3. Hukuk Dairesi 2020/2651 E. , 2020/3672 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı şirketin... nolu ticarethane abonesi olduğunu ve pide fırını işlettiğini, 5-6 yılı aşkın zamandır aboneliğin devam etmekte olup, tüketilen elektrik enerjisi bedellerinin tamamının ödendiğini, davalı kurumca 15.317,50 TL borç tahakkuku yapıldığını ve itiraz üzerine bir netice alınamadığını, yine 14/08/2013 tarihinde de 97.694,90 TL tahakkuk edilmiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, 12.07.2013 ilk okuma 14.08.2013 son okuma tarihli 32 günlük faturadan bu borcun çıkmasının imkansız olduğunu, bu şekilde toplam 113.012,40 TL hukuka aykırı bir şekilde fatura tahakkuk ettirildiğini belirterek; bu miktardan fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000,00 TL kısmı için borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, 8 günlük süre içerisinde faturaya itiraz etmediğinden ötürü zamanaşımından reddi gerektiğini, davanın ...’ a yöneltilmesi gerektiğini, sayaç incelenmesi neticesinde sayacın ölçü sınırları içerisinde çalıştığının tespit edildiğini, 97.694,40TL lik faturanın hatalı tahakkuk olduğu bu sebeple 23/08/2013 tarihinde kurum tarafından iptal edildiğini, ancak 15.317,50TL lik ODT tahakkukundan kaynaklı faturanın 1 yıl öncesi ve sonrası tüketim değerleri de incelendiğinde hatalı olmadığını, menfi tespit davasının kısmi dava olarak açılmasının mümkün olmadığını, davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece; menfi tespit davasının kısmi dava olarak açılamayacağından reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava; elektrik borcundan kaynaklanan menfi tespit talebine ilişkindir.
Kural olarak alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının belli bir bölümünü dava konusu yapabilir. Zira; hiç kimse kendi lehine olan davayı (tam dava) açmaya zorlanamaz.(HMK m.24/2)
Bu bağlamda davacının alacağının şimdilik belli bir kesimi için açtığı davaya, kısmi dava denilir. Kısmi dava 6100 sayılı HMK’nın 109. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında; “Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir” denilmiştir.
Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden (mesela, ödünç veya satış sözleşmesinden) doğmuş olması ve bu (aynı hukuki ilişkiden doğan) alacağın şimdilik bir kesiminin dava edilmesi gerekir.
Dava konusu alacak, bir alacağın belli bir kesimi değil (bilakis bağımsız bir alacak) ise, o zaman dava, kısmi dava olarak nitelendirilemez.
Davacının davasını açıkça kısmi dava olarak nitelendirmesi zorunlu değildir. Davacının kısmi dava mı yoksa tam dava mı açtığı, dava dilekçesinden (talep neticesinden) anlaşılır. Davacı, dava sebebi olarak gösterdiği vakıalardan doğan alacağının tümünü mü, yoksa yalnız bir kesimini mi istediğini açıkça bildirmelidir. (m.119, 1/ğ). Aksi halde, yani davacı alacağının yalnız bir kesimi için dava açtığını bildirmemiş ise, dava, kısmi dava değil tam dava sayılır.
Hukukumuzda kısmi dava açılması mümkündür. (HMK m.109) Bundan başka, kısmi davanın mümkün olması, hiç kimsenin kendi lehine olan davayı (yani tam dava) açmaya zorlanamayacağı kuralına (HMK m.24) da uygundur. Borçlar Hukuku bakımından da, alacaklının alacağının bir kısmını istemesine (dava etmesine) bir engel yoktur. (TBK m.84).
Şu halde, alacaklı, alacağının tümü için dava açmak zorunda olmayıp, alacağının şimdilik belli bir kısmını dava konusu yapabilir. Ancak, alacaklının böyle bir kısmi dava açmada korunmaya değer (meşru) bir hukuki yararının bulunması gerekir.
Kısmi davanın açılması mümkün olan hallerde davacının, yargılama giderlerinden tasarruf etmek için, kısmi dava açmasında korunmaya değer (meşru) bir hukuki yararı vardır. Buna karşılık, bir alacağın (keyfen) küçük parçalara bölünerek, her parça için ayrı ayrı dava açılmasında, korunmaya değer bir hukuki yarar yoktur.
Davacının, alacağını küçük parçalara bölerek her parça için ayrı kısmi dava açmasında korunmaya değer bir hukuki yararı olmadığı gibi, böyle bir davranışı hakkın kötüye kullanılması olarak da nitelendirilebilir. (TMK.m.2) Bu nedenle, bu şekildeki kısmi davaların, esasına girilmeden, caiz (mesmu) olmadıklarından dolayı reddi gerekir (Prof. Dr. B. Kuru Medeni Usul Hukuku 23. Baskı Ank. 2012, sh. 277-278).
Kısmi dava açabilmesi için alacaklının bu davayı açmada korunmaya değer bir hukuki yararının bulunması şarttır. Hukuki yarar; dava konusuna ilişkin dava şartlarından olup; dava açıldığı anda var olmalıdır. Mahkemece, esas hakkındaki incelemeye geçilmeden önce; talep sahibinin bu hususta hukuki yararının bulunup bulunmadığına bakılmalı, hukuki yarar varsa talebin esasının incelenmesine geçilmelidir.
Dava konusu olayda, mahkemece; karar tarihi itibariyle yürürlükte olan ancak 10.04.2015 tarihli 6444 sayılı Yargıtay Kanunu ile Hukuk Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılan "Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz." şeklindeki HMK 109/2 maddesi uyarınca kısmi dava açılamayacağı gerekçesine dayanılmış ise de, taraflar arasındaki uyuşmazlıkta alacağın tamamı ihtilaflı olup, davacının bedelin fazla hesaplandığını iddia ederek 113.012,40 TL lik bedel yönünden fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL üzerinden davasını ikame ettiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla talep konusunun miktarı belirli olmayıp taraflar arasında tartışmalıdır.
Hal böyle olunca mahkemece, işin esasına girilip hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde davanın reddine dair hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’ un 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK" nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK’ un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.06.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.