20. Hukuk Dairesi 2018/3829 E. , 2019/6196 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı 06/04/2011 tarihli dava dilekçesince özetle; .....ada 9 parsel sayılı taşınmazda 150 m2 hissesinin bulunduğunu, belediyece yapılan imar çalışmasında bu hissesinin kaybolduğunu, bunun üzerine ...Mahkemesinde açmış olduğu davanın reddedildiğini, red kararında tazminat davası açılabileceğinin belirtildiğini, idarenin cevabi yazısında “hataen kayda işlenmeyerek davacı adına hisse oluşturulmadığı, bu hali ile de imar düzenlemesinde davacının ismine yer ayrılmadığı”nın belirtildiğini belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 4.000,00 TL’nin davalıdan alınarak kendisine verilmesini talep ve dava etmiştir
Mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 23/12/2014 tarih ve 22795-31219 sayılı kararı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Hükmüne uyulan bozma ilamında özetle; “4721 sayılı TMK"nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ""Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur."" hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu sicil müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücuu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.
Bu nedenle, somut olayda 4721 sayılı Kanunun 1007.maddesi uyarınca Tapu Sicilinin yanlış tutulmasından kaynaklanan sorumluluk şartlarının oluştuğu anlaşıldığından mahkemece davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
1-Dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptali nedeniyle, TMK"nın 1007. maddesi gereğince açılan tazminata ilişkindir.
Söz konusu madde gereğince açılan tazminat davalarında davalı sıfatı Hazinenin olup, Tapu Sicil Müdürlüğünün davalı sıfatı yoktur. Bu nedenle, Hazine davaya dahil edilerek hakkında hüküm kurulması, adı geçen davalı yönünden de davanın pasif husumet ehliyeti bulunmadığından reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmeden yazılı şekilde karar verilmesi,
2-Dava konusu taşınmaz mal arsa niteliğinde olup, arsaların bedelinin değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması zorunludur.
Bu itibarla, emsal satışların değerlendirme tarihi olan dava tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak suretiyle değer biçilmesi gerekirken, bilirkişi raporunda bu yönteme uyulmadan değer biçilmiştir.
Bu nedenle, taraflara dava konusu taşınmaza yakın bölgeden, benzer yüzölçümlü ve yakın tarihli satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde resen emsal celbi yoluna gidilmesi ve yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu ile keşif yapılarak rapor alınması ve değerlendirme tarihi olan 2011 yılında dava konusu taşınmaz ile bilirkişi kurulunca emsal kabul edilecek taşınmazların, Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2 değerleri, ilgili belediye başkanlığı emlak vergi dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporu da denetlenerek, sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken, taşınmaza, genel deyimlerle ve piyasa rayicinden söz ederek değer biçen geçersiz bilirkişi raporu esas alınarak karar verilmesi, doğru görülmemiştir.” denilmiştir
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu davanın kabulü ile 4.000,00 TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, faiz talep edilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına, fazlaya ilişkin talep ve dava hakkının saklı tutulmasına karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK"nın 1007. maddesi gereğince tazminat istemine ilişkindir.
Dosyada kapsamından; davacının 1752 ada 9 parsel sayılı taşınmazın 150/38736 hissesini tapu malik..... 12.01.1988 tarihinde satın aldığı, buna ilişkin ... Müdürlüğünce resmi senet düzenlendiği ve karşılığında da davacıya tapu senedi verildiği ancak tapuda tescil işlemleri yapılırken davacının satın aldığı hissenin 1752 ada 9 parsel sayılı taşınmaz yerine yolsuz olarak 998 ada 9 parsel sayılı taşınmaza tescil edildiği, taşınmazın bulunduğu bölgede imar uygulaması yapıldığı, ancak davacının 1752 ada 9 parsel sayalı taşınmazda ismi bulunmadığından kendisine hisse verilmediği, bunu öğrenen davacının imar düzenlemesinde ismi bulunmadığından bu hususun düzeltilmesi davası açtığı, .... Mahkemesinin 2009/866-2010/2344 sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği, bu kararın 08.04.2011 tarihinde kesinleştiği, davacının da bu nedenle zarara uğradığından bahisle 06.04.2011 tarihinde eldeki davayı açtığı anlaşılmıştır.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması yapılmak suretiyle değer biçilmesinde ve taşınmazın gerçek bedelinin TMK"nın 1007. maddesi gereğince davalı Hazineden tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Harçlar Kanununun değişik 13/j maddesi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına 24/10/2019 günü oy birliği ile karar verildi.