11. Hukuk Dairesi 2018/1244 E. , 2019/6448 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 13 HUKUK DAİRESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
Taraflar arasında görülen davada Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 15/05/2017 tarih ve 2016/227 E. - 2017/490 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi"nce verilen 20/12/2017 tarih ve 2017/763 E. - 2017/844 K. sayılı kararın Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, duruşma için belirlenen 08.10.2019 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalı vekili Av.... dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin başarılı çalışmalarıyla çevresinde üne kavuşmuş ciddi bir portföyü olan fizyoterapist olduğunu, 2008 yılı Aralık ayında davalı ile yaptığı sözleşme çerçevesinde kendi rehabilitasyon merkezini kapatarak tüm müşteri portföyü ile davalıya %50 oranında ortak olduğunu, aynı zamanda müvekkilinin kurulacak şirkette sigortalı olarak ücret alacağı hususunda da anlaşmış olduklarını, müvekkilinin sözleşmeyle birlikte çalışmaya başladığını ancak şirket kuruluşunun bahanelerle sürekli ertelendiğini, ortaklık haklarının verilmediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydı ile şimdilik 5.000.-TL"nin faiziyle birlikte tahsili ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince, taraflar arasında ticaret siciline tescili gerçekleşmiş resmi bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı, davacının talebine konu alacak kalemlerinin yasal pay sahibi gözüken kişi tarafından talep edilebileceği, gizli ortak olduğu iddiasıyla talepte bulunulamayacağı, resmi ortaklık iddiasının ispat edilemediği gerekçesi ile davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından, davacının, Özel Su Damlası Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi"nin ortaklarından olmadığı, davacının, davalı işyerinde işçi olarak çalıştığının SGK kayıtları ve Bakırköy 31. İş Mahkemesi" nin 2014/86 Esas sayılı dosyasında verilen karara göre sabit olduğu, iş dosyasında davacı tanığı olarak dinlenen davacının eski eşi..."nun Özel Su Damlası Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi" nin % 50 ortağının kendisi olduğunu belirttiği, yine davalı firmanın 2012 Ocak ayı ile 2013 yılı Haziran ayı dönemine ilişkin gelirin davalı ile davacının eski eşi... arasında paylaştırıldığı yönündeki bilirkişi tespiti birlikte değerlendirildiğinde davacının davalının ortağı olduğunu ispat edemediği, dolayısıyla ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
1-6100 sayılı Yasa’nın 184. maddesine göre, hakim tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verir. Mahkeme tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim eder. Tahkikatın bittiğinin tefhiminden sonra, sözlü yargılama aşamasına geçileceği konusunda şüphe yoktur. Burada açıklığa kavuşturulması gereken husus, tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği celseden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için yeni bir gün tayininin zorunlu olup olmadığı hususudur.
Sözlü yargılama 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun"unun 186. maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde, "Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir." hükmünü amirdir.
Bu maddede, taraflara davetiye çıkarılacağı belirtilmiş ise de, HMK"nın 184. maddesine uygun olarak, tarafların tamamının hazır olduğu yargılama sırasında, hâkim, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz verip, tarafların bütün tahkikat hakkındaki açıklamalarını dinleyip, tahkikatı gerektiren bir hususun kalmadığını belirledikten sonra, yüzlerine karşı tahkikatın bittiğini tefhim etmişse, sözlü yargılama hakkında da görüşlerini sorması gerekir.
Tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği duruşmada, taraflardan bir kısmının hazır olmaması veya hazır olan taraflardan biri ya da tamamının, mahkemeden sözlü yargılama için duruşma günü tayin edilmesini istemeleri halinde, sözlü yargılama için HMK"nın 186. maddesine uygun olarak duruşma günü belirlenmesi ve bu durumun duruşmada olmayan taraflara meşruhatlı davetiye ile tebliğ edilmesi gerekir.
Tahkikatın bittiğinin tefhim edildiği duruşmada, tarafların tamamının hazır ve sözlü yargılama için yeni duruşma günü verilmesini istemediklerini beyan etmeleri halinde, bu husus duruşma tutanağına yazıldıktan sonra, sözlü yargılamaya geçilir, taraflara HMK"nın 186/2. maddesine göre son sözleri sorulur, son sözleri dinlendikten sonra, mahkeme hükmünü verir.
Somut uyuşmazlıkta, mahkemece, hükmün tefhim edildiği 24/11/2015 tarihli celsede, tahkikatın bittiği ve sözlü yargılamaya geçildiği bildirilmeden, taraflara son sözleri sorulmadan karar verilmiştir.
Yukarıdaki açıklanan yasal düzenlemelere uyulmadan hüküm kurulması, iddia ve savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğundan, adil yargılanma hakkı ile hukuki dinlenilme hakkına aykırıdır. Mahkemece, bu hususlar nazara alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarda açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK"nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 10/10/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
6100 sayılı HMK 371/ç maddesinde "karara etki eden yargılama hatası veya eksikliklerin bulunması" Yargıtay"ın bozma sebepleri arasında tadat edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince 15.05.2017 tarihli oturumda, tahkikatın sona erdiği, sözlü yargılamaya geçileceğinin taraflara bildirilmeden ve taraflara son sözleri sorulmadan karar verilmiş olması, 6100 sayılı HMK 184 ve 186 maddesindeki usul hükmünün ihlali niteliğinde bulunmakla birlikte yukarıda anılan HMK 371/ç maddesi açık hükmü karşısında tek başına bozma nedeni değildir.
Bu nedenle davacı vekilinin diğer temyiz nedenleri üzerinde durularak uyuşmazlığın esasına yönelik bir karar verilmesi, esas yönünden yapılacak inceleme sonucunda bozma nedenleri ortaya çıktığı takdirde usuli cihete ilişkin bu yönde de bozma nedeni oluşturulması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan, Daire çoğunluğunun münhasıran usul bozmasına katılmıyoruz.