Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/15597
Karar No: 2019/3939
Karar Tarihi: 30.04.2019

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2017/15597 Esas 2019/3939 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2017/15597 E.  ,  2019/3939 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ


    Taraflar arasında birleştirilerek görülen itirazın iptali-alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, asıl dava hakkında yeniden hüküm verilmesine yer olmadığına, birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hüküm taraflarca temyiz edilmiş, duruşmalı olarak incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle; daha önceden belirlenen, 30.04.2019 tarihli duruşma günü için yapılan tebligat üzerine; temyiz eden davalılar vekili Av.... ile davacı vekili Av. ....geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı, davalıya 23.07.2005 tarihli belgeyle borç verdiğini, alacağının tahsili için başlattığı icra takibine ise davalı tarafından haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline, %40 inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
    Davalı, daha önce Irak’ta açılmış ve karara çıkmış olan dava nedeniyle kesin hüküm bulunduğunu, dava konusu belgenin borç ikrarını içeren nitelikte bir belge olmadığını, alt kısmında bulunan (not) olarak belirtilen bölümün de sonradan yazılmış olması ve imzasının da bulunmaması nedeniyle kendisini bağlamadığını, davacı ile aralarında şahsi bir borç ilişkisi bulunmadığını, dava konusu miktarın adi ortaklık nedeniyle alındığını, ne var ki ortaklığın zarara uğradığını savunarak, davanın reddini, %40 inkar tazminatının tahsilini talep etmiştir.

    Mahkemece, takibe dayanak yapılan 23.07.2005 tarihli, borç ikrarını içeren belgenin yazılı delil başlangıcı niteliğinde bulunması nedeniyle ve dinlenen tanık beyanları gereğince taraflar arasında borç alıp verme ve iş makinası temini yönünden bir hukuki ilişkinin bulunduğu ve borç miktarının 785.000 Dolar olarak belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne, takibe vaki itirazın iptaline, asıl alacak üzerinden hesaplanacak %40 inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hükmün davalı tarafından temyizi üzerine 13.Hukuk Dairesi"nin 29.06.2009 tarih ve 2009/2616 Esas- 2009/8880 Karar sayılı ilamı ile ".... Dava konusu 23.7.2005 tarihli belgede, “Ben ... 2004 yılı içerisinde Irak Süleymaniye’de ortak iş yapmak üzere ...’dan parça parça olmak üzere (nakit para ve mal karşılığı olarak) toplam 785.000 Amerikan Doları tutarında para aldım.” Açıklaması mevcut olup, alınan paranın borç olarak değil, “ortak iş yapmak üzere” alındığı açıkça belirtilmiş olduğundan, öte yandan belgede tarafların imzalarından sonra yazılan, “Not: ... borcunu en geç 25.10.2005 tarihinde ödeyeceğini beyan etti.” yazılarının altında davalının imzası bulunmadığından ve bu kısım davalı tarafından da kabul edilmediğinden, söz konusu belge borç ikrarını havi nitelikte bir belge olmadığı gibi, yazılı delil başlangıcı niteliğinde de değildir, davacının davalıya borç verdiğini yasal delillerle kanıtlamak zorundadır. Davalının açık muvafakatı bulunmadığından HUMK’nun 288.maddesi gereğince miktar itibariyle olayda tanık dinlenemeyeceği gibi, tanık beyanları esas alınarak da hüküm kurulamaz. Davacının, davalı tarafa 23.07.2005 tarihli belge gereğince ödediği paranın adi ortaklık sebebi ile verildiği anlaşılmakta olup davacı, davalıya borç verdiğini ve bu nedenle takip konusu miktar üzerinden davalıdan alacaklı olduğunu diğer yasal delillerle de kanıtlayamamıştır. Ne var ki davacı, davalıya takip miktarı kadar borç vermiş olduğu konusunda dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmış olduğundan, mahkemece bu konuda davalıya yemin yöneltme hakkı bulunduğu hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, borç ikrarını içeren ya da yazılı delil başlangıcı sayılabilecek bir belge mevcut olmadığı halde, mahkemece eksik inceleme ve yanlış değerlendirmelerle tanık beyanları esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup..." gerekçesi ile bozulmuştur.
    Davacı tarafından bozma ilamından sonra açılan ve işbu dava ile birleşen davada; davalı ...’in gerek kendisi ve gerekse temsilcisi olduğu diğer davalı şirket adına Irak devletinde yaptığı işler için 785.000 Doları kısmen nakit kısmen de makine alarak kendisinden aldıklarını, aradaki bu ilişkinin Yargıtay tarafından adi ortaklık olarak değerlendirildiğini ileri sürerek ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile fazlası saklı kalmak üzere 390.000 TL maddi tazminat ile 10.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini talep etmiştir.
    Birleşen davada davalılar; davalı şirketin taraflar arasındaki adi ortaklıkta yer almadığını, şirket yönünden davanın sıfat yokluğundan reddi gerektiğini, adi ortaklığın sonlandırıldığını, zamanaşımı süresinin dolduğunu savunarak davanın reddini dilemişlerdir.

    Mahkemece; asıl davanın ve bozma kararından sonra açılan ve asıl dava ile birleştirilen davanın reddine karar verilmiş; hükmün davacı ve davalılar tarafından temyizi üzerine 13. Hukuk Dairesi"nin 03.04.2012 tarih ve 2011/9816 Esas-2012/8971 Karar sayılı ilamı ile "...birleşen davada adi ortaklık hukuki ilişkisine dayanıldığı ve taraflar arasındaki ilişkinin adi ortaklık niteliğinde bulunduğu dairemizce kabul edilip bu husus taraflar açısından usulü kazanılmış hak teşkil ettiği için, davalıca eda edilen yemine dayanılarak birleşen davanın reddine karar verilmesi olanaklı değildir. Bu itibarla birleşen dava yönünden, taraflar arasındaki ihtilafın adi ortaklık hükümleri dikkate alınarak çözülmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki taraflar arasında imzalanan 23.07.2005 tarihli belge ile adi ortaklık kurulmuş ise de, adi ortaklığın ne zaman sona ereceğine dair bir kararlaştırma bulunmadığından, taraflarca da ortaklığın sona erdirildiği iddia ve ispat edilemediğinden ve bu hususta mahkeme kararı da olmadığından adi ortaklığın halen devam ettiğinin kabulü gerektiği gibi, birleşen davadaki talebe göre davacının fesih ve tasfiye isteğinin de kabulü zorunludur. Taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi kurulduğuna göre tasfiyenin bizzat mahkemece yaptırılması gerekir (...). Dava konusu olayda taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmadığı ve tasfiye ile ilgili bir anlaşmada bulunmadığı için tasfiyenin BK’nun 539 ve devamı maddelerine göre yapılması zorunludur. Dava konusu adi ortaklıkta davalıların yönetici ortak konumunda bulundukları belirgin olup öncelikle yönetici ortak olan davalılardan yapılan iş ve harcamalara ilişkin bedeller ile gerekli görülecek diğer hususlar konusunda hesap istenmeli, hesap listesinin verilmemesi halinde yönetici ortağın hesap vermekten kaçınmış sayılacağı kabul edilmeli, hesap verilmesi halinde ise hesapta uyuşmazlık çıkması halinde taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, (...) tasfiye bu şekilde gerçekleştirilmelidir. Mahkemece değinilen bu yönler dikkate alınmadan eksik inceleme ve soruşturma ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır." gerekçesi ile bozulmuştur.
    Mahkemece, bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda kesinleşen asıl dava hakkında yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, birleşen dava yönünden; davacı ile davalılar arasında kurulan adi ortaklığın feshi ve tasfiyesi ile 390.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin zamanaşımı nedeniyle reddine,şartları oluşmayan manevi tazminat davasının reddine karar verilmiş, hüküm davacı ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, özellikle 13.Hukuk Dairesi"nin 03/04/2012 tarihli bozma ilamında davalıların yönetici ortak olduklarının kabul edildiği ve bu durumun davacı taraf açısından usulü kazanılmış hak teşkil ettiği ve adi ortaklıkta yönetici ortak olan davalıların, ortaklıkla ilgili hesap vermeleri gerektiği, davalıların adi ortaklığın hesabına ilişkin uyuşmazlığı sunmuş olduğu delillerle ispatlayamadıklarının anlaşılmasına göre davalıların tüm, davacının ise sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

    2- Kural olarak, bozma kararına uyulmakla; orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak, aynı doğrultuda işlem yapılması yolunda mahkeme için zorunluluk doğar. Öte yandan, bozma kararı dışında kalan yönler ise kesinleşir.
    Belirtilmelidir ki; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Y.İ.B.K.).
    Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtay"ca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.
    Dava tarihinde yürürlükte olan mülga 818 sayılı BK"nun 126. maddesinin 4. fıkrası , ıslah tarihinde yürürlülükte olan 6098 sayılı TBK"nun 147. maddesinin 4. fıkrası uyarınca, adi ortaklıktan doğan davalar beş yıllık zamanaşımına tabidir. Zamanaşımının başlangıcı ise, yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre adi ortaklığın sona ermesi ile başlar. Zira, sona erme sebeplerinin gerçekleşmesi ile birlikte ortaklık tasfiye aşamasına girmekte olup, buna bağlı olarak ortakların tasfiye alacağını isteme hakkı da muaccel olmuş olur.
    13. Hukuk Dairesi"nin 03.04.2012 tarih ve 2011/9816 Esas-2012/8971 Karar sayılı bozma ilamında "... taraflar arasında imzalanan 23.07.2005 tarihli belge ile adi ortaklık kurulmuş ise de, adi ortaklığın ne zaman sona ereceğine dair bir kararlaştırma bulunmadığından, taraflarca da ortaklığın sona erdirildiği iddia ve ispat edilemediğinden ve bu hususta mahkeme kararı da olmadığından adi ortaklığın halen devam ettiğinin kabulü gerektiği..." belirtilmiştir. Bu durumda taraflar arasındaki adi ortaklığın feshedilmediği, devam ettiği, alacağın muaccel olmadığı anlaşıldığından zamanaşımının başladığının kabulü mümkün değildir. Mahkemece, yanılgılı değerlendirme ile davacının ıslahla talep ettiği miktar yönünden zamanaşımı nedeniyle red talebi doğru görülmemiştir.
    Ancak; bir davanın yargılaması sonucunda verilen hükmün, Yargıtay"ca bozulmasından sonra tarafların ıslah isteminde bulunmalarına imkan olmadığı 04/02/1948 tarihli ve 1944/10 Esas-1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile kabul edilmiştir. Nitekim, 06/05/2016 tarihli ve 2015/1 Esas-2016/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile de "bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve 04/02/1948 tarihli ve 1944/10 Esas-1948/3 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.
    Hal böyle olunca mahkemece; bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle hiç ıslah yapılmamış gibi davacının dava dilekçesinde belirtilen miktar dikkate alınarak (buna göre yargılama gideri ve vekalet ücreti belirlenerek) sonucu dairesinde karar verilmesi gerekirken, ıslah ile artırılan miktar yönünden zamanaşımı nedeniyle talebin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.


    SONUÇ: Yukarıda birinci bendde açıklanan nedenlerle davalıların tüm, davacı tarafın sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bendde açıklanan nedenlerle hükmün HUMK"nun 428 inci maddesi gereğince davacı taraf yararına BOZULMASINA, 2.037 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalı taraftan alınıp davacı tarafa verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nun 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/04/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.








    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi