin yürürlük tarihi olan 25.02.2011 tarihinden itibaren, sigorta şirketlerine, Güvence Hesabına, sürücü ve işletene karşı, Kurumun rücu hakkının sona erdiğinin kabulü gerekir.
Hal böyle olunca; tedavi giderleri kapsamındaki Kurum talebine ilişkin davanın, yasal dayanağını oluşturan düzenlemenin, yargılama sürecinde yürürlüğe giren 6111 sayılı Yasanın 59 ve Geçici 1. maddeleri hükmü uyarınca ortadan kalkması nedeniyle, birleşen 2011/16 Esas sayılı davadaki bu talep hakkındaki davanın konusuz kalması sebebiyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gereğinin gözetilmemiş olması,
4-Sigorta olayına karışan 06 N 8189 plakalı aracın sigortacısı sıfatıyla; Aksaray 1. Asliye Hukuk Mah. 2002/874 E., 2009/5 K. Sayılı kararı ile zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesinde, sakatlık giderleri yönünden öngörülen kişi başına 18.000,00 TL’lik limitin tamamının E.. İsviçre Sig. A,Ş., tarafından sigortalıya ödenmesine karar verildiği, bu nedenle Kurumun rücu alacağından sorumlu olmayacağı yönünün yargılama aşamasında davalının ileri sürdüğü deliller sonucu ortaya çıktığı, davanın açılmasında davacı Kurumun bir kusurunun bulunmadığı, bu nedenle adı geçen davalı hakkındaki davanın reddine nedeniyle, davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmeyeceği,
Kabule göre de; Kurumun poliçe limiti ile sınırlı talep etmiş olmasına göre limit üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi gereği gözetilmeksizin, talep edilen toplam miktar üzerinden vekalet ücretine hükmedilmiş olması,
5-Açıldığı tarihteki mevzuat hükümlerine uygun olan davanın, yasal dayanağını oluşturan düzenlemenin, yargılama sürecindeki yasa değişikliğiyle ortadan kalkması nedeniyle reddinde, tarafların sorumluluğu bulunmadığı halde; her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirileceği yönündeki usul kuralından hareketle tedavi giderleri hakkındaki talep yönünden davacının, davada haksız çıkan taraf olarak nitelenip vekalet ücretiyle sorumluluğuna hükmedilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı ile davalılardan C.. S.. vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davacı avukatı yararına takdir edilen 1.100 TL duruşma avukatlık parasının davalı C.. S.."ya, davalı C.. S.. avukatı yararına takdir edilen 1.100 TL duruşma avukatlık parasının davacı Kuruma yükletilmesine, temyiz harcının istem halinde davalılardan C.. S.."ya iadesine, 04.11.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.