Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2012/1452
Karar No: 2014/195

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/1452 Esas 2014/195 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2012/1452 E.  ,  2014/195 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkeme : KULA Asliye Ceza
    Günü : 16.04.2008
    Sayısı : 19-146

    Hırsızlık suçundan sanık H.. B.."in 5237 sayılı TCK’nun 142/1-a, 143, 168/1, 62 ve 54. maddeleri uyarınca 9 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 CMK"nun 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, suçta kullanılan aracın müsaderesine, müsadere yönüyle hükmün temyize, diğer yönleriyle itiraza tâbi olduğuna ilişkin, Kula Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.04.2008 gün ve 19-146 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından yalnızca müsadere yönüyle temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 02.04.2012 gün ve 3542-6459 sayı ile;
    Sanık müdafiinin temyiz itirazlarının sadece suçta kullanılan aracın 5237 sayılı TCK’nun 54. maddesi gereğince zoralımına karar verilmesine ilişkin hükümle sınırlı olduğunun kabulü ile inceleme yapılarak onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 08.06.2012 gün ve 203596 sayı ile;
    "5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde gerçekleştirilen değişiklikler göz önüne alındığında hükmün açıklamasının geri bırakılması için:
    1) Suça ilişkin koşullar;
    a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması,
    b- Suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp yasalarında yer alan suçlardan bulunmaması
    2) Sanığa ilişkin koşullar;
    a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması,
    b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi,
    c- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
    d- Sanığın bu kurumun uygulanmasını kabul etmesi,
    Koşullarının varlığı gerekmektedir.
    Tüm bu koşulların bulunması halinde, mahkemece hükmün açıklamasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
    Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
    Sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin ardından öngörülen denetimli serbestlik süresi içerisinde sanığın kasıtlı başka bir suç işlemesi veya yüklenen yükümlülüklere aykırı davranması halinde geri bırakılan hüküm açıklanacak, bu açıklama tarihinden itibaren sanığın söz konusu hüküm bakımından temyiz hakkı doğmakla temyiz süresi işlemeye başlayacaktır.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ancak itiraz edilelebilecektir.
    YCGK’nun 3.2.2009 tarih ve 2008/250-2009/13 sayılı kararında da belirtildiği üzere itiraz merciinin yetkisi, önüne getirilen ve incelenmesi istenilen itiraz konusu ile sınırlıdır. Bu nedenle itiraz merciinin yetkisi, 5271 sayılı CMK’nun 231/6. maddesinde üç bent halinde sıralanan uygulama koşullarının varlığını denetlemekten öteye geçemeyecektir. Eylemin sanık tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmediği, suç oluşturup oluşturmadığı veya nitelendirmenin isabetli olup olmadığı ve benzeri gibi geniş kapsamlı bir hukuka uygunluk denetiminin itiraz yasa yoluyla yapılması olanaklı değildir. Kanun koyucunun amacının da 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesi uyarınca verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, yetki aşımına yol açacak nitelikte geniş kapsamlı bir incelemeye tabi tutulması olmadığı açıktır.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile henüz ortada verilmiş bir hüküm yoktur. Hüküm askıdadır. Bu kararla birlikte verilen müsadere kararı da bu hükme bağlı olduğundan askıda bir karardır. Hüküm açıklanıncaya kadar hukuki sonuç doğurma yeteneği bulunmamaktadır.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu olan ve 231/5. madde gereğince henüz hukuki varlık kazanmamış olan hükmün değerlendirilmesi 5271 sayılı CMK"nun 231 ve 271. maddelerine uygun düşmez.
    Somut olayımızda da sanık hakkında hırsızlık suçundan ve bu suçta kullandığı aracın müsaderesi hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş bulunması nedeniyle, henüz hukuki sonuç doğurmayan bu kararın tümüne ve hükmü bölerek sadece müsadereye ilişkin bölümüne karşı temyiz başvurusunda bulunmak mümkün değildir.
    Ancak hüküm açıklandığında ortada bir hüküm olacağından bu hükme karşı temyiz başvurusunda bulunulabilecektir.
    Üstelik hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilmiş olsun veya olmasın, geri bırakılan hükmün daha sonra açıklanması halinde sanığın temyiz hakkı yine doğacaktır. Zira itiraz yapılması veya yapılmaması sanığın temyiz hakkını engellemeyecektir" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 12.10.2012 gün ve 16915-17174 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde yer alan müsadere kararının temyizen incelenmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Yerel mahkemece sanığın hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK"nun 142/1-a, 143, 168/1 ve 62. maddeleri uyarınca 9 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı CMK"nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 45 K 3... plaka sayılı aracın suçta kullanılmış olduğu gerekçesiyle 5237 sayılı TCK"nun 54. maddesi gereğince müsaderesine, müsadere yönüyle hükmün temyize, diğer yönleriyle ise itiraza tabi olduğuna karar verildiği, sanık müdafiinin hükmü yalnızca müsadere kararı yönüyle temyiz ettiği anlaşılmaktadır.
    Müsadere, 5237 sayılı TCK"nun "Genel Hükümler" başlıklı birinci kitabının, "Yaptırımlar" başlıklı üçüncü kısmının, "Güvenlik Tedbirleri" başlıklı ikinci bölümünün "Eşya müsaderesi" başlıklı 54 ve "Kazanç müsaderesi" başlıklı 55. maddelerinde düzenlenmiş olup, uyuşmazlığın konusunu oluşturan "Eşya müsaderesi" başlıklı 54. maddesi;
    "(1) İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir.
    (2) Birinci fıkra kapsamına giren eşyanın, ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin başka bir surette imkânsız kılınması hâlinde; bu eşyanın değeri kadar para tutarının müsaderesine karar verilir.
    (3) Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir.
    (4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir.
    (5) Bir şeyin sadece bazı kısımlarının müsaderesi gerektiğinde, tümüne zarar verilmeksizin bu kısmı ayırmak olanaklı ise, sadece bu kısmın müsaderesine karar verilir.
    (6) Birden fazla kişinin paydaş olduğu eşya ile ilgili olarak, sadece suça iştirak eden kişinin payının müsaderesine hükmolunur." şeklindedir.
    Müsadere, bir şeyin mülkiyetinin devlete geçmesi sonucunu doğurmakta olup, 5237 sayılı TCK"nda müsadere bir güvenlik tedbiri olarak kabul edilmiştir. Anılan kanunun 54. maddesinin birinci fıkrasına göre, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşya, iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak şartıyla müsadere edilir. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanmış olan eşya ise, suçun icra hareketlerine henüz başlanmamış ise, sadece bu nedenle müsadere edilemeyecek, ancak niteliği itibarıyla kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda eşyanın müsaderesine hükmedilecektir.
    Kural olarak müsadereye hükmedilmesi için kasıtlı bir suçun işlenmesi zorunlu olmakla birlikte, bu suçtan dolayı bir kimsenin mutlaka cezaya mahkûm edilmesi gerekmemektedir. Örneğin suçun işlenmesinde kullanılan eşya, bunu kullanan fail akıl hastası olması nedeniyle cezalandırılamasa dahi, müsaderesine hükmedilebilecektir.
    Üçüncü fıkrada, müsaderede orantılılık kuralı kabul edilmiş olup, buna göre, suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağının ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağının anlaşıldığı durumlarda, eşyanın müsaderesine hükmedilmeyebilecektir.
    Maddenin dördüncü fıkrasına göre, üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyanın, eylem suç oluşturmasa dahi her hâlde müsaderesine hükmolunacaktır.
    Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir çözüme ulaşılabilmesi için hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının hukuki mahiyeti ve tâbi olduğu kanun yolu üzerinde de durulması gerekmektedir.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 günü yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanunun 40. maddesiyle de 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
    Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunla 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
    5271 sayılı CMK"nun "Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" başlıklı 231. maddesinin beşinci fıkrasının son cümlesi; "Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.",
    Onuncu fıkrası ise; "Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir." hükmünü içermektedir.
    Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
    Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibariyle bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan, ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, şartlara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, şartlara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği, varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek kanunyolu ise, 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin, "Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir" şeklinde hüküm altına alınan on ikinci fıkrasında açıkça "itiraz" olarak belirtilmiştir.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği hüküm ise, bilahare davanın düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde varlık kazanacağından ve ancak bu halde 1412 sayılı CMUK’nun 305 ve 5271 sayılı CMK’nun 223. maddeleri uyarınca temyiz edilebilme imkanına kavuşabileceğinden, bu aşamadan önce henüz hukuken varlık kazanmamış bulunan bu hükmün temyiz merciince denetlenebilme imkanı bulunmamaktadır.
    Müsadere kararı güvenlik tedbiri olmakla birlikte hükmün bir parçası olduğu için, hükmün tâbi olduğu kanun yoluna tâbi olması gerekmektedir. Dolayısıyla açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde yer alan müsadere kararına karşıda ancak itiraz kanun yoluna başvurulabilecektir. Zira açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olması nedeniyle henüz hukuken varlık kazanmamış bulunan hükmün temyiz merciince denetlenebilme imkanı bulunmayan bir aşamada, hükmün bir parçasını oluşturan müsaderenin temyizen incelenebileceğini kabul etmek, bir bütün olan hükmün bir bölümünün itiraz, bir bölümünün ise temyiz kanun yoluna tâbi olacağı gibi çelişkili bir halin ortaya çıkması sonucunu doğuracaktır.
    Diğer taraftan, müsadere kararının doğru olup olmadığının belirlenmesi için öncelikle eylemin sabit olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Bu itibarla itiraz kanun yoluna tâbi bulunan açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün temyizen incelenmesi, dolayısıyla eylemin sabit olup olmadığının belirlenmesi mümkün olmayacak, bunun sonucu olarak eylemin sabit olduğu belirlenmeden eksik bir değerlendirmeyle müsadere kararının doğru olup olmadığının tespiti usul ve kanuna aykırı olacaktır.
    Öğretide de; "Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları içinde verilen müsadere kararları da, asıl hükmün tâbi olduğu itiraz yasa yoluna tâbidir"(Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Cilt, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, s.308) şeklinde, açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde yer alan müsadere kararının itiraz kanun yoluna tâbi olacağına ilişkin görüş mevcuttur.
    Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde yer alan müsadere kararının denetimini yapacak olan itiraz mercii, Ceza Genel Kurulunun 22.01.2013 gün ve 534-15 sayılı kararında ayrıntılarına yer verildiği üzere, 5271 sayılı CMK"nun 267-271. maddeleri uyarınca hem maddi olay hem de hukuki yönden inceleme yaparak, öncelikle eylemin sabit olup olmadığını, eşyanın iyiniyetli üçüncü kişiye ait bulunup bulunmadığını, eşyanın müsaderesine karar verilmesinin orantılılık kuralına uygun olup olmadığını değerlendirerek, sonuçta müsadere konusundaki kararın da isabetli bulunup bulunmadığını kapsayacak şekilde bir karar vermelidir.
    Ceza Genel Kurulunun 15.11.2011 gün ve 213 - 227, 05.10.2010 gün ve 183-186 ile 09.03.2010 gün ve 237 - 51 sayılı kararlarında, güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine ilişkin kararların hüküm sayılması nedeniyle temyiz yeteneğinin bulunduğu ve gerek bir mahkûmiyete ek olarak gerekse bağımsız olarak verilen güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine ilişkin kararların, diğer yönleri itibariyle kesin olan hükme her yönüyle temyiz edilebilirlik vasfı kazandırdığı, dolayısıyla açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde yer alan müsadere kararlarının temyiz kanun yoluna tâbi olması gerektiği ileri sürülebilir ise de, müsadere kararı ancak temyiz kanun yoluna tâbi olmakla birlikte miktar yönünden kesin olan hükmün, şartlarının bulunması halinde temyizen incelenmesine imkan sağlamaktadır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ise itiraz kanun yoluna tâbi olduğundan, açıklanması geri bırakılan hükmün bir parçası olan müsadere kararı da buna bağlı olarak itiraz kanun yoluna tabi olacaktır.
    Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK"nun "Özel Yargılama Usulleri" başlıklı beşinci kitabının, "Uzlaşma ve ve Müsadere" başlıklı ikinci kısmının, " Müsadere Usulü" başlıklı ikinci bölümünde yer alan 256 ila 259. maddelerinde, kamu davası açılmayan veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmeyen hallerde, müsadere kararının duruşma açılarak verileceği ve bu kararlara karşı başvurulacak kanun yolunun istinaf (istinafın henüz faaliyete geçirilmemiş olması nedeniyle temyiz) olduğu belirtilmiş olup, açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümlerde yer alan müsadere kararları için bu kanun yolunun kabulü mümkün değildir.
    Zira ceza muhakemesinde kanun yolu, tarafların istemlerine göre değil, kanunun sistematiği ve normları dikkate alınarak belirlenmelidir. Kanunda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek kanun yolu hiçbir istisnaya yer vermeksizin açıkça itiraz olarak belirtilmiş olduğundan, hükmün bir parçası olan müsadere kararı da itiraz kanun yoluna tâbi olacaktır.
    Bununla birlikte, açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olması nedeniyle hükmün henüz hukuken varlık kazanmaması ve beş yıllık denetim süresi göz önünde bulundurulduğununda, hak kayıplarına neden olunmasının önüne geçilebilmesi amacıyla, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen durumlarda, TCK"nun 54/4. maddesinde belirtilen üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyalar hariç olmak üzere, müsadereye konu eşyanın denetim süresi içerisinde ve gerektirdiğinde belirlenecek şartlar dahilinde yediemin sıfatıyla sanığa teslimine karar verilip verilemeyeceği hususu da ayrıca yerel mahkemelerce değerlendirilmelidir.
    Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Yerel mahkemece sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olup, bu karar itiraz kanun yoluna tâbi olduğundan, hükmün parçası olan müsadere kararının da itiraz kanun yoluna tâbi olması gerekmektedir. Dolayısıyla yerel mahkemece müsadere kararının temyiz kanun yoluna tâbi olduğuna karar verilmesi ve Özel Dairece de temyiz isteminin kabulü ile müsadere yönünden sınırlı inceleme yapılması usul ve kanuna aykırıdır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, sanık müdafiinin inceleme istemi itiraz mahiyetinde olduğundan, itiraz merciince gerekli incelemenin yapılması amacıyla dosyanın incelenmeksizin mahalline gönderilmesine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi A.C..; "Sanık hakkında sağlık grup başkanlığına ait 53 torba yakacak kömürü müsadereye konu otomobili ile taşıyıp çaldığı iddiası ile kamu davası açılmış olup; Dava sonunda sanığın TCK"nun 142/1-a 143, 168/1, 62. maddeleri gereğince 9 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, Yargılama giderlerinin sanıktan alınmasına, ceza süresi ve diğer şartların oluşması nedeni ile CMK 231/5-6 maddeleri gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili ihtarat yapıldıktan sonra;
    Ayrı bir bent olarak, "sanığın suçta kullandığı ve emanete alınarak mal müdürlüğüne teslim edilen 45 K ... plakalı kartal marka aracın TCK"nun 54/1 maddesi gereğince müsaderesine" karar verilmiş; Kararın yasa yolu bildirimi bölümünde ise, kararın müsadereye ilişkin kısmının yargıtay nezdinde temyiz edilebileceğine kararın müsadere dışındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kısmının ise itirazı kabil olduğuna dair ihtarat yapılmıştır.
    Sanık müdafii yasal sürede verdiği 21.04.2008 tarihli dilekçe ile "kararın müsadereye ilişkin kısmını" temyiz ettiğini belirtmiştir.
    Bu temyiz üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı düzenlediği tebliğnamede HAGB kararları itirazı kabil kararlar olduğundan hükmün incelenmeksizin mahalline iadesi gerektiği görüşünü bildirmiştir.
    Dairemiz ise; 02.04.2012 tarihli kararı ile temyiz talebinin sadece müsadereye dair karara ilişkin olduğu bu nedenle bu kapsamla sınırlı olarak inceleme yapılmasına karar verilerek yapılan incelemede yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı gündemde yer alan gerekçe ile itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
    Konunun ayrıntılı incelemesine geçmeden önce; 1- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları ile birlikte verilen müsadere ( yani güvenlik tedbirleri ) hükümlerinin akibetinin ne olacağı 2- Temyizi kabil olmayan kararlarda asıl hükmün yanında Güvenlik Tedbirine ( olayımızda Müsadereye) hükmedilmesi halinde hükmün temyizi kabil hale gelip gelmeyeceği;
    3- Kararımızda olduğu gibi müsadere konusunun asıl hükümden sonra ayrıca hükme bağlanmış olmasının bu hükmün yasa yolunu asıl hükümden ayırıp ayırmayacağı; konularının açıklığa kavuşturulması gerekir.
    1- Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının içinde yer alan müsadere kararlarının akibetinin ne olacağı, yani bu kararlar infaz edilecek mi, yoksa beş yıllık süre beklenip bu süre içinde HAGB kararının gereklerine uygun davranılmışsa davanın düşürülmesine karar verilmesi ile birlikte müsadereye konu eşyanın iadesine mi karar verilecektir.
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hakkında mahkumiyete yeterli delil olup mahkumiyetine karar verilen kişiler hakkında (devletin suç ve suçlu ile mücadele ve toplumsal barışın sağlanması politikasının bir gereği olarak ) sanığa tanınan bir hak olduğu, bunun suçsuzluk veya beraat anlamında olmadığı, bu kararın verilmesinin CMK"nun 231/6-c bendine göre sanığın kabulüne bağlı olduğu, dolayısı ile beraat edeceğini düşünen sanığın bu hükmün uygulanmasını istemeyebileceği; bu hükmün uygulanmasına rıza göstermişse müsadere gibi sonuçlarına da katlanacağı ve bu hükümdekimüsadere kararının icra edilmesi gereken bir karar olduğu düşüncesindeyim. Kaldı ki olayımıza konu aracın akibeti ne olacaktır. (ya da suçta kullanılan veya suçtan elde edilen ve müsadereye konu eşyanın bir gemi, antika değeri olan bir eşya, çok değerli bir tablo da olabileceği) dikkate alındığında bu eşya beş yıl boyunca nasıl saklanacaktır. Değeri nasıl korunacaktır. Bu süre içinde telafisi mümkün olmayan sonuçlar ortaya çıkmayacak mıdır. Mülkiyetin kullanım hakkının 5 yıl boyunca askıda bırakılması adil yargılanma ilkesine aykırı değil midir?
    Bu eşya veya para suçtan elde edilen (çalıntı mallarla imal edilmiş yeni bir ürün) veya bizatihi suçu teşkil eden (ruhsatsız tabanca) ve hak sahibine iadesi söz konusu olmayan bir değerse bunun akibeti ne olacaktır. Müsadere konusunda karar verilmesine bir engel var mıdır. Suçtan elden edilen eşyanın sanığa geri verilmesi haksız kazanca neden olmayacak mıdır. Bu eşya yargılama sonunda sanığa iade tedbiren iade edilip sanık HAGB kararının gereklerine uymazsa bu eşya nasıl ve nereden bulunup geri alınacaktır. Değeri nasıl korunacaktır.
    Benzer düzenleme içeren 765 sayılı Yasanın uygulanması döneminde hakkındaki ceza 647. sayılı yasanın 6. maddesine göre ertelenen ve 765 sayılı yasanın 94. - 95. maddesi gereklerine uyduğu için erteleme süresi süresi sonunda hakkındaki hüküm vaki olmamış sayılan kişi ile ilgili ve yine 5237 sayılı yasanın TCK"nun 51. maddesine göre hakkındaki hüküm ertelenen sanıklarla ilgili hükümde yer alan müsadere kararlarının icra edileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır.
    Yine 7. Ceza dairesinin görev alanına giren gümrük kaçakçılığı olayları ile ilgili dava zaman aşımına uğrasa ve davanın düşürülmesine karar verilse dahi gümrük kaçağı eşyanın sanığa iade edilmeyip müsaderesinin gerekip gerekmediği konusunda karar verilmesi Ceza Genel Kurulunca da benimsenen yerleşik uygulamadır.
    TCK"nun 75/5 maddesine göre ön ödeme nedeni ile kamu davasının açılmaması veya ortadan kaldırılması, kişisel hakkın istenmesine, malın geri alınmasına ve müsadereye ilişkin hükümleri etkilemez şeklindedir.
    Bu örnekler karşısında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına konu müsadere kararlarının da icra edilmesi gerekir. Ancak bu kararlar güvenlik tedbiri niteliğinde olduğundan temyizi kabil kararlardır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını itirazen inceleyen merciin inceleme yetkisi sadece olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının şartlarının bulunup bulunmadığına ilişkin olup işin esasına girerek hükümü esastan incelemesi söz konusu olmadığından müsadere ile ilgili verilen kararı incelemesi mümkün değildir.
    Benzer şekilde yargılama giderleri ile ilgili olarak CMK"nun 325. maddesinde;
    "Madde 325 - (1) Cezaya veya güvenlik tedbirine mahkûm edilmesi hâlinde, bütün yargılama giderleri sanığa yüklenir.
    (2) (Değişik fıkra: 06/12/2006 - 5560 S.K.27.md) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve cezanın ertelenmesi hallerinde de birinci fıkra hükmü uygulanır.” şeklindedir.
    Bu düzenlemeye göre sanık yargılama giderlerinden sorumlu tutulduğuna göre verilen müsadere kararının da icra edilmesi gayet doğaldır. Yargılama giderlerinin bazen cezadan çok daha ağır olabildiği de açıktır.
    2- Temyizi kabil olmayan HAGB veya CMUK"nun 305. maddesi gereğince kesin nitelikteki hükümlerde güvenlik tedbirine hükmedilmiş ise bu durumda hüküm temyizi kabil hale gelir mi?
    CMUK"nun 305. madde anlamında miktar itibariyle kesin nitelikteki bir hüküm ile ilgili olarak Ceza Genel Kurulu 05.10.2010 tarih ve 2010/183 E. 2010 / 186 K. sayılı kararı ile " sanığa ruhsatsız içki satmak suçundan verilen 216 lira adli para cezası miktar itibariyle 1412 sayılı CMUK"nın 305. maddesi uyarınca kesin nitelikte bulunmakta ise de aynı hükümle sanık hakkında 4250 sayılı Yasanın 28. maddesi gereğince iş yerinin bir ay süre ile kapatılmasına da karar verildiğinden hüküm kesinlik kapsamı ve sınırının dışında kalmakta ve temyiz yasa yoluna tabi hale gelmektedir." şeklinde karar verilmiştir.
    Bu kararın gerekçe bölümünde de: "5237 sayılı TCY’nda yaptırım olarak cezalar ve güvenlik tedbirlerine yer verilmiş, 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinde de güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine ilişkin kararların hüküm sayılacağı açıkça belirtilmek suretiyle, tedbir kararlarının temyiz yeteneğinin bulunup bulunmadığı konusundaki tartışmalar da sonlandırılmıştır.
    5237 sayılı TCY’nın 2. maddesinde güvenlik tedbirleri yönünden de yasallık ilkesinin geçerli olduğu vurgulandıktan sonra, 53-60. maddeler arasında "Güvenlik Tedbirleri" düzenlenmiştir. Yasanın 53. maddesinde "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma", 54. maddede "Eşya müsaderesi", 55. maddede "Kazanç müsaderesi", 56. maddede "Çocuklara özgü güvenlik tedbirleri", 57. maddesinde "Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri", 59. maddede "Sınır dışı edilme" ve 60. maddesinde "Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri" ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Bunun yanında güvenlik tedbirleri anılan maddelerde sayılanlarla sınırlı olmayıp, özel yasalarda da, yasallık ilkesine uyulmak koşuluyla farklı güvenlik tedbirlerine yer verilmesi olanaklıdır. .....
    Bu nedenle, gerek bir mahkûmiyete ek olarak gerekse bağımsız olarak verilen güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine ilişkin karar, diğer yönleri itibariyle kesin olan hükme her yönüyle temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmaktadır." denmektedir.
    Bu kararda vurgulandığı üzere asıl mahkumiyet konusu hüküm temyizi kabil olmasa da güvenlik tedbiri CMK"nun 223/1 maddesi gereği hüküm olup temyizi kabil olduğundan bu hükmün temyizen incelenmesine bir engel yoktur.
    3. olarak hakim, müsadereye ilişkin hükmü asıl hükümden sonra (yani hükmün açıklanmasının geri bırakılmasından sonra) ayrı bir bent olarak kurmuş olup, yasa yolunu da temyiz olarak bildirmiştir.
    CMK 256 ila 259. maddelerinde Müsadere usulü düzenlenmiştir.
    CMK 256 - (1) maddesinde, müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemişse; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılanın, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabileceği düzenlenmiş, 258. maddede ise kanun yolunun istinaf olduğu belirtilmiştir.
    Dolayısı ile hakim inceleme konusu kararda asıl kararla birlikte karar vermeyip daha sonra CMK"nun 256. maddesine göre karar verseydi bu kararın temyizi kabil bir karar olduğu hiç tartışılmayacaktı.
    Hakim bu kararda da bilinçli olarak tartışmaya neden olmamak için asıl hükümden sonra müsadereye ayrıca hükmetmiştir. Dolayısı ile güvenlik tedbiri olduğunda şüphe bulunmayan ve hüküm niteliğindeki müsadere kararı temyizi kabil bir karardır.
    Bu nedenle dairemizin, müsadereye konu eşyanın değeri itibariyle müsadere kararını temyizi kabil olduğunu kabul edip bu konuda onama kararı vermesi usul ve yasaya uygundur. Bu nedenlerle sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum" görüşüyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 02.04.2012 gün ve 3542-6459 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
    3- Dosyanın, itiraz mahiyetindeki istem konusunda bir karar verilmek üzere 5271 sayılı CMK’nın 268. maddesi uyarınca itiraz merciine gönderilmesi için mahalline iadesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.04.2014 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.






    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi