10. Hukuk Dairesi 2020/2809 E. , 2020/5984 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma sonrası ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacının, Sosyal Güvenlik Kurumuna prim ve gecikme cezası borcu bulunan dava dışı Limited Şirketin 2000 pay sahibi ortaklarından olduğunu, ayrıca şirketin müdürü iken şirketteki paylarını 17.05.2005 tarihli, Noterde yapılan Limited Şirket Hisse Devir Senedi ile devrederek müdürlükten istifa ettiğini, söz konusu devrin, devir tarihinden itibaren ortaklar kurulu kararı alınıp ticaret sicilinde ilan edilmemesi üzerine, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/123 Esas sayılı dosyasına kayden açtığı dava sonucunda, devir işleminin ticaret siciline tesciline karar verildiğini, bu süreçte dava dışı Limited şirketinin borcundan dolayı hakkında haciz işlemi yapıldığını belirterek, anılan Limited Şirketi nedeniyle şahsen sorumlu tutulduğu bedelin tespiti ile şahsen sorumlu bulunmadığı ve borçlu olmadığının tespiti ile dava konusu çekleri ödemek zorunda kalması durumunda İİK 72/6 maddesi gereğince davaya ödeme kaydıyla istirdat davası olarak devamına karar verilmesini istediği davada, Mahkemece bozma sonrası; davanın kabulüne, davalı Kurum tarafından düzenlenen 2007/010909 sayılı ödeme emrine konu borç tutarı olan 16.155,93 TL borç miktarından davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanaklarından biri olan 506 sayılı Kanunun 80. maddesinin; 1. fıkrasına göre, “İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur.” 13. fıkraya göre, “Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzelkişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar.” Bu madde; üst düzey yönetici ve yetkililerin sorumluluğu için sigorta primleriyle sınırlı olan, ayrıca prim borcunun doğduğu dönemde tahakkuk ve tediye konularında yetkili olmayı, buna karşın haklı neden olmaksızın bu yükümlülükleri yerine getirmemeyi koşul olarak getirmiştir.
Ancak, limited şirket ortaklarının kamu borçlarından sorumluluğunu öngören yasal düzenlemelere bakıldığında, davanın yasal dayanaklarında biri de 6183 sayılı Yasanın 35. maddesidir.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 22.07.1998 gün ve 4369 sayılı Kanun’un 21. maddesiyle değişik 35. maddesi; “Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkânı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.” hükmünü taşımakta iken; 04.06.2008 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak bazı maddeleri dışında aynı gün yürürlüğe giren 5766 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 3. maddesiyle, 35. maddede yer alan, “şirketten tahsil imkanı bulunmayan” ibaresi "şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan" şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye; “Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.”
“Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur." şeklinde iki fıkra eklenmiştir.
Dosyanın incelenmesinde; dava konusu 2007/10909 sayılı ödeme emrinin, dava dışı Limited Şirketin 2005 yılı 5-6-7-8-9-10-11-12 ayları ile 2006 yılı 1-2-3-4-5-6-7. aylarına ilişkin prim borcunu ihtiva ettiği, söz konusu ödeme emrinin, 05.06.2009 tarihinde davacıya tebliğ edildiği, eldeki davanın 22.10.2015 tarihinde açıldığı, 16.03.2005 tarihli 6261 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazatesinde; şirket müdürlerinin ... ve ... olduğu, yirmi yıl süreyle şirket kaşesi üzerine atacakları müşterek imzaları ile şirketi temsil ve ilzam etmeye yetkili olduklarının belirtildiği, ... Noterliğinin 04694 yevmiye sayılı,17.05.2005 Tarihli Limited Şirket Hisse Devir Senedi Sözleşmesi ile;şirket hissedarlarından ...’nın şirkette mevcut 2000 pay karşılığı, 50.000,00 TL tutarlı hissesinin tamamını tüm hak ve yükümlülükleri ve tüm aktif ve pasifleriyle birlikte şirket ortağı olmayan ...’ya devrettiği, anılan devrin, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.05.2010 tarihli, 2009/123 Esas, 2010/168 Karar sayılı kararına istinaden, 13.04.2011 Tarihli Ticaret Sicili Gazetesinde tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Davacının 17.05.2005 tarihi itibariyle ortaklık sıfatının sona erdiğine dair Mahkeme tespiti isabetli ise de, dosyada mevcut ticaret sicil gazatesi kayıtlarının içeriği gözetilip, Ticaret Sicil Müdürlüğü ile yeniden yazışma yapmak suretiyle davacının borçlu olmadığının tespitini talep ettiği dönemde davacının şirket yetkilisi olup olmadığı yöntemince belirlenmeli, bu dönem öncesi yetkillik sıfatının sona erdiğinin anlaşılması halinde, dava menfi tespit davası olarak kabul edilip, bu çerçevede esastan değerlendirme yapılmalı, aksi taktirde ödeme emrinin tebliği ve dava tarihi gözetilerek, hak düşürücü süre de irdelenmek suretiyle sonucuna göre karar verilmelidir.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 13/10/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.