Esas No: 2018/2756
Karar No: 2018/5703
Karar Tarihi: 27.09.2018
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2018/2756 Esas 2018/5703 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Asıl dava ve birleşen 2007/587 esas sayılı davada davacı ..., birleşen 2007/160 ve 2007/575 esas sayılı davada davacı ... vekili Avukat ... tarafından, asıl ve birleşen 2007/160 esas sayılı davada davalı ... ve diğerleri, birleşen 2007/587 ve 2007/575 esas sayılı davada davalı ......... San. ve Tic. AŞ aleyhine 26/03/2007 (asıl) - 01/11/2007 (birleşen 2007/587) - 26/03/2007 (birleşen 2007/160) - 01/11/2007 (birleşen 2007/575) günlerinde verilen dilekçeler ile yayın yoluyla kişilik haklarına saldırıya dayalı manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda asıl davada ve birleşen 2007/160 esas sayılı davada, davalı ..."ye karşı açılan davanın feragat nedeniyle, asıl davada ve birleşen 2007/160 esas sayılı davada davalılar ... ve ..."a karşı açılan davanın husumet yokluğundan reddine, asıl davada ve birleşen 2007/587 esas sayılı davada davacı ... tarafından davalılar ... ve .........Yayıncılık San. ve Tic. AŞ"ye karşı açılan davanın kısmen kabulüne, birleşen 2007/160 ve 2007/585 esas sayılı davada davacı ... tarafından davalılar ... ve .........Yayıncılık San. ve Tic. AŞ"ye karşı açılan davanın kısmen kabulüne dair verilen 17/02/2015 günlü kararın
Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalılar ..., ..., ... ve ......... San. ve Tic. AŞ vekili tarafından, duruşmasız olarak incelenmesi de davacılar vekili tarafından istenilmekle daha önceden belirlenen 16/01/2018 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine duruşmalı temyiz eden davalılar vekili Avukat ... geldi, karşı taraftan davacılar adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın ......lü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. ...... 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/320 esas sayılı dava dosyası ile asıl ve birleşen davalara konu yayınlara ilişkin CD kayıtlarının gönderilmesi için dosyanın mahalline geri çevrilen dosyada, eksikliğin giderildiği anlaşıldı. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davalıların diğer temyiz itirazına gelince;
Asıl ve birleşen davalar, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırıya dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, asıl davada ve birleşen 2007/160 esas sayılı davada, davalı ..."ye karşı açılan davanın feragat nedeniyle, davalılar ... ve ...’a karşı açılan davanın husumet yokluğundan reddine, asıl davada ve birleşen 2007/587 esas sayılı davada davacı ... tarafından davalılar ......... ve .........Yayıncılık San. ve Tic. AŞ’ye karşı açılan davanın kısmen kabulüne, birleşen 2007/160 ve 2007/585 esas sayılı davada davacı ... tarafından davalılar ......... ve .........Yayıncılık San. ve Tic. AŞ’ye karşı açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili ile davalılar ..., ..., ... ve ......... San. ve Tic. AŞ vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar vekili, müvekkillerinin uzun yıllardır ...... Barosu"na kayıtlı avukatlar olarak görev yaptıklarını, ......... kanalında 13/02/2007 tarihinde saat 20:00"da yayınlanan "...... Bülteni", aynı gün saat 23:00"da yayınlanan "Gece Haberleri" ve 14/02/2007 tarihinde saat 09:00"da yayınlanan "Dünden Bugüne" adlı programlarda, ...... ...... isimli ......de yayınlanan "......... Oldu" başlıklı yazının akan yazı şeklinde görüntülendiğini ve spiker tarafından seslendirilerek okunduğunu, yayın nedeniyle müvekkillerinin kişilik haklarının ağır şekilde saldırıya uğradığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davaların husumet yokluğundan ve esastan reddedilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalı ..."ın ...... ile bir ilgisinin bulunmadığı, davalı ..."un ise genel koordinatör olduğu, adı geçen bu davalılara yayından dolayı husumet yöneltilemeyeceği, davalı ..."ye karşı açılan davalardan feragat edildiği, yazı içeriğinde kullanılan ifadelerin Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 14/03/2013 gün, 2011/25984 esas, 2013/5364 karar sayılı ilamında da belirtildiği gibi avukat olan davacıların onur, şeref ve saygınlığını rencide edecek, toplum içerisinde küçük düşmelerine sebep olacak nitelikte olduğu gerekçesiyle davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Yayın tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK"nin 49. maddesi uyarınca; kişilik hakları hukuka aykırı olarak saldırıya uğrayan kimse manevi tazminata hükmedilmesini isteyebilir. Hâkim manevi tazminatın miktarını tayin ederken saldırı teşkil eden eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranını, sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate almalıdır. Miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişebilecek özel hal ve şartların bulunacağı da gözetilerek takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstermelidir. Çünkü kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hukuka ve hakkaniyete göre hüküm vereceği Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi mal varlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Somut olayda; yayın tarihi, tarafların konumu ile yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde, davacılar yararına hüküm altına alınan manevi tazminatlar fazladır. Davacılar yararına daha alt seviyede manevi tazminata karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın davalılar yararına bozulması gerekmiştir.
3-Tarafların vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarına gelince; 6100 sayılı HMK"nin 297. maddesinde; yargılama giderlerinin hükmün kapsamında yer aldığı düzenlenmiş, 323/1-ğ bendinde ise; vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücretinin yargılama giderlerinden olduğu hüküm altına alınmıştır.
Mahkemece, yukarıda ayrıntısı belirtildiği üzere, bir kısım davalılar yönünden asıl ve birleşen davaların husumet yokluğu nedeniyle reddine, bir kısım davalılar yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş, ancak kendisini vekil ile temsil ettileren taraflar yönünden vekâlet ücretine ilişkin herhangi bir hüküm kurulmamıştır. Vekille takip edilen davalarda davanın kabul ve ret oranları gözetilerek ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi"nin 3, 7, 10 ve 13. maddeleri dikkate alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren taraflar yararına vekâlet ücretine hükmedilmemiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın taraflar yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın, yukarıda (2) numaralı bentte gösterilen nedenlerle temyiz eden davalılar yararına, (3) numaralı bentte gösterilen nedenlerle taraflar yararına BOZULMASINA, tarafların diğer temyiz itirazlarının (1) numaralı bentte gösterilen nedenlerle reddine ve temyiz eden davalılar yararına takdir olunan 1.630,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacılara yükletilmesine ve davacılar ile davalılardan peşin alınan harçların istekleri halinde geri verilmesine 27/09/2018 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
(M)
KARŞI OY YAZISI
Dava ile ilgili bilgilere yukarıda yer verilmiş olup aynı hususlar tekrar edilmeyecektir. Aşağıda, davacılar ...... Tanrıkulu tarafından açılan asıl ve birleşen davalarda, dava konusu yayınlarda kullanılan ...... ve ifadelerden dolayı davalıların tazminat ödemeye mahkûm edilmeleri nedeniyle, davalıların ifade ve basın özgürlükleri ile davacıların kişilik haklarının korunması arasında makul bir dengenin gözetilip gözetilmediği hususlarına değinerek Sayın Çoğunluk görüşüne neden katılmadığımı açıklamaya çalışacağım.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (......) ve Anayasa Mahkemesine (......) göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan olup, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şok edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan ...... edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (......; Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; ......(No. 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 101); (......;......... Ticaret A. Ş, B. No: 2013/2623, 11/11/2015, § 31 [G.K.]; D.Ö, B. No: 2014/1291, 13/10/2016, § 56 [G.K.]; ...... Çalışkan, B. No: 2014/4548, 5/12/2017, § 18; ...... Kılıçdaroğlu (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018, § 28).
Benzer ve istikrarlı kararlarıyla ...... kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde; ifade özgürlüğüne konu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı, ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, haber veya makalenin konusu, ilgili kişinin daha önceki davranışları, yayının içeriği, şekli ve etkileri, bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği ve uygulanan yaptırımın niteliğini dikkate almaktadır. Bunun yanında aynı yargı makamları, ifade özgürlüğü ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin çatışması hâlinde şöhret ve itibarı ...... konusu olan kişi bir siyasetçi ise ilke olarak ifade özgürlüğü lehine bir değerlendirme yapmakta ve politikacıların kendilerine yöneltilen ağır eleştirilere tahammül etmek ve daha geniş bir hoşgörü göstermek zorunda olduklarını ayrıca ifade etmektedir (......, Lingens/......, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 42); (......; ...... Üçer (2), B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 56).
İfade özgürlüğünün yanında, davalı tarafın, dava konusu yazıyı yayınlayan medya kuruluşu ve yöneticisi olduğu gerçeği karşısında basın özgürlüğü bakımından da konunun ele alınması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi pek çok kararında, ifade özgürlüğünün özel güvencelere bağlanmış şekli olan ve Anayasa"nın 28. maddesinde düzenlenen basın özgürlüğünün, demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olup, bireylerin gelişmesi ve toplumun ilerlemesi bakımından gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu ifade etmiştir (......; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 69; ......; Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 34-36; ......; ......Behramoğlu ve Diğerleri, B. No: 2015/11961, 11/6/2018 § 40). Bu bağlamda ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi için hayati önemdedir (Bekir Coşkun, § 34-36). Basın özgürlüğünün kamuoyuna çeşitli fikir ve tutumların iletilmesi ve bunlara ilişkin bir kanaat oluşturması bakımından en etkili araçlardan birini oluşturduğu açıktır (......; İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 63).
Öte yandan; Anayasa’nın 17. maddesi gereğince, bireyin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek de yargı mercilerinin görevleri
./..
-5-
arasındadır. Mahkemeler, Anayasa’nın 17. maddesi gereğince kişilik haklarını korurken aynı zamanda Anayasa’nın 26. ve 28. maddeleri gereğince ifade ve basın özgürlüklerinin gerçek ve etkili bir biçimde korunmasını sağlama yükümlülüğü nedeniyle yarışan haklar arasında adil bir denge kurmak zorundadır. Bu denge kurulurken Anayasanın 13. maddesi kapsamında hakkın özüne dokunulmamalı, demokratik toplum düzeninin gerekleri ve sınırlama amacı ile aracı arasındaki ölçü gözetilmelidir (......; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 43). Bu anlamda, kanun yolu incelemesinde ilk derece mahkemesince dayanılan gerekçelerin, ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük” ilkelerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı denetlenmelidir. Mahkeme, düşüncelerin açıklanması ve yayılmasına yönelik olarak tazminata karar verirken düşünceyi açıklama ve y......a özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan çok daha ağır basan, korunması gereken bir yararın varlığını somut olgulara dayanarak göstermelidir ( ......; Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 114).
Mahkemeler, yarışan haklar arasında dengeleme yaparken; yayında kamu yararı bulunmasına, kamusal yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlamasına, toplumsal ilginin varlığına ve konunun güncel olmasına, haber veya makalenin konusu ile yayımlanma şartlarına, bunlarda kullanılan ifadelerin türüne, yayının içeriğine, şekli ve sonuçlarına, habere yönelik kısıtlamaların niteliğine ve kapsamına, haberde yer alan ifadelerin kim tarafından dile getirildiğine, hedef alınan kişinin kim olduğuna ve ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışlarına dikkat etmelidir (......; ......Behramoğlu ve Diğerleri § 47).
Anılan ilkeler ışığında somut olayı irdelediğimizde; somut olayın, davalılara ait olduğu anlaşılan “...... ......” isimli ......de yayımlanan davacılar hakkındaki “......... Oldu” isimli yazının, bu kez davalılara ait olduğu anlaşılan “......” isimli televizyon kanalında 13/2/2007 tarihinde saat 20:00’de yayınlanan “...... bülteni”, aynı gün saat 23:00’te yayınlanan “gece haberleri” ve 14/2/2007 tarihinde saat 09:00’da yayınlanan “dünden bugüne” adlı programlarda akan yazı şeklinde görüntülenmek ve sunucu tarafından okunmak suretiyle davacıların kişilik haklarının ağır şekilde saldırıya uğradığı iddiasıyla açılmış manevi tazminat davası olduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda göz önünde tutulması gereken ilk husus tarafların toplumsal konumlarıdır. Eldeki davada; davacı ..., uzun yıllar ...... ilinde avukatlık görevini yürütmüş, özellikle ...... Bölgesinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşların vekili sıfatıyla ......’de başvuruları takip etmiş, sonrasında ...... Barosu Başkanlığı, dönemin ...... ...... olan ...... ......nde milletvekilliği ve genel başkan yardımcılığı görevlerinde bulunmuş, bölgede ve ülkede tanınan ve bilinen hukukçu ve siyasetçidir. Davacı ... ise ...... Barosunun çeşitli organlarında görev almış, diğer davacının eşi ve aynı zamanda iş ortağı avukattır. Davalı ... ise ......’da tanınmış bir işadamı, bölgesel yayın yapan ...... ve televizyonun sahibi veya ortağı, aynı zamanda anılan medya organlarında yazılar yazan bir yazar, diğer davalılar ise dava konusu yayınla ilgisi olduğu düşünülen ilgili gerçek ve tüzel kişilerdir. Bu çerçevede, her iki tarafın, bölgesel siyasi ve sosyal meseleler üzerinde birbirlerinin sıkı ve yakın denetimi altında olmaları doğal karşılanmalıdır. Her iki taraf da toplum tarafından tanınıp bilinen ve bölgesel politikalar bakımından görüş ve yaşayışları takip edilen şahsiyetlerdir. Bu nedenle, şeref ve itibarın korunmasını isteme hakkı bakımından, her iki
taraftan da normal insanlardan daha fazla hoşgörüye sahip olmaları beklenmelidir. Somut olay bakımından da dava konusu yayın, kamuoyu tarafından tanınan eski baro başkanı ve bölgenin en tanınmış siyasetçilerinden birine ve aynı zamanda iş ortağı olan avukat eşine yönelik olduğu için kabul edilebilir eleştiri sınırları, sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında daha geniştir. Bu sebeple davacıların kendilerine yönelik eleştirilere sıradan insanlara göre daha fazla hoşgörü göstermeleri gerekir.
Diğer yandan, taraflar arasındaki tartışmanın ve yazıların uzunca ve sert geçen bir arka planı olduğu anlaşılmakta olup, davacı tarafından yapılan yayınlarda kullanılan ifadelerin olgusal bir temele sahip olduğu kabul edilmelidir. Nitekim dava konusu yayınların yapılmasından önce ve yapıldığı süreçte taraflar arasında bir takım uyuşmazlıkların bulunduğu, davalı ... hakkında dava dışı ulusal bir ...... yazarının köşe yazısı üzerine davacının anılan yazara karşı açtığı davada davacılardan R. Tanrıkulu’nun, yazarın vekilliğini üstlendiği, yazarın tazminata mahkûm edildiği, temyiz dilekçesinde davacı ...’nun davalının sahibi olduğu yayın kuruluşu hakkında bazı iddialarda bulunduğu ileri sürülmüştür. Dava konusu yayınların, ...... konusu tartışmaların yaşandığı tarihte basın ve yayın organlarında ve kamuoyunda devam eden anlaşmazlıklar ve karşılıklı atışmalar kapsamında kaleme alınmış olduğu, ...... konusu temyiz dilekçesindeki iddialara cevap mahiyetinde olduğu, yazının içeriğindeki anlatım ile iddiaların ileri sürülüş tarzından ve kullanılan ifadelerin benzerliğinden ve yollamalardan, daha da önemlisi dava dilekçelerinden anlaşılmaktadır.
Dava konusu televizyon yayınları öncesi davaya konu ...... haberi 13/2/2007 tarihli davalı ...’a ait “...... ......si”nde “......... Oldu” başlığıyla yayımlanmış, bu yayınlara ilişkin olarak açılan tazminat davaları birleştirilerek davacı lehine tazminatla sonuçlanmış, davacılar lehine davalılar aleyhine verilen hüküm, nihai olarak Dairemizin 10/12/2015 tarihli ilamıyla onanmış, karar düzeltme istemi de reddedilerek hüküm kesinleşmiştir.
...... konusu yayınlarda ileri sürülen iddialar, davacıların meslekleriyle ve mesleklerini kullanırken nasıl zenginleştiklerine dair yollamalardan ibarettir. Yukarıda da açıklandığı üzere davacı avukatların, davalı ...’ın haksız ve hukuksuz bir şekilde zenginleştiğini gündeme getirmesine yollama ve karşı cevap mahiyetinde yayınlar olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim yayınlarda geçen “çulsuz” ve “çullu olmak” gibi aynı ifadelerden davalı tarafın, davacıların iddialarına cevap verme amacıyla böyle bir metni kaleme alıp yayınladığı anlaşılmaktadır. Her iki taraf birbirlerini, önceleri fakir olup hukuka aykırı bir biçimde zenginleşme ve bunu yaparken de davacılar bakımından avukat olarak halkı, davalılar bakımından ihaleler almak suretiyle Devleti kullandıkları şeklindeki değerlendirmelerle suçlamaktadırlar. Her iki tarafın da özellikle bölge halkı tarafından iyi tanınan ve bilinen kişiler olmaları ve haksız kazanç sağlandığı iddiaları nedeniyle haklarında bu şekilde yayın yapılmasına katlanmaları gerekir. Zira ifade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence altına alınmasını hedeflemektedir ve düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılanmalıdır. Öte yandan somut olaydaki gibi, kamuoyunu yakından ilgilendiren meseleleri tartışma özgürlüğünün “tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi” olduğu ve kamuoyunu ilgilendiren meselelere katkı sunduğu göz önüne alınmalıdır (......; ...... Üçer (2), § 54).
Davalıların, dava konusu yayınlar nedeniyle tazminat ödemeye mahkûm edilmelerinin ölçülü olduğunun kabul edilebilmesi için ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin gerekçelerinin inandırıcı, başka bir deyişle ilgili ve yeterli olması gerekir. İlk derece mahkemesi, ifade ve basın özgürlüğü ile ilgili bilinen ilkeleri sıralamış, demokratik bir toplumda ifade ve basın hürriyetinin önemine vurgu yapmıştır. Davacıların konumları gereği şeref ve itibarlarının korunması haklarına sınırlama getirilebileceği, bu sınırlamaların normal insanlardan daha geniş olacağı benimsendiğine göre Mahkeme, ifade ve basın hürriyetinin sınırlandırılabilmesi için yarışan haklar arasında şeref ve itibarın korunması hakkına hangi somut nedenlerle üstünlük tanıdığını göstermemiştir. Yaptığı tespitlere karşın mahkeme, davacı tarafından yapılan yayının yapıldığı koşullara ve yayın içeriğinde yer verilen diğer ifadelere temas etmeksizin yayında geçen bazı cümlelerin kişi haklarına saldırı oluşturduğu sonucuna varmış ve davacılar lehine tazminata hükmetmiştir. Hâlbuki dava konusu yayınlarda ileri sürülen iddiaların ve kullanılan ifadelerin içinde geçtiği metnin bütünü ile birlikte ve bağlamından yani haksız zenginleşme olgusundan kopartılmaksızın olayın bütünselliği içerisinde değerlendirilmesi gerekir.
Yine ilk derece mahkemesi, kararda alıntıladığı ve benimsediği ilkelerin somut olaya uygulanmasında çelişkiye düşmüş, ceza yargılaması sonucunda kişinin eyleminin suç oluşturduğuna ilişkin değerlendirmeye atıfta bulunmakla yetinmiştir. İfade ve basın özgürlüğünün niteliği gereği, ceza yargılamasında eylemin suç olduğu kabul edilse dahi elindeki somut olayda hukuk hâkimi bağımsız olarak dava konusu edilen yazı, ifade, fotoğraf, video, haber veya yorumu değerlendirerek bir sonuca varmalıdır. Aksi takdirde ceza yargılamasında varılan sonucun benimsenmesi hâlinde ifade ve basın özgürlüğü ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasındaki adil dengeyi sağlama konusunda hukuk hâkiminin hiçbir inisiyatifi kalmayacaktır. Kanımca, ilk derece mahkemesinin kişi haklarına saldırı olarak kabul ettiği gerekçeler, davalıların ifade ve basın özgürlüklerinin kısıtlanması için ilgili ve yeterli kabul edilemez.
Bu itibarla ilk derece mahkemesi; kararının gerekçesinde, davalıların ifade ve basın özgürlüklerini kısıtlarken, kısıtlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkelerine uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyamamış, düşünceyi açıklama ve y......a özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan çok daha ağır basan, korunması gereken bir üstün yararın varlığını somut olgulara dayanarak gösterememiştir.
Sonuç itibarıyla, dava konusu yayınların davalıların ifade ve basın özgürlükleri kapsamında kaldığı ve davacıların kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirilemeyeceği düşüncesindeyim ve davacıların kişilik haklarının haksız saldırıya uğradığı yönündeki Sayın Çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.27/09/2018
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.