1. Hukuk Dairesi 2016/3185 E. , 2019/191 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL - TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın mirasbırakanın paylaştırma iradesiyle temlikleri yaptığı gerekçesiyle davanın reddine, 808, 1070 ve 1082 parsel sayılı taşınmazlar bakımından dava takipsiz bırakıldığından davanın açılmamış sayılmasına ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal tescil olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan...."nın mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 18 parsel sayılı taşınmazdaki 10 nolu bağımsız bölümü davalı oğlu ..."ya, aynı taşınmazdaki 7 nolu bağımsız bölümü davalı kızı...’a satış suretiyle devrettiğini, 808, 1070 ve 1082 parsel sayılı taşınmazlarını da kadastro çalışmaları esnasında davalı eşi ... adına tescil ettirdiğini, davalılardan...’ın mirasbırakanın ölümünden 6 ay önce taşınmazı devraldığını ve devir zamanında mirasbırakan rahatsız olduğundan yapılan işlemlerin tümüyle batıl olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazların davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tesciline olmadığı takdirde bedelinin davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, yargılama aşamasında talebini bedele hasretmiş, 808, 1070 ve 1082 parsel sayılı taşınmazlar bakımından davayı atiye terk ettiğini bildirmiştir.
Davalılar, dava konusu parseldeki 1, 2 ve 3 nolu bölümlerin davacıya, 5 nolu bölümün de davalı ...’e devredildiğini, 10 ve 7 nolu bağımsız bölümlerde malik olmadıklarını, mirasbırakanın mal kaçırmak kastıyla tasarrufta bulunmadığını, kadastro tespiti ile davalı ... adına tescil edilen taşınmazların mirasbırakanla bir ilgisinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, dava konusu 18 parsel sayılı taşınmazdaki 7 ve 10 numaralı bağımsız bölümler yönünden mirasbırakanın paylaştırma iradesiyle temlikleri yaptığı gerekçesiyle davanın reddine, 808, 1070 ve 1082 parsel sayılı taşınmazlar bakımından dava takipsiz bırakıldığından davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakanın 04.11.2004 tarihinde öldüğü, geride davacı oğlu ... ile davalı eşi İclal, davalı çocukları .... ve ...’ın mirasçı olarak kaldığı, mirasbırakanın maliki olduğu 653 ada 18 parseldeki 7 nolu bağımsız bölümü 04.05.1994 tarihinde davalı ...’ye devrettiği, davalı ...’nin de 12.08.2014 tarihinde taşınmazı dava dışı 3. bir kişiye temlik ettiği, mirasbırakanın aynı taşınmazdaki dava dışı 1, 2 ve 3 nolu dükkan vasıflı taşınmazları 31.11.1994 tarihinde dava dışı....’ya devrettiği ve halen anılan taşınmazlarla birlikte 5 nolu bölümün de bu kişi adına kayıtlı olduğu, dava konusu 10 nolu bağımsız bölümün ise davalı ... tarafından dava dışı 3. bir kişiye 12.08.2014 tarihinde temlik edildiği ancak taşınmazın davalı ...’a devrini gösterir resmi akdin dosyada bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Hemen belirtmek gerekir ki maddi vakıayı bildirmek taraflara hukuki nitelendirme yaparak olayı çözümleme hakime aittir.
İddianın içeriğinden ve ileri sürülüş biçiminden davada, muris muvazaası hukuksal nedeni yanında davalı ...’a temlik edildiği ileri sürülen 10 nolu bölüm yönünden ehliyetsizlik iddiasına da dayanılmıştır.
Ne varki; mahkemece hüküm kurmaya yeterli araştırma ve inceleme yapıldığını söyleyebilme olanığı yoktur.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.
Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Öte yandan, mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da tartışmasızdır.
Somut olayda, mahkemece ehliyetsizlik iddası üzerinde durulmadığı gibi; mirasbırakanın, tüm mirasçılarına sağlığında mal ya da başka bir hak kazandırıp kazandırmadığı da usulünce araştırılmamıştır.
Şöyle ki, mirasbırakan tarafından davalı ...’e kadastro tespiti ile verildiği iddia olunan taşınmazların kadastro tespit tutanakları getirtilmemiş, dava konusu 10 nolu bölümün ise mirasbırakan tarafından temlik edilip edilmediği saptanmadan sonuca gidilmiştir.
Hâl böyle olunca; öncelikle davacı tarafından takipsiz bırakılan 808, 1070 ve 1082 parsel sayılı taşınmazların kadastro tespit tutanakları ile dava konusu 10 nolu bağımsız bölümün davalı ...’a devrini gösterir resmi akdin getirilmesi, 10 nolu bölümün mirasbırakan tarafından temlik edildiğinin saptanması halinde hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa mirasbırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın ... Kurumuna gönderilmesi, davalı ...’a yapılan temlik tarihinde mirasbırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması ve bundan sonra varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davacının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.