
Esas No: 2017/5279
Karar No: 2019/6242
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2017/5279 Esas 2019/6242 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Yörede 2007 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında...... parsel sayılı 24382,70 m² yüzölçümündeki taşınmaz belgesizden ham toprak niteliğiyle davalı Hazine adına tespit edilerek, 30.04.2008 tarihinde tapuya kaydedilmiştir. Davacılar, dava konusu taşınmazın tapulu ve zilyetliklerinde bulunan yerlerden olduğu iddiasıyla tapusunun iptaliyle adlarına tescilini istemişlerdir. Mahkemece, dava konusu edilen (B) ile gösterilen bölümün kesinleşen 151 ada 1169 nolu orman parseli içerisinde kaldığı, (A) ile gösterilen bölüm her ne kadar çekişmeli 151 ada 670 sayılı taşınmaz içerisinde kalıyor ise de öncesinin orman olduğu, tapu ve zilyetlikle kazanılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından (A) ile gösterilen bölüm yönünden temyiz edilmiş, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 27/06/2013 tarihli 2013/4524 E.- 2013/7294 K . sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; "Hükme esas alınan raporlara göre (A) ile işaretli kısmın davacıların dayandığı Eylül 1969 tarihli 1 nolu tapu kaydı kapsamında kaldığı, tapunun ilk geldi kaydı olan Şubat 1952 tarihli 52 nolu kayda göre taşınmazın Hazinenin iken ......’e satıldığı, en son davacılardan ...’ın babası ..... tarafından satın alındığı, dayanak tapu kaydı 18380 m² iken istenilen (A) bölümünün 11258,39 m² yüzölçümüyle tapu miktarından az olduğu, her ne kadar orman bilirkişi raporunda, çekişmeli taşınmazın kısmen yapraklı ağaçlar ile maki formundaki ağaçcık ve çalılardan oluşan kapalı orman alanı, kısmen de hâli arazi olduğu, ancak; bu hâli arazi alanlarında da münferit halde yapraklı orman ağaç ve ağaçcıkları bulunduğu, tamamının orman bütünlüğü içerisinde yer aldığını açıklamış ise de, (A) bölümünün rapora ekli belgelerde açık alanda görüldüğü, çevrede bulunan 151 ada 669, 671, 677 ve 678 sayılı parsellerin kişiler adına tarla niteliğiyle kesinleştikleri dikkate alınarak mahkemece (A) bölümü yönünden davacıların davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle yazılı olduğu gibi hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir." denilmiştir. Bu kez davalı Hazine vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2013/8667 Esas- 2014/3100 Karar sayılı kararıyla karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmiştir.
Yeniden yapılan yargılama sonucunda ...... 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/194 Esas - 2014/367 Karar sayılı kararıyla; yüksek Dairenin kısmen bozduğu kararın dayanağı konusunda uzman bilirkişilerden alınan raporlardır. Bu raporların yetersiz olduğu yönünde yüksek Dairenin de herhangi bir kabulü yoktur. Başka deyişle raporların yeterli ve uygun olduğu yüksek Dairenin de kabulündedir.
Dayanak raporlara göre, taşınmazın (A) ve (B) harfleriyle gösterilen tamamının 1956 tarihli gizli memleket haritasında (0) rumuzuyla gösterilip yapraklı oman ağaçlarıyla kaplı olduğu, 2002 tarihli gizli memleket haritasında gene (0) rumuzuyla gösterilen orman ağaçlarıyla kaplı olduğu açık ve seçik olarak belirlenmiş, keza taşınmazın (A) ve (B) harfleriyle gösterilen yerlerin zeminde bütünlük arzedip yer yer %25" e varan eğime sahip ve zemin fiili duruma göre bir kısmının işlenip bir kısmının boş olduğu, taşlılık oranının %20-25 olup yer-yer sabit taşlarla kaplı olması nedeniyle dava ret olunmuştur.
Bu kabil durumlarda, yüksek dairenin devamlılık gösteren içtihatlarında da, özel mülkiyete konu olmayacağı ve Devletin hüküm/tasarrufundaki yerler olduğu şeklindedir.
Tüm bu nedenlerle; davanın reddine, mahkemece verilen 18/09/2010 tarihli kararda ısrarına karar verilmiş hükmün davacılar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir.
rgıtayHukuk Genel Kurulunun 2014/20-2068 Esas - 2015/2536 Karar sayılı ilamında özetle;
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kadastro çalışmaları sırasında Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerlerden olup kimsenin mülkiyet iddiasında bulunmadığından, senetsizden, 24382,70 m² miktarla ve ham toprak niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edilen taşınmaza ilişkin davacılar tarafından 1969 tarih 1 sıra sayılı tapu kaydına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davasında, bilirkişi raporlarında (A) harfi ile işaretli 11258,39 m² miktarla gösterilen bölümün öncesinin ve eylemli durumunun orman olup olmadığı, varılacak sonuca göre dayanak tapu kaydı ile tescil koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece, uyuşmazlık konusu bilirkişi raporlarında (A) harfi ile gösterilen 11258,39 m² yüzölçümlü bölümün, özel daire bozma kararında belirtilen gerekçelerle orman sayılmayan yerlerden olduğu, Hukuk Genel Kurulu tarafından da kabul edilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, dava konusu 151 ada 670 parsel sayılı taşınmazın, ham toprak niteliği ve 24382,70 m² yüzölçümüyle belgesizden, edinme bölümünde "...Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerlerden olup kimsenin mülkiyet iddiasında bulunmadığı..." belirtilmek suretiyle 18.10.2007 tarihinde tanzim olunan kadastro tesbitinin, 31.03.2008 ilâ 29.04.2008 tarihleri arasında ilan edilerek kesinleştiği ve Hazine adına tapu siciline tescil edildiği, davacıların dayandığı 03.09.1969 tarih 1 sıra sayılı tapu kaydının, Hazine tarafından satıldığı 22.01.1952 tarih 2680/3-64 no yazı ile bildirildiği belirtilerek..... adına 1 hektar 8380 m² miktarla 07.02.1952 tarihinde 112 cilt, 24 sahife, 52 sıra sayıda "tarlanın yarısı" vasfında tescil edildiği, ..... tarafından yapılan satış ile 08.02.1952 tarih 112 cilt, 25 sayfa, 54 sıra sayıda "tarlanın 1/4 hissesi" vasfında müşterek olduğu belirtilerek 1/4 hissesi ..... adına tescil edilmiş, .....tarafından yapılan satış suretiyle davacıların dayandığı 03.09.1969 tarih 1 sıra sayısında "tarla" vasfı ile müşterek olduğu belirtilmek suretiyle 1/4 hissesi davacılardan ..."ın babası ....... adına tescil edildiği, tapu kayıt malikinin 22.03.2007 tarihinde vefat ettiği, davacılardan yalnız ..."ın tapu kayıt malikinin mirasçıları arasında olduğu, dayanak tapu kaydının kadastro çalışmaları sırasında uygulanmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, genel arazi kadastro çalışmaları sırasında tapuda kayıtlı taşınmaz mallar, 3402 sayılı Kanunun 13. maddesine göre, kayıt sahibi veya mirasçıları zilyet bulunuyorsa; kayıt sahibi adına, kayıt sahibi ölmüş ise mirasçıları adına, mirasçılar tayin olunamazsa, ölü olduğu yazılmak suretiyle kayıt sahibi adına, kayıt sahibi veya mirasçılarından başkası zilyet bulunuyorsa; kayıt sahibi veya mirasçılarının kadastro teknisyeni huzurunda muvafakatları halinde zilyet adına, zilyet, taşınmaz malı, kayıt malikinden veya mirasçılarından veya mümessillerinden tapu dışı bir yolla iktisap ettiğini, onların beyanı veya herhangi bir belge ile veya bilirkişi veyahut tanık sözleriyle ispat ettiği ve ayrıca en az on yıl müddetle çekişmesiz, aralıksız ve malik sıfatıyla zilyet bulunduğu takdirde zilyet adına, kayıt sahibinin yirmi yıl önce gaipliğine hüküm verilmiş veya tapu sicilinden malikin kim olduğu anlaşılamamış ise çekişmesiz ve aralıksız yirmi yıl müddetle ve malik sıfatıyla zilyet bulunan kimse adına tespit olunur.
Somut olayda; davacıların dayandığı tapu kaydının, davacılara ne şekilde intikal ettiği araştırılarak ve 1/4 paya ilişkin olduğu gözönüne alınarak, diğer paylara ilişkin tapu kaydı gittileri, kadastro sırasında uygulanmış iseler, dava konusu taşınmaz ile birlikte diğer payların uygulandığı taşınmazların birleşik kadastro paftası ve kadastro tesbit tutanakları ile birlikte dıştan çevreleyen komşu parsel tutanakları ve varsa dayanakları ilgili yerlerden getirtilmeli, yapılacak keşifte dayanak tapu kaydı ile varsa diğer payların uygulandığı taşınmazlar birbirine sınır olacak şekilde ve varsa komşu taşınmazların tesbitine dayanak alınan belgeler ile birlikte uygulanmak suretiyle dayanak tapu kaydının kapsadığı alan belirlenmeli ve sonucuna göre hüküm kurulurken 1 hektar 8380 m² miktarındaki dayanak tapu kaydının 1/4 hisseye ait olduğunun gözönüne alınması gerekir.
O halde, yukarıda açıklandığı üzere usul ve yasaya aykırı olan direnme kararının davacıların dayandığı tapu kaydının dava konusu taşınmaza uyup uymadığının usulünce araştırılmasına yönelik değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir." denilmiştir.
Mahkemece Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bozma ilamına uyulmasına karar verilerek yapılan yargılama neticesinde; dava konusu 151 ada 670 parsel numaralı taşınmazın bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen 11258,39 m2 mesahalı kısmının davacıların dayandığı cilt: 189 sayfa: 57 1969 tarih ve 1 sıra numaralı tapu kaydının kapsamı içerisinde kaldığı, 02/04/2010 tarihinde yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve davacı tanık beyanları ile 23/11/1969 - 16/11/1977 - 14/01/1977 tarihli 3 adet harici satış senedine göre davacılar ... ve ..."ın 1/3"er hisseye hak sahipliği ve zilyetliklerinin ilk tapu maliki Mehmet Tetik mirasçılarından zaman içinde (40-50 yıl öncesi) haricen satın almış oldukları hisselerin zilyetliğine dayandığı, Bekir Ceyhan mirasçılarının miras paylaşımı sonucu hisselerini davacı ..."a devrettiği ve bu şekilde davacı ..."nın 1/3"e iblağ olan hissenin sahip ve zilyedi olduğu gerekçesiyle
Bilirkişi .....18/11/2016 tarihli raporunda (A) harfi ile gösterilen 11258,39 m2 mesahalı yerin ..... 151 ada 670 parselden iptaline, son parsel numarası verilerek müsaveten; ....oğlu 20/07/1928 doğum tarihli ..... Kimlik numaralı ..., .....oğlu 19/01/1944 doğum tarihli 1..... Kimlik numaralı ...,..... oğlu 10/11/1958 doğum tarihli .... Kimlik numaralı ... adlarına tesciline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu iptal ve tescile ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1999 yılında 6831 sayılı Kanunun 3302 sayılı Kanunla değişik hükümlerine göre yapılarak ilân sonucu 15.08.2005 tarihinde kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde çalışmaları bulunmaktadır.
Mahkemece 06.12.2016 tarihli celsede ""Bilirkişi ......"in 18/11/2016 tarihli raporunda (A) harfi ile gösterilen 11258,39 m2 mesahalı yerin 151 ada 1169 parselden iptaline, son parsel numarası verilerek davacı adına tesciline, fazlaya ilişkin talebin reddine, denilmesine rağmen, gerekçeli kararda" bilirkişi..."in 18/11/2016 tarihli raporunda (A) harfi ile gösterilen 11258,39 m2 mesahalı yerin ... ili, ... ilçesi, ..... mahallesi 151 ada 670 parselden iptaline, son parsel numarası verilerek müsaveten; ... ve .... . 20/07/1928 doğum tarihli ...... T.C. Kimlik numaralı ..., ...... oğlu 19/01/1944 doğum tarihli .... Kimlik numaralı ..., ... ve .... oğlu 10/11/1958 doğum tarihli .... T.C. Kimlik numaralı ... adlarına tesciline, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiş olup her ne kadar kısa kararda yanlış yazılan parsel numarası paraflanarak düzeltilmiş ise de davada birden fazla davacının olduğu dikkate alındığında kısa kararda davacı adına tesciline karar verilip gerekçeli kararda tüm davacılar adına tescil hükmü kurulması kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturmuştur.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin, 6100 sayılı HMK"nın 298. (1086 sayılı HUMK"nın 388.) maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte tam olarak yazması ve hükümsonucunu 6100 sayılı HMK"nın 297/2. (1086 sayılı HUMK"nın 389.) maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada 1086 sayılı HUMK"nın 381. maddesinin son fıkrasının 6100 sayılı HMK"nın 294. maddesinin getirdiği imkândan faydalanarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağa geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukukî varlık kazanan kısa karara daha sonra yazılan gerekçeli kararın uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın 141. maddesi ile HMK"nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum oluşturur. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama yargının, hâkimin ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
10.04.1992 tarihli 1991/7-1992/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı ile kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunmasının bozma nedeni oluşturacağı; bozmadan sonra yerel mahkemenin önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydı ile karar verebileceği öngörülmüştür. Değinilen ilke ve kanun hükümleri gözardı edilerek kısa kararla çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların bu aşamada incelenmesine yer olmadığına 04/11/2019 günü oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.