Ceza Genel Kurulu 2012/1413 E. , 2014/116 K.- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 223
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 66
- TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 102
- TÜRK CEZA KANUNU (MÜLGA) (765) Madde 104
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 253
"İçtihat Metni"Hırsızlık suçundan sanığın beraatına ilişkin, Fındıklı Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.03.2009 gün ve 35-45 sayılı hükmün o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 29.02.2012 gün ve 1957-4574 sayı ile; onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.04.2012 gün ve 207528 sayı ile;
"... 5271 sayılı CMK"nun 223. maddesi "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm" başlığını taşımaktadır. CMK"nun 223/(8) madde ve fıkrası: "Türk Ceza Kanununda öngörülen düşme sebeplerinin varlığı ya da soruşturma veya kovuşturma şartının gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hallerinde, davanın düşmesine karar verilir." düzenlemesini içermektedir. Yine düzenlemeyle bağlantılı olan TCK madde 66/1; "Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller dışında kamu davası; a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl, b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl, c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl, d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl, e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl, Geçmesiyle düşer." denilmektedir. Dava zamanaşımının dolması durumunda "düşme" kararı verilmesi dışında işin esasına girerek beraat kararı verilmesine yasal olanak bulunamamaktadır" görüşüyle itiraz kanun başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 10.10.2012 gün ve 18271-20991 sayı ile; itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; dava zamanaşımının gerçekleştiği bir durumda Yargıtay Ceza Dairesince hükmün esastan incelenerek beraat kararının onanmasının mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından; suç tarihinin 21.11.2003 olduğu somut olayda, sanık hakkında 765 sayılı TCK’nun 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngören 491/3. maddesi uyarınca kamu davası açıldığı, yerel mahkemenin 18.03.2009 tarihli kararı ile sanığın yüklenen suçtan beraatına karar verdiği, Özel Daire tarafından 29.02.2012 tarihinde yapılan incelemede yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verildiği, 765 sayılı TCK’nun 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca dava zamanaşımının Özel Daire inceleme tarihinden önce 21.05.2011 günü gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK"nun 223/9. maddesinde, 1412 sayılı CMUK"nun 253/6. maddesine paralel bir şekilde; "derhal beraat kararı verilebilecek hallerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemeyeceği" hüküm altına alınmıştır. Anılan maddenin gerekçesinde de, "fiilin suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen hallerde derhal beraat kararı verilebileceği" belirtilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 23.11.2010 gün ve 136–229 sayılı kararı başta olmak üzere pek çok kararında; "zamanaşımının gerçekleşmesi durumunda derhal beraat kararı verilmesini gerektiren haller hariç öncelikle beraat değil, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmesi, aksi halde, yani derhal beraat kararı verilmesini gerektiren hallerde ise zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmemesi gerektiği" kabul edilmiştir.
Diğer taraftan, 765 sayılı TCK"nun 102. maddesinde, kanunlarda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin dördüncü fıkrasında da beş seneden fazla olmamak üzere hapis ya da para cezalarını gerektiren suçlarda bu sürenin beş sene olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı kanunun 104/2. maddesi uyarınca kesen bir nedenin bulunması halinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun 18.12.2012 gün ve 864-1861, 26.06.2012 gün ve 978-250 ile 23.01.2007 gün ve 254-5 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup, davayı düşüren hallerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, re’sen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Sanığa yüklenen hırsızlık suçunun yaptırımı, 765 sayılı TCK"nun 491/3. maddesinde bir yıldın beş yıla kadar hapis olarak belirlenmiştir. Suç tarihinde yürürlükte olan ve zamanaşımı yönünden lehe olan 765 sayılı TCK’nun 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl, aynı kanunun 104/2. maddesi de göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı 7 yıl 6 ay olup, suçun işlendiği 21.11.2003 tarihi ile Özel Dairece incelemenin yapıldığı 29.02.2012 tarihi arasında 21.05.2011 günü kesintili dava zamanaşımının dolduğu anlaşılmaktadır. Eylemin suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen bir halin, başka bir deyişle derhal beraat kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmadığı ve daha ağır cezayı gerektiren başka bir suçu da oluşturma ihtimali olmadığı sabittir.
Bu itibarla; itirazın kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sanık hakkındaki kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi V.Dirim; "5271 sayılı CMK m. 223(9) hükmünün uygulanması ve özellikle "derhâl" kavramının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda doktrin ve uygulamada iki ayrı görüşün ortaya çıktığı söylenebilir.
Birinci görüşe göre; 5271 sayılı CMK m. 223(9)"da yer alan "derhâl" kavramını, "… delil takdirine girmeden beraat kararı verilebilecek", "işin esasına girmeden fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması" ya da "kanun değişikliği ile fiilin sonradan suç olmaktan çıkartılması hâlleri"yle sınırlı kabul etmek ve maddeyi de bu kabul ışığında uygulamak gerektiğinden; zamanaşımı süresi dolduğu için dosyanın esasına girmeden, davayı düşürmek gerekir.
İkinci görüşe göre ise; yargılamanın geldiği aşama itibariyle ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan, verilmiş olan beraat kararı usul ve yasaya uygun bir karar olarak değerlendiriliyorsa, işbu karar dairesince onanmalıdır. Eğer dairece yapılan değerlendirmeye göre; beraat kararı hukuka ve yasaya uygun olarak kabul edilemiyorsa, diğer bir anlatımla örneğin, sanığın mahkûmiyetine karar vermek gerekiyorsa ya da eksik soruşturma söz konusuysa, o takdirde davanın zamanaşımından düşürülmesi gerekir.
İkinci görüş doktrin tarafından büyük ölçüde benimsenmiştir. Örneğin; Prof. Dr. C. Şahin de bu konuda, Adalet Dergisi (Yıl 2013, sayı 45, shf. 224/239)nde yayımlanan "Dava zamanaşımı sanığın aklanmasına engel olabilir mi?” başlıklı makalesinde; "...Fıkrada geçen "derhal" sözcüğü ile, henüz yargılamanın başında olma değil, "dosyanın mevcut durumu" ifade edilmektedir. Yani, yargılamanın geldiği aşama itibariyle dosyadaki mevcut delillere göre, "herhangi, başka, yeni bir araştırmaya gerek olmaksızın" beraat kararı verilebilecek bir noktada, sanığın daha lehine olan beraat kararı yerine, örneğin zamanaşımı nedeniyle daha aleyhine olan düşme kararı verilmesi yasaklanmaktadır. İlgili hükmün (5271 sayılı CMK m. 223(9)) burada yapılmamasını istediği şey delil takdiri değil, yeni delil araştırmasıdır. İlave bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebilecekse, dava zamanaşımı dolmuş olsa bile, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı değil, dosyanın mevcut durumu itibariyle beraat kararı vermek gerekmektedir" diyerek ikinci görüşü benimsediğini açıkça ortaya koymuştur.
Biz de bu ve aşağıda açıklayacağımız diğer gerekçeler ışığında birinci görüşün; kanunun lafzına da, ruhuna da uygun olmadığını düşünmekteyiz.
Bilindiği üzere, 5271 sayılı CMK’nın yazılı bir gerekçesi yoktur. "Derhâl" kelimesi "çabucak" (bkz. tdk.gov.tr internet sayfası) anlamına gelmekte olup, madde metninde; "davanın esasına girmeden", "delil takdiri gerektirmeyen durumlar" ya da "fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediğinin anlaşılması" ve benzeri sınırlayıcı kavramlar mevcut değildir. Bu nedenle, belirtilen hususları 5271 sayılı CMK’nın 223(9)’ncu maddesinin uygulama koşulları olarak kabul etmek mümkün değildir.
Değil mahkeme ve hâkim, gerektiğinde Cumhuriyet savcısı ve kolluk amiri (Örneğin; 5271 sayılı CMK"nın 119. maddesi hükmü uyarınca yapılan aramada ...), kolluk ve hatta üçüncü kişiler (5271 sayılı CMK"nın 90. maddesi hükmü uyarınca, suçüstü halinde "herkes" tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir) bile, "delil takdiri" yapabilirken, işi bu olan hâkimin, delil takdirine giremeyeceği görüşü kabul edilemez. Mahkeme ve hâkimin, 5271 sayılı CMK"nın 223(9). madde ve fıkrası bağlamında da delilleri serbestçe takdir edip, değerlendirmesi son derece doğaldır.
Esasen fiilin ilk bakışta suç teşkil etmediği durumlarda iddianame düzenlenemez. Düzenlenirse; bu iddianame, iadeye mahkûmdur. Her nasılsa böyle bir iddianame kabul edilmiş ise, o taktirde öncelikle beraat kararı verilmesini gerektiren bir durum söz konusudur.
Kanun değişikliği ile fiilin suç olmaktan çıkartılması durumunda da, hiç kuşkusuz derhâl beraat kararı verilmesi gerekir.
Kanaatimizce, "derhâl" kavramı dar (yukarıda belirtilen durumlarla sınırlı) yorumlanmak yerine; İ.H.A.S. 6, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36 ve 38. maddelerinde vurgulanan "Masumiyet karinesi" ve "Adil yargılanma hakkı" ile ceza muhakemesine egemen ilkelerden olan "Lekelenmeme hakkı" dikkate alınmak suretiyle, "yargılamanın geldiği aşama itibariyle" diğer bir ifadeyle "ilâve bir delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan ..." olarak anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.
5271 sayılı CMK"nın 223(9)’ncu madde ve fıkrası hükmünün uygulanabilmesi için, beraat kararının hangi nedenden dolayı verileceği önemli değildir. Yâni, beraat hükmü, söz konusu maddenin ikinci fıkrasında yer alan beş nedenden (1- Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması, 2- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, 3- Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, 4- Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması ve 5- Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması) herhangi birisine dayanılarak verilebilir. Önemli olan beraat kararının derhâl verilebilecek olmasıdır.
Derhâl yâni yargılamanın geldiği aşama itibariyle, başka bir ifadeyle de, ilâve bir araştırma yapılmasına ya da delil toplanmasına gerek kalmadan beraat kararı verilebiliyorsa; artık koşulları olsa bile, "durma", "düşme" veya "ceza verilmesine yer olmadığı" kararı verilemez.
Somut olayda, sanık aleyhine, 21.11.2003 tarihinde işlediği iddia olunan hırsızlık suçundan açılan davada 18.03.2009 tarihinde, yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraat kararı verilmiş olup, işbu karar o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizce (29.02.2012 tarihinde) bu karar, "...CMK"nın 223/9 maddesi de gözetilerek" onanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise; 21.05.2011 tarihinde davanın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle, bozma ve düşme kararı verilmesi talebiyle itirazda bulunmuştur.
Gelinen aşamada dava zamanaşımı süresi dolmuş ise de; usul ve yasaya uygun olan beraat kararının onanması yerindedir.
5271 sayılı CMK"nın 223(9). madde ve fıkrasının âmir hükmü uyarınca; dava zamanaşımı süresi dolmasaydı, davanın esasına girip, işbu kararı onamamız gerekirdi diyorsak artık; sırf yargılamanın temyiz aşaması dava zamanaşımı süresi içinde sonuçlandırılamadı diye davayı düşüremeyiz, yani şüpheli ya da sanığı lekelenmiş durumda bırakamayız.
Açıkladığımız gerekçeler doğrultusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yapmış olduğu itirazın reddi gerekir.
Bu nedenle çoğunluk görüşüne karşıyım" düşüncesiyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi ise; benzer düşüncelerle itirazın reddi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 29.02.2012 gün ve 1957-4574 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Fındıklı Asliye Ceza Mahkemesinin 18.03.2009 gün ve 35-45 sayılı hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak, bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık hakkındaki kamu davasının, 765 sayılı TCK’nun 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİNE, 04.03.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.