Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/4811
Karar No: 2019/3392
Karar Tarihi: 16.04.2019

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2018/4811 Esas 2019/3392 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2018/4811 E.  ,  2019/3392 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


    Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, duruşmalı olarak incelenmesi asıl ve birleşen dosya davalısı/karşı dava davacısı tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 16.04.2019 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden asıl ve birleşen dosya davalısı/karşı dava davacısı vekili Av.... ile asıl ve birleşen dosya davacısı/karşı dava davalısı ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan asil ve vekilin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı; davalının yanında 2004 yılı kasım ayında SSK"lı avukat olarak çalışmaya başladığını, 15.07.2005 tarihinde büroda elde edilen gelirlerin paylaşılmasına ilişkin ikinci bir sözleşme daha imzalandığını, ortaklık sözleşmesinden ve hizmet akdinden kaynaklanan edimlerin davalı tarafından yerine getirilmediğini, bu nedenle her iki sözleşmeyi de İş Kanunu 24 ve Borçlar Kanunu ilgili maddeleri uyarınca Ankara 38.Noterliğinin 04.06.2008 tarih ve 15090 yevmiye nolu ihtarnamesi ile haklı nedenle feshettiğini, ihtarnamede belirtilen süre içerisinde kendisine gerekli ödemelerin yapılmadığını, aylık ücretinin bordroda gösterilen asgari ücretin üzerinde net 1.000,00 TL olduğunu, davalının yanında işe başladığı tarihten işten ayrıldığı tarihe kadar SSK"lı işçi olarak çalıştığını, çalışma süresi boyunca taraflar arasında iş akdinin sona erdirilmesine yönelik sözlü yada yazılı bildirimde bulunulmadığı, 15.07.2005 tarihli sözleşmenin iş akdinin bir parçası olduğunu, sözleşmenin devamında da işçi olarak çalışmaya devam ettiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin talep ve dava

    hakları saklı kalmak kaydı ile her iki sözleşmeden kaynaklanan 2.000,00 TL ücret, 1.000,00 TL kıdem tazminatı, 1.000,00 TL ihbar tazminatı, 250,00 TL fazla çalışma ücreti, 250,00 TL ceza-i şart alacağı, 250,00 TL ortaklık alacağı ve 250,00 TL kullandırılmayan izin sürelerine ait ücretin 04.06.2008 tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek faiz ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili sunduğu 28.12.2011 havale tarihli ıslah dilekçesi ile dava konusu talep miktarını 225.299,00 TL artırmıştır.
    Davalı; kendisi ve davacının da dahil olduğu üç avukat tarafından 15.07.2005 tarihli sözleşmenin imzalandığını, aynı gün kendisi dışındaki davacı ve diğer avukatın vazgeçtiklerini beyan ederek ıslak imzalı sözleşme üzerine ""iptal"" yazıp kendisine teslim ettiklerini, böylece davacı ile arasında avukatlık hizmetine ilişkin herhangi bir sözleşme kalmadığını, kaldı ki belgenin 5.maddesine göre, davacının yükümlülüklerini yerine getirmeyip müteaddit defalar ihlal ettiğini, iddia edilen belgenin geçerliliğinin kabulü halinde 8.madde gereğince davacının 25.000,00 USD cezai şartı kendisine ödemek zorunda olduğunu, davacıya karşı herhangi bir borç ve yükümlülüğünün olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Davalı karşı dava dilekçesi ile; davacının sözleşmeyi ihlal etmesi nedeni ile 8.madde gereği cezai tazminat ve zararların ödenmesi gerektiğini ileri sürerek fazlaya ve cezai şarta ilişkin tüm haklar saklı kalmak kaydı ile diğer zararlar hariç 1.000,00 TL"nin davacı karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davacı, iş bu dosya ile birleşen davasında; asıl davada alınan rapora göre hesaplanan miktar gereğince asıl davada saklı tuttuğu alacak miktarına ilişkin 28.031,29 TL"nin faizi ile davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
    Mahkemece; taraflar arasında 15/07/2005 tarihi öncesinde hizmet ilişkisi var ise de tarafların bu ilişkiyi 15/07/2005 tarihinde sonlandırarak ortaklık yapmaya karar verdikleri, söz konusu sözleşmenin 04.06.2008 tarihinde fesih ihtarı ile sona erdiği,15.04.2017 tarihli ek bilirkişi raporunun hükme esas alındığı,davacı-karşı davalının görevsiz mahkemede davasını ıslah ettiği, bu sebeple artık öncekinin devamı niteliğinde olan bu davada ikinci kez ıslah yapılamayacağı, görevsiz mahkemede yaptırılan bilirkişi incelemesine itibar edilemeyeceği, ancak davalı-karşı davacının bu rapora karşı yaptığı taraf işlemi olan ıslah işleminin geçerli olduğu, bununla birlikte davacı görevsiz mahkemede davasını ıslah ederken fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığı, üst sınır alacağını belirlediği, ıslah ile ortaklık payı olarak kabul edilen tutarın 142.672,00 TL olduğu, yeni bilirkişi raporu ile alacağın daha yüksek çıkması halinde davacı fark için alacak talebinde bulunamayacağı, ek dava ile geri kalan farkın talep edilemeyeceği, sözleşmenin cezai şart hükümleri incelendiğinde ortakların her ikisi için de yükümlülük ön görüldüğü, tek taraflı cezai şart getirilmesi nedeniyle cezai şartın geçersiz olacağı, bu nedenle tarafların cezai şart taleplerinin yerinde olmadığı, davacı-karşı davalının büro konusu işlerde bağımsız iş yaptığına dair belge bulunmadığı, yine habersiz iş görme yanlış ve eksik bilgi verme müvekkilinin büro aleyhine yönlendirme, yardımcı personel ile büro aleyhine iş görme gibi eylemlerde bulunduğu, dosya içindeki belgeler ve tanık beyanlarından tespit edilemediğinden karşı davanın reddi gerektiği gerekçesi ile asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.

    1- HMK"nun 166. maddesine göre, ayrı ayrı açılmış davaların aralarında bağlantı bulunmaları koşulu ile birleştirilerek bakılabilmeleri mümkündür.
    Ancak, birleştirme kararı, taraflar arasındaki uyuşmazlığı esastan çözümleyen bir karar değildir. Bu karar, sadece birleştirilen davaların tahkikat safhalarının müşterek cereyan etmesi sonucunu doğurmaktadır. Diğer bir anlatımla, asıl ve birleşen davalar birbirinden bağımsız, müstakil davalardır. Bu nedenle, asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı karara bağlanması gerekmektedir.
    Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
    Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (....; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
    Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
    Nitekim, 07.06.1976 gün ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.

    Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3.maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK.nun 297. (Mülga HUMK.nun 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK.nun 27.maddesinin (HUMK.nun 73.m) 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
    Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
    Somut olayda Mahkeme karar gerekçesinde; ".....davacı-karşı davalının görevsiz mahkemede davasını ıslah ettiği görülmüş olup, bu sebeple artık öncekinin devamı niteliğinde olan bu davada ikinci kez ıslah yapılamayacağı, görevsiz mahkemede yaptırılan bilirkişi incelemesine itibar edilemeyeceği, ancak davalı-karşı davacının bu rapora karşı yaptığı taraf işlemi olan ıslah işleminin geçerli olduğu değerlendirilmiştir. Bununla birlikte davacı görevsiz mahkemede davasını ıslah ederken fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmamış, üst sınır alacağını belirlemiştir. Islah ile ortaklık payı olarak kabul edilen tutar 142.672,00-TL olmuştur. Yeni bilirkişi raporu ile alacağın daha yüksek çıkması halinde davacı fark için alacak talebinde bulunamayacağından ek dava ile geri kalan fark talep edilemeyecektir...." şeklinde belirtilmiş, hükümde ise " Asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne" denilmek suretiyle hüküm ile gerekçe arasında çelişki yaratıldığı gibi asıl ve birleşen dava hakkında ayrı ayrı hüküm tesis edilmemiştir.
    Bu itibarla, karar gerekçesi ile hüküm kısmının çelişkili olması ve asıl ve birleşen dava için ayrı ayrı hüküm tesis edilmemesi usul ve yasaya aykırı olup, bu hususlar hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
    2-) Bozma nedenine göre, tarafların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
    SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428 inci maddesi gereğince davacı taraf yararına BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle tarafların diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 2.037 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin asıl ve birleşen dosya davacısı-karşı dava davalısından alınarak, asıl ve birleşen dosya davalısı- karşı dava davacısı ..."a verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/04/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.







    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi