1. Hukuk Dairesi 2015/7449 E. , 2019/110 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
ASIL VE BİRLEŞTİRİLEN
DAVADA DAVACI : ...
BİRLEŞTİRİLEN DAVALARDA
DAVACILAR : ... VD.
ASIL VE BİRLEŞTİRİLEN
DAVADA DAVALI : ...
BİRLEŞTİRİLEN DAVADA DAVALI: ...
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davaların reddine ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde davacılar vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 15.01.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat Özlem ... ile diğer temyiz eden davalılar vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl ve birleştirilen dava, tapu iptal tescil ve tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı ... asıl davada, mirasbırakan amcası Aziz ...’ın, ... tarafından kandırıldığını, adı geçenin mirasbırakanın yalnızlığından faydalanarak ve ona ömrü boyunca bakacağını söyleyerek iki katlı evini 13.04.2010 tarihinde akrabası olan davalı ...’ye bedelsiz şekilde devrettiğini, işlem tarihinde 84 yaşında olan mirasbırakana satış bedeli ödenmediğini, ölümünden önceki 1 yıl içinde huzur evinde kaldığını, temlikin hileli olduğunu ileri sürerek dava konusu 64 parsel sayılı taşınmazın davalıya yapılan satış işleminin iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiş; birleştirilen davada, tapu kaydındaki 270.000 TL bedelli ipotek nedeniyle iptal tescil
isteği bakımından hukuki yarar kalmadığını belirterek hile ve vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle şimdilik 20.000 TL tazminatın davalı ... ve asıl davada davalı Lütfi’den müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
Birleştirilen davada davacılar Kadri ve Ahmet, davalılar Lutfi ve Kenan’a karşı aynı iddiaları ileri sürerek iptal tescil ve tazminat isteğinde bulunmuşlardır.
Asıl ve birleştirilen davada davacılar 30.06.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile, dava dışı banka tarafından ipotek bedelinin 261.410,00 TL olarak bildirildiğini, taşınmazın değerinin ise 132.320,00 TL olarak saptandığını, bu haliyle iptal tescile karar verilmesinde hukuki yarar kalmadığını belirterek davanın ıslah yolu ile tazminata dönüştürülmesini ve 132.320,00 TL tazminatın faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemişlerdir.
Asıl ve birleştirilen davada davalı Lütfi, taşınmazı davalı vekil Kenan’dan gerçek bir satış işlemiyle ve iyiniyetle edindiğini; birleştirilen davada davalı ..., hak düşürücü sürenin geçtiğini, dava konusu vekaletnamenin tanzim tarihinden iki yıl sonra emekli maaşını çekme ve abonelik işlemleri konusunda mirasbırakan tarafından yeniden vekil tayin edildiğini bildirip davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece; hile iddiası bakımından hak düşürücü sürenin geçtiği, vekaletnamenin düzenlenmesinde ve satış işleminde hile olgusunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 1927 doğumlu mirasbırakan Aziz ...’ın 09.03.2013 tarihinde ölümü üzerine davacı yeğenleri Kadriye, Ahmet ve Kadir’in mirasçı kaldıkları, mirasbırakanın 12.03.2010 tarihli vekaletname ile dava konusu 64 parsel sayılı taşınmazın satışı konusunda davalı ...’yü vekil tayin ettiği, 28.05.2012 tarihli vekaletname ile de emekli maaşı, banka hesapları ve abonelik işlemleriyle ilgili olarak yine aynı vekili yetkili kıldığı, dava konusu 64 parsel sayılı taşınmazın tamamı mirasbırakan adına kayıtlı iken davalı ...’ın 12.03.2010 tarihli vekaletnameye dayalı olarak taşınmazın tamamını 40.700 TL bedelle davalı Lütfi Artun’a 13.04.2010 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki, maddi vakıayı bildirmek taraflara, hukuki nitelendirme yaparak olayı çözümlemek hakime aittir. İddianın içeriğinden ve ileri sürülüş biçiminden davada, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı, zira vekaletnamenin hile ile alınıp kullanıldığı iddiasının vekalet görevinin kötüye kullanılması iddiasını da kapsadığı açıktır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. 6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır.
Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olayda; yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde bir araştırma ve değerlendirme yapılmış değildir.
Hal böyle olunca; davanın, vekaletnamenin hile ile alındığı ve kötüye kullanıldığı iddiasından kaynaklandığı dikkate alınarak yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, tanıkların bu iddia doğrultusunda yeniden dinlenilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı nitelendirme ve eksik incelemeyle yetinilerek yazılı biçimde hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacılar vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların ve davalılar vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden taraflardan davacılar vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz edenlerden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.