21. Hukuk Dairesi 2016/20037 E. , 2018/5389 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Asıl ve birleşen davalarda davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, asıl dava yönünden açılan davanın kabulüne, 26.694,60 TL maddi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, belirlenen bu miktara kaza tarihi olan 24/04/2010 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, 1.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, belirlenen bu miktara kaza tarihi olan 24/04/2010 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına, birleşen dava yönünden manevi tazminat davası bakımından derdest dava dosyası bulunduğundan, derdestlik nedeniyle davanın reddİne karar verilmiştir.
1- 6100 sayılı HMK"nın "Belirsiz Alacak ve Tespit Davası" başlıklı 107.maddesine göre "Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir."
Manevi zararın tespiti istemine ilişkin olarak;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 01.03.2006 tarih ve 2006/2-14 E, 2006/26 K. sayılı kararında ifade edildiği üzere manevi tazminat, zarar görenin kişilik değerlerinde bedensel bütünlüğünün iradesi dışında ihlali hallerinde meydana gelen eksilmenin (manevi zararın) giderilmesi, tazmin ve telafi edilmesidir. Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir. Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir. Manevi zarar, haksız eylemin sonucunda, uğranılan kişilik değerlerindeki azalmanın karşılığı olduğu ve zarar gören tarafından da takdir ve tayin edilebilir bulunduğu için birden fazla bölümler halinde istenemez. Bu tazminat bizzat yaşananın acı ve elemin karşılığı olduğu için, haksız eylemin meydana geldiği anda gerçekleşir. Acı ve elemin bölünerek bir kısmının açılacak kısmi dava ile, kalanının açılacak başka bir davada talep edilmesi, manevi tazminatın özüne ve işlevine aykırı düşer. Ödemenin uzaması, para değerindeki düşüşler, enflasyon nedeniyle alım gücünün azalması gibi nedenlerle hükmedilecek miktarın faizi ile birlikte tahsili zararı karşılamaktan uzak olması, manevi tazminatın bölünerek istenmesini haklı göstermez.
İş kazasında zarar gören davacı, davanın açıldığı tarihte manevi tazminat alacağının miktarını kendisi belirleyeceğinden, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu söylenemez. Buna göre manevi tazminat istemi, manevi tazminatın bölünemezliği kuralına aykırı bir biçimde kısmi davaya veya belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gibi manevi zararın HMK"nın 107. maddesine göre dava yoluyla tespiti de istenemez.
Dosya kapsamından, davacının dava dilekçesinde hem maddi hem de manevi tazminat istemlerini belirsiz alacak olarak niteleyerek 1.000,00 TL maddi, 1.000,00 TL de manevi tazminat talebinde bulunduğu, daha sonra birleşen dava dilekçesi ile de asıl davada sehven manevi tazminat talebinde bulunduğunu, manevi zararın yukarıda yapılan açıklamalarda olduğu gibi belirsiz alacak davası olarak talep edilemeyeceğini belirttiği ve davaya konu iş kazası nedeniyle 26.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı vekilinin birleşen dava dilekçesindeki beyanları değerlendirildiğinde manevi tazminat yönünden belirsiz alacak davası olarak açtığı davayı takip etmeyeceğini açıkça ortaya koyduğu, davalı tarafın da manevi tazminatla ilgili davanın kendileri tarafından takip edileceğini açıkça belirtmediği anlaşılmaktadır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 150. maddesinde usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına ve giderek işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davaların, sürenin dolduğu gün itibariyle açılmamış sayılacağı ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kaydın kapatılacağı düzenlenmiştir. Bu kanun maddesi gereğince asıl davadaki manevi tazminat talep ve davası bir karar yazılmamış olsa dahi üç ayın geçmiş olması nedeniyle davanın açılmamış sayılmasının hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Bir başka anlatım ile, takipsiz bırakılan bir talep ve dava ile ilgili üç ay geçtikten sonra fiilen bir karar yazılmamış olması oluşan hukuki durumun sonucunu değiştirmeyecektir. Usul ekonomisi ilkeleri nazara alındığında Mahkemece manevi tazminat ile ilgili olarak asıl davadaki talep ve davanın açılmamış sayılmasına karar verilip, manevi tazminatın asıl davada belirsiz alacak olarak ileri sürülmesi yanlış olup miktar olarak bağlayıcı olamayacağı da göz önüne alınarak birleşen davadaki talep miktarı üzerinden değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2- İş kazalarından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davalarında zararlandırıcı olaya neden oldukları ileri sürülen kişi veya kişilerin kusur oranlarının kesin olarak tespiti hem maddi hem de manevi tazminat miktarını doğrudan etkilemesi bakımından önem taşımaktadır. Zira maddi tazminat davalarında sigortalının kazanç kaybının hesaplanmasında davacının kendi kusuru oranında tespit olunan kazanç kaybından indirim yapılacağı gibi yine manevi tazminat davalarında hükmedilecek manevi tazminat miktarının takdirinde tarafların kusur durumu mahkemece öncelikle dikkate alınacaktır.
Somut olayda davacının, usta yardımcısı olarak çalıştığı, olay günü boya ustası yardımcısı olarak çalıştığı ve malzeme getirme götürme işleri yaptığı, tekerlekli iskeleyi boyanan yerlere göre yer değiştirdiği, iskelenin bulunduğu zeminin düz değil, kırıntı taşlarla kaplı olduğu, fren tertibatı kapalı iken iskelenin hareket etmemesi ve devrilmemesi gerektiği, fren tertibatı açık iken de rahatlıkla hareket edebilmesi ve devrilmemesi gerektiği anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan kusura ilişkin bilirkişi raporunda davacının fren tertibatının kapalı olup olmadığını kontrol etmeden çekerek üzerine devrilmesine sebep olduğu gerekçesiyle % 50 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiş ise de zeminin düz olmadığı, davacının işin hızlandırılması için boya ustası yanında görevlendirildiği, hem getir götür işi hem de iskeleyi hareket ettirme görevlerinin verildiği dikkate alındığında, davacının kusur oranının daha az olması gerektiği anlaşılmakla kusur raporunun oluşa uygun olmadığı açıktır.
3- Bir diğer uyuşmazlık maddi zararın belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının nihai maddi zararı belirlenirken davacıya Kurum tarafında bağlanan iş kazası sigorta kolundan gelirin ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilir kısmının tenzil edilmesi gerekirken Ocak 2014 tarihine kadar geçerli peşin sermaye değerinin davalının kusuru oranında tenzil edilmesi isabetsiz olmuştur.
Yapılacak iş; yeniden iş güvenliği uzmanı bilirkişi heyetinden, olayın oluşuna uygun kusur raporu aldırılarak, davacı yararına yukarıda belirtilen açıklamalar dikkate alınarak uygun bir miktar manevi tazminata hükmetmek ve yine davacının maddi zararını davacıya Kurum tarafında bağlanan iş kazası sigorta kolundan gelirin ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilir kısmının tenzil edilmesi suretiyle belirlemektir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine 05.06.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.