21. Hukuk Dairesi 2016/18709 E. , 2018/4747 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Davacılar, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılardan ..., ... A.Ş. Ve ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre; davalı ... ..., ... ve ... vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
2- Dava, sigortalının 14.02.2009 tarihli iş kazası sonucunda 14.10.2009 tarihinde vefatı nedeniyle boşandığı eski eşi ile çocuklarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davacı eski eş lehine 38.867,23 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminatın davacı çocukların her biri lehine ayrı ayrı 30.000 TL manevi tazminatın 14.10.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle, davacı çocuk ... lehine 15.030 TL tedavi, yol ve yemek gideri harcamasının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacılara verilmesine,kazalının kaza tarihinden vefat tarihine kadar mahrum kaldığı kazanca ilişkin tazminat isteminin ise feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından sigortalı ...’in davalı ...’ın taşeronu davalı ... Şirketinin işçisi olarak çalışırken 14.02.2009 tarihinde trafodaki tadilat işinde çalışırken yüksek gerilime kapılarak ağır yaralandığı ve 14.10.2009 tarihinde vefat ettiği, davacı ... ile sigortalının 29.09.1995 tarihinde kesinleşen boşanma kararı ile boşandıkları, sigortalının mirasçısı olarak çocuklarının yer aldığı, iş kazası ile ölüm arasında illiyet bağının bulunduğunun Adli Tıp 1. İhtisas Kurulunun 14.12.2012 tarihli raporu ile tespit edildiği, iş kazasının gerçekleşmesinde sigortalının %20 oranında müterafik kusurunun bulunduğu,17.06.2015 tarihli hesap raporunda davacı eski eş ... için destek tazminatı hesabı yapılırken, 15.03.2016 tarihli raporda da sigortalının iş kazasından vefatına kadar geçen süredeki tedavi, yol, yemek ve bakıcı giderlerinin hesap edildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık davacı eski eşin destek tazminatına hak kazanıp kazanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin yasal düzenleme ve bu tazminatın hukuki niteliğinin üzerinde durulmasında yarar vardır.
Destekten yoksun kalma tazminatı Gerek Mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 45/II.maddesinde Gerek 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinin 3. bendinde düzenlenmiş olup, “Ölüm halinde ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıpların tazmini gerekmektedir”
Bu maddede, haksız fiilin doğrudan doğruya muhatabı olmayan, ancak bu haksız fil nedeniyle ortaya çıkan ölüm olayından zarar gören ya da ileride zarar görmesi güçlü olasılık içinde bulunan kimselere tazminat hakkı tanınmıştır.
Yasa metninden de anlaşıldığı üzere; destekten yoksun kalma tazminatının konusu, desteğin yitirilmesi nedeniyle yoksun kalınan yardımdır. Bu tazminatın amacı, ölüm olayı olmasaydı ölenin yardımda bulunduğu kimselere yardımda bulunmaya devam edeceğinin düşünülmesi ve ölüm olayının bu süreci kesmesi sonucu destekten yararlanan kimselerin uğradıkları zararın peşin ve toptan şekilde tazmin edilmesi, bu kimselerin ölüm olayından önceki durumlarına kavuşturulmasıdır. Eş söyleyişle amaç, destekten yoksun kalanların desteğin ölümünden önceki yaşamlarındaki sosyal ve ekonomik durumlarının korunmasıdır.
Şu hale göre; “destek" sayılabilmek için, yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterlidir. Destek kavramının dayanağı hukuksal bir ilişki değil eylemli bir durum olduğundan, akrabalığa ve yasanın nafaka ile miras ilişkisi hakkındaki hükümlerine dayanmaz.
Nitekim, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.03.1978 tarih ve 1/3 sayılı kararının gerekçesinde; “Destekten Yoksun Kalma Tazminatı eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” vurgulanmıştır.
Yine, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.04.1982 gün, 1979/4-1528 E., 412 K. sayılı kararında; “BK.nun 45.maddesinde sözü geçen destek kavramı hukuksal bir ilişkiyi değil, eylemli bir durumu hedef tutar ve ne hısımlığa ne de yasanın nafaka hakkındaki hükümlerine dayanır, sadece eylemli ve düzenli olarak geçimini kısmen veya tamamen sağlayacak şekilde yardım eden ve olayların olağan akışına göre eğer ölüm vuku bulmasaydı, az çok yakın bir gelecekte de bu yardımı sağlayacak olan kimse destek sayılır. O halde destek sayılabilmek için yardımın eylemli olması ve ölümden sonra da düzenli bir biçimde devam edeceğinin anlaşılması yeterli görülür” ilkesi benimsenmiştir.
O halde, destekten yoksun kalma tazminatı ölüm ile ortaya çıkmasına rağmen, miras bırakanın şahsından doğan ve mirasçılara geçen bir hak değil, doğrudan bu kimselerin kendisinden doğan bağımsız bir haktır.
Diğer bir ifadeyle, destekten yoksun kalma tazminatı niteliği itibariyle; üçüncü kişilere, desteğin gelir ve yardımından yoksun kalmaları nedeniyle tanınmış, bağımsız bir hak olup, mirasçılık sıfatı ve miras hukuku ile ilgisi yoktur. Çünkü bu hak, mirasçılık sıfatından değil, eylemli olarak destek olanın ölümü nedeniyle, onun gelir ve yardımından yoksun kalma ya da farazi destek olma olgusundan kaynaklanmaktadır (YHGK. 25.05.1984 gün, E: 1982/9-301, K:1984/619)
Aynı şekilde gerek mülga BK’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı TBK’nun 56. maddesine göre hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Ancak burada ölenin ailesinden maksat ölenle arasında eylemli gerçek bir bağlılık ve ilişki bulunan kişilerdir.
Somut olayda davacı eski eş ... ile sigortalı İsmail’in 29.09.1995 tarihinde kesinleşen boşanma kararı ile ayrıldıkları, bu karar ile destek olgusunun sona erdiği, boşanma kararından sonra tarafların yeniden bir araya gelerek aralarında eylemli ve gerçek bir bağın kurulduğunun da usulüne uygun kanıtlanamadığı dikkate alındığında davacı eski eş lehine talep edilen maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddi gerekirken yazılı şekilde kabulü hatalı omuştur.
3- Öte yandan iş kazası nedeniyle davacı çocuk ... lehine talep edilen tedavi giderinden işverenin sorumluluğunun belirlenmesinde hataya düşüldüğü görülmektedir.
Gerçekten sarf tarihinde yürürlükte bulunan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası; iş kazası nedeniyle işverenin sigortalısına karşı, işe Kurumca el koyuncaya kadar sağlık yardımlarını yapma ve vizite kağıdı düzenleme dışında bir yükümlülüğünü hükme bağlamamıştır. Aksine, iş kazasının oluşumundan itibaren her türlü sağlık yardımları ile Kurumun sorumlu olduğunu kabul etmiştir. Sözü edilen Yasanın iş kazası ve meslek hastalığı sigorta kolunun getiriliş amaç ve nedeni; sigortalıların belirtilen türde bir zararla karşılaşmaları halinde, onları doğrudan koruma altına alma ve kendilerine yardım yapacak Kuruluşu belirlemektir. Bu duruma göre, bir iş kazası nedeniyle, sigortalının başvuracağı mercii kendisini bu yönden güvenceye alan, Kurum ve onların sağlık kuruluşlarıdır. İşveren, bu tür zararlandırıcı olayların meydana gelmesi durumlarında; artık sigortalısına karşı muhatap olmaktan çıkar, kurum doğrudan devreye girer. Esasen işveren de belirtilen sigorta kolu nedeniyle Yasanın belirlediği orandan prim ödemek ve ayrıca koşulları varsa, Kurumun yaptığı harcamaları kuruma geri vermekle sorumlu tutulmuştur. Bu nedenle, gerek sigortalı ve gerekse işveren, iş kazası ve meslek hastalığı sigorta kolundan birbirlerine karşı değil, doğrudan Kuruma karşı sorumludurlar.
Belirtilen nedenlerle, davacı çocuk ... lehine her ne kadar 12.024,00 TL tedavi ve defin gideri talep edilmiş ve mahkemece hükümde 15.030,00 TL tedavi ve defin giderine hükmedildiği belirtilmiş ise de esasen hükmedilen miktarın 15.03.2016 tarihli raporda bilirkişiye farazi verilere göre hesaplatılan, sigortalının iş kazasından vefatına kadar geçen sürede işlediği belirtilen tedavi, yol, yemek ve bakıcı giderlerine ilişkin olduğu, yukarıdaki açıklamalar karşısında davalıların tedavi giderleri ile ferilerinden davalıların sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı gözetildiğinde, bu istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde talebin aşılması suretiyle kabule karar verilmesi de hatalı olmuştur.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, temyiz eden davalılar davalı ... ...., ... ve ... vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harçlarının istem halinde temyiz eden taraflara iadesine, 14.05.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.