10. Hukuk Dairesi 2014/17090 E. , 2014/17509 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İzmir 9. İş Mahkemesi
Tarihi : 25.06.2014
No : 2013/334-2014/468
Dava, aksine kurum işleminin iptali ile malullük aylığı bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne; davacıya 29.03.2011 tarihli tahsis talebini takip eden aybaşı olan 1.4.2011 tarihinden itibaren maluliyet aylığı bağlanmasına, karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Yasa"nın 25. ve 26. maddesidir. Anılan madde; 4/a ve 4/b’li sigortalılar için “...çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybettiği...” Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usulüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu Kurumun Sağlık Kurulunca tespit edilenlerin malul sayılacağı belirtilmiştir.
Anılan Kanun’un 26’ncı maddesinde ise; “Sigortalıya malûllük aylığı bağlanabilmesi için sigortalının; a)25 inci maddeye göre malûl sayılması, b) En az on yıldan beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malûl olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi aranmaksızın 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması, c) Malûliyeti nedeniyle sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan veya işyerini kapattıktan veya devrettikten sonra Kurumdan yazılı istekte bulunması, halinde malûllük aylığı bağlanır.
Ancak, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların kendi sigortalılığı nedeniyle genel sağlık sigortası primi dâhil, prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması zorunludur.” hükmü getirilerek, “malullük aylığı” bağlanma şartları düzenlenmiştir.
Diğer taraftan da 5510 sayılı Yasanın 25’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “….Ancak, sigortalı olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihten önce sigortalının çalışma gücünün % 60"ını veya vazifesini yapamayacak derecede meslekte kazanma gücünü kaybettiği önceden veya sonradan tespit edilirse, sigortalı bu hastalık veya özrü sebebiyle malûllük aylığından yararlanamaz.” hükmü ile aylık bağlama engeli öngörülmüştür.
Maluliyet aylığı bağlanabilmesi için, ilk defa sigortalı olarak çalıştığı tarihten önce malûl sayılmayı gerektirecek derecede hastalık ve arızasının bulunmaması gerekir. Sigortalılık öncesi malûl sayılmasını gerektirmeyecek düzeyde hasta veya sakat iken bu hastalık veya sakatlığı ilerlemiş ve sigortalılık sonrası malûl sayılmayı gerektirecek dereceye ulaşmış ise sigortalıya malûliyet aylığı bağlanabilecektir.
Eldeki davada, 15.04.1969 doğumlu davacının, 14.07.2006 tarihli kuruma ilk başvurusu sonrası alınan 25.08.2006 tarihli İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi raporunda; davacının, ilk kez 4 yaşında febril konfizyon geçirdiği ve 16.11.2006 tarihli Ege Üniversitesi Hastanesi raporunda 1 yaşında menenjit hastalığına tutulduğu belirtilerek Epilepsi+Mental Retardasyon teşhisi konulduğu, kurum iligili ünitesince 11.01.2007 tarihli kararı ile davacının ilk işe girdiği 06.07.1992 tarihinde maluliyeti gerektirir arızasının varlığı gerekçe gösterilerek tahsis talebinin reddolduğu, sonraki talepleri reddolan davacının 29.03.2011 tarihli talebine göre Kurumca adı geçen malul sayılmış ise de; ilk işe girişinde de maluliyeti gerektirir hastalığının mevcut olması nedeniyle, talebinin bir kez daha reddedildiği; Mahkemece, Yüksek Sağlık Kuruluna sevk edilen davacı hakkında aldırılan 16.08.2013 tarihli Yüksek Sağlık Kurulu’nca verilmiş raporda da aynı gerekçeler ile talebinin kabul edilemeyeceği bildirilmiş, sonrasında alınan ve karara esas olan 03.03.2014 tarihli Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu raporu ile de, davacının maluliyet halinin bulunduğu ve bedeni çalşma gücünün en az %60’ını kaybettiği belirtilmiş ise de, Yüksek Sağlık Kurulu ile Adli Tıp raporu arasında meydana gelen çelişki giderilmemiş ve aslen davaya konu uyuşmazlığın davacının ilk işe giriş tarihi olan 06.07.1992 tarihinde maluliyet halinin var olup olmadığı hususunun araştırılmadığı, bu nedenlerle, verilen kararın, eksik araştırmaya dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, Kurum sağlık tesislerince düzenlenen raporlara dayanılarak verilen kararlara karşı Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulundan rapor alınmalı, söz konusu kurul raporlarının Kurumu bağlayacağı, ancak, diğer ilgilileri bağlamayacağı dikkate alınarak, itiraz halinde Adli Tıp Kurumundan rapor alınmalı; Yüksek Sağlık Kurulu Raporu ile Adlî Tıp Kurumu raporu arasında çelişki oluşursa, üst düzeydeki bu kuruluşlar arasındaki görüş farklılığı Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu veya Üniversitelerin Tıp Fakültelerinin konuya ilişkin Anabilim Dalı uzmanlarından oluşturulacak kurullardan temin edilecek raporla giderilmeli ve böylece dava konusu uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerekir.
Bu durumda, mahkemece yapılacak iş; Yüksek Sağlık Kurulu raporuyla, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu raporları arasında çelişki oluştuğundan, mevcut çelişkinin giderilmesi için, tüm tedavi evrakları da eklenerek Adli Tıp Genel Kurulundan çelişkiyi gideren ve davacının ilk işe giriş tarihinde malul olup olmadığını ve derecesini belirtir şekilde rapor alınmalı, 5510 sayılı Yasanın 27. maddesi hükmü de dikkate alınarak, maluliyet başlangıcı usulünce belirlenmeli; bu kapsamda 5510 sayılı Kanun"un 25 ve 26. maddelerinde öngörülen maluliyet aylığı bağlama koşullarının oluşup oluşmadığı irdelenmeli ve şayet maluliyet başlangıcının, tahsis talep tarihinden önceki bir tarih olduğu belirlenirse, tahsis talebini takip eden aybaşı, sonraki bir tarih olduğu belirlenirse de, bu tarihi takip eden aybaşı itibariyle aylık bağlanmasına karar verilmelidir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 15.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.