10. Hukuk Dairesi 2014/20928 E. , 2014/22675 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Gülnar Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 07.05.2014
No : 2011/145-2014/66
İşkazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan aylıklar ile yapılan ödemelerin 1479 sayılı Yasanın 63. maddesi uyarınca tazmini istemli davanın yapılan yargılaması sonunda; ilâmda yazılı nedenlerle isteğin kabulüne ilişkin hükmün süresi içinde temyizen ve duruşmalı olarak incelenmesi davalı Avukatınca istenilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 04.11.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı adına Avukat .. ile karşı taraf adına Avukat ..geldiler. Duruşmaya başlandı. Hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi ..tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dava; 11.09.2005 tarihli kazada ölen Bağ-Kur sigortalısının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli aylıklar nedeniyle uğranılan Kurum zararının tahsili istemine ilişkin olup, her ne kadar 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 39. maddesinde; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malül veya vazife malülü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurum zarara sebep olan üçüncü kişilere rücu edilir” düzenlemesi getirilmiş ise de , söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan 1479 sayılı Kanunun 63. Maddesidir.
Anılan madde de; “Üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, Kurum, sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün yardımları yapar.
Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere, (...) ve diğer sorumlulara rücu eder. Bu kimselerin hak sahiplerine yaptıkları ödemeler dolayısıyla Kurumun zarara uğraması halinde, hak sahiplerine rücu hakkı saklıdır…” hükmü öngörülmüştür.
Davalıya ait iki katlı bina inşaatında iskele kurulması sırasında, sigortalının ikinci kattan iskele ile birlikte zemine düşmesi şeklinde gerçekleşen davaya konu somut olayda, mahkemece; işçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı çerçevesinde irdeleme yaparak davalının olayda %80, sigortalının %20 kusurlu olduğunu belirleyen kusur bilirkişi raporu esas alınarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Olay nedeniyle açılan Gülnar Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/44 Esas, 2009/26 Karar sayılı dava dosyasında davalı 3/8, sigortalı 5/8 kusurlu bulunmuş, davalı H.. A.. hakkında hükmü açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
Borçlar Kanununun 53. maddesi hükmü gereğince, hukuk hakimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlı ise de, kusur raporu ve oranları ile bağlı değildir. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle ceza mahkemesinde saptanacak maddi olayın yargısal bir kararla saptanmış olması gerçeğinin hukuk hakimini de bağlaması gerekir. Bu hal; Kamunun yargıya olan güveninin korunmasının bir gereği olduğu gibi, söz konusu Borçlar Kanununun 53. maddesinde öngörülen kuralın da doğal bir sonucudur. Nitekim bu husus, Yargıtay"ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
Öte yandan; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 01.02.2012 gün 2011/19-639 Esas, 2012/30 Kararı; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve 2009/4-13 Esas, 2009/12 Karar, 06.04.2010 gün ve 2010/2-76 Esas, 2010/77 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere düşme, takipsizlik, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, kesinleşmiş mahkûmiyet kararları olarak kabul edilemez.
Davalı ile sigortalı arasında, inşaat işi konusunda sözleşmenin varlığı tartışmasız olup, bu sözleşme hukuki niteliği itibariyle Borçlar Kanununun 355. ve devamı maddelerinde yer alan eser sözleşmelerindendir. Yargıtay Hukuk Genel
Kurulunun 31.01.2007 gün 2017/15-39 Esas, 2017/34 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği üzere eser sözleşmesinin ifası sırasında meydana gelen ölüm nedeniyle açılan tazminat istemli eldeki davada hizmet sözleşmesi değil eser sözleşmesinin hukuksal özelliklerinin gözetilmesi gerekmektedir. Eser sözleşmesinde iş sahibi ve yüklenicinin yükümlülükleri ve eser sözleşmesinin yasal dayanağı ile ilkeleri, hizmet sözleşmesinden de haksız eyleme dayalı tazminat taleplerinde uygulanacak ilkelerden de farklılık göstermektedir. Sigortalı yüklenici olup, işinin uzmanı olması gereken kişidir. Bundan dolayı eser meydana gelinceye kadar tüm önlemleri almakla yükümlüdür.
Mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilerek, konusunda uzman bilirkişi heyetinden, oluşan ölüm olayının eser sözleşmesinin ifası sırasında meydana gelmesi, bu sözleşmeyle ilgili yasal düzenlemeler ve bu sözleşme kapsamında tarafların hak ve yükümlülükleri gözetilerek davalının, kusurlu olup olmadığı ve kusur oranının tespiti gerekirken, sigortalı ile davalı arasındaki hukuki ilişkiyi hizmet akdi olarak değerlendirerek kusur saptaması yapan bilirkişi raporunun hükme esas alınarak, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davalı avukatı yararına takdir edilen 1.100,00 TL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 04.11.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.