Esas No: 2013/5
Karar No: 2014/204
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/5 Esas 2014/204 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : RİZE 2. Asliye Ceza
Günü : 28.12.2006
Sayısı : 360-454
Hırsızlık suçundan sanığın 5237 sayılı TCK"nun 142/1-b, 53/1, 58 ve 63. maddeleri uyarınca her bir mağdura karşı gerçekleştirilen fiilleri nedeniyle ayrı ayrı 2 yıl hapis cezası ile mahkumiyetine, hak yoksunluğuna, mahsuba, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin, Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 28.12.2006 gün ve 360-454 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 21.06.2012 gün ve 14792-14534 sayı ile;
"Sanık hakkında işyeri dokunulmazlığını bozma suçundan zamanaşımı içinde işlem yapılması mümkün görülmüştür. ...
Diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir, ancak;
1- Sanığın okuldaki öğretmenler odasında açıkta olan ve birden ziyade müştekiye ait olduğu hususunda tereddüt bulunan olayda şüphe durumundan yararlanacağı hukukun genel ilkesinden hareketle, tek suçtan cezalandırılması gerekirken yazılı şekilde üç ayrı suçtan hüküm kurulması,
2- Tekerrüre esas alınan önceki mahkûmiyet hükmünün hangisi olduğunun infazda tereddüde yol açmayacak ve denetim olanağı verecek biçimde karar yerinde gösterilmemesi" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire Üyesi H. Baydilli; sanığın eylemlerinin mağdur sayısınca suç teşkil edeceği yönündeki yerel mahkeme hükmünün isabetli olduğu görüşüyle, bir numaralı bozma nedeni bakımından karşıoy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.10.2012 gün ve 72931 sayı ile;
"Sanığın eyleminin, öğretmenler odasından üç katılana ait iki dizüstü bilgisayar ve bir adet cep telefonunu çalma şeklinde sübut bulduğu, dosya kapsamına göre bir adet cep telefonu ve dizüstü bilgisayarın katılanlara ait kapalı dolaplardan, bir dizüstü bilgisayarın ise öğretmenler masasından alındığı anlaşılmaktadır.
Ceza Hukukunda fiil denilince akla netice gelir. Hareket, netice ve ikisi arasındaki nedensellik bağı fiili oluşturmaktadır. Bir fiil yani netice içerisinde birden fazla hareketler olabileceği gibi, netice tek hareket ile de meydana getirilebilir. Bu sebeple hareketin tekliği ya da çokluğu ile fiilin tekliği ya da çokluğu kavramlarını birbirine karıştırmamak gerekir. Kaç tane netice var ise o kadar fiil ve dolayısıyla o kadar da suç vardır.
Sanığın herhangi bir makama tahsis edilmediği anlaşılan öğretmenler odasına girip, üç ayrı öğretmene ait ikisi dolap içerisinde ve kapalı olarak duran, biri masa üzerinde açıkta bulunan telefon ve dizüstü bilgisayarı aldığı, sanığın odanın niteliği, eşyaların bulunduğu yer ve konumu itibariyle her bir eşyanın ayrı bir mağdura ait olduğunu bildiğinin kabul edilmesi gerekeceği, her hareketi ile ortada üç ayrı fiil, dolayısıyla üç ayrı netice bulunduğu cihetle, mahkemenin oluşa uygun düşen kabulünün doğru olduğu sonucuna varılmıştır" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma ilamının bir numaralı bendinin karardan çıkarılması isteminde bulunmuştur.
CMK"nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 10.12.2012 gün ve 22029-26392 sayı ile, itiraz nedenlerinin oyçokluğuyla yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın nitelikli hırsızlık suçundan mağdur sayısınca uygulama yapılmak suretiyle mahkumiyetine karar verilen somut olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemlerinin yalnızca bir hırsızlık suçunu mu, yoksa üç ayrı hırsızlık suçunu mu oluşturacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay günü mağdurların görev yaptığı okulu telefonla arayıp yerini öğrenen sanığın, okula gelip öğretmenler odasının bulunduğu kata çıktığı, cuma namazı saati olması nedeniyle öğretmenler odasında kimsenin bulunmadığı, bir öğrenci tarafından görülmesi üzerine saati ve namaza kaç dakika kaldığını sorduğu, ardından öğretmenler odasına girip mağdurlara ait olan ve biri masanın üzerinde, diğeri dolapta bulunan iki adet dizüstü bilgisayar ile başka bir dolaptan cep telefonunu aldığı ve hızla odadan çıktığı, bu esnada nöbetçi öğretmen tarafından görüldüğü, öğle saatlerinde misafir gelmeyeceğini düşünen öğretmenin, öğretmenler odasına girdiği, kendisine ait dizüstü bilgisayarın alınmış olduğunu fark ederek sanığın arkasından gittiği, sanığın aracına binerek uzaklaştığı, hareketlerinden şüphelenen bir öğrenci tarafından otomobilinin plakasının alınıp, kolluk görevlilerine bildirilmesi üzerine yakalandığı, üzerinde farklı kişilere ait bir adet nüfus hüviyet cüzdanı ile bir adet sürücü belgesi, bulunduğu, ancak herhangi bir tutanak düzenlenmeden gerçek kimliğini açıkladığı, aracında yapılan aramada da suça konu bilgisayarlar ile cep telefonunun ele geçirilerek sahiplerine iade edildiği,
Mağdurların; suça konu bilgisayarlardan birinin masanın üzerinde, diğerinin kilitsiz ancak kapalı vaziyetteki dolapta, cep telefonunun ise başka bir dolapta bulunduğunu beyan ettikleri,
Sanığın kollukta; bilgisayarlardan birini masanın üzerinden, diğer bilgisayar ile cep telefonunu farklı dolaplardan, savcılık ve sorguda; bilgisayarları masanın üzerinden, telefonu açık dolaptan, duruşmada ise; bilgisayarlar ile cep telefonunu öğretmenler odasında açıkta durmakta oldukları yerlerden aldığını savunduğu,
Sahtecilik, hırsızlık ve dolandırıcılık suçlarına ilişkin sabıkaları olan sanık hakkında yerel mahkemece, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre infazına karar verildiği, ancak hangi ilamın tekerrüre esas alındığının gösterilmediği,
Anlaşılmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununa hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde dile getirilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK"nun "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Zincirleme suç, 765 sayılı Kanunun 80. maddesinde; "Bir suç işlemek kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün bir kaç defa ihlal edilmesi, muhtelif zamanlarda vaki olsa bile bir suç sayılır. Fakat bundan dolayı terettüp edecek ceza altıda birden yarıya kadar artırılır" şeklinde düzenlenmiştir. Buna karşın 5237 sayılı Kanunun 43. maddesinin ilk fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır" biçiminde zincirleme suç düzenlemesine yer verilmiş, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima kurumu hüküm altına alınmış, üçüncü fıkrasında ise; "Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz" düzenlemesi ile zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı TCK"nun 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK"nun 43/1. maddesinin düzenlemesinden anlaşılacağı üzere, zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hallerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın, fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır.
Zincirleme suça ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, öğretide aynı neviden fikri içtima olarak tanımlanan TCK"nun 43. maddesinin ikinci fıkrasının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
TCK"nun 43. maddesinin ikinci fıkrası; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" hükmünü içermekte olup, zincirleme suçtan farklı bir müessese olan ve aynı neviden fikri içtima olarak kabul edilen bu durumda, fiil yani hareket tektir ve bu fiille aynı suç birden fazla kişiye karşı işlenmektedir. Burada, hareket tek olduğu için, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın kanunun 43/1. maddesine göre artırılacağı öngörülmüştür.
Ancak burada kastedilen, fiil ya da hareketin, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmasıdır. Bazen suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de, ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuki anlamdaki "tek bir fiili" oluşturmaktadır. Örneğin; failin mağduru birden fazla yumruk ve tekme vurmak suretiyle yaralaması, yalan tanıklık yapan failin birden fazla beyanda bulunması, kasten öldürme fiilinin herbiri tek başına öldürücü nitelikte beş bıçak darbesi ile işlenmesi gibi. Bazı suç tiplerinde ise, kanundaki tanımda belirtilen birbirinin alternatifi olan birden fazla hareketin gerçekleştirilmesiyle suç işlenebilmektedir. Öğretide "seçimlik hareketli suçlar" olarak isimlendirilen bu suç tiplerinde, sayılan seçimlik hareketlerin herhangi birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşumu açısından yeterlidir. Belirtilen seçimlik hareketlerden birkaçının ya da tamamının yapılması halinde de birden fazla suç değil, tek suç oluşacaktır. Ancak seçimlik hareketli suçtan sözedebilmek için kanunda sayılan seçimlik hareketlerin aynı konuya ilişkin olması gerekmektedir.(Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, İzzet Özgenç, Seçkin Yayınevi, 5. Bası, Ankara, 2010, s.155; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Adalet Yayınevi, 5. Bası, Ankara, 2011, s.110)
5237 Türk Ceza Kanununda bazı suçlarda özel olarak aynı neviden fikri içtima hükmüne yer verilmiştir. Örneğin; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması halinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür. (TCK 172/2) Bu suçlar için özel bir aynı neviden fikri içtima kuralı öngörülmüş olduğundan, ayrıca TCK"nun 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılması yoluna gidilmeyecektir.
Aynı neviden fikri içtimadan söz edilebilmesi için;
- Hareket ya da fiilin hukuki anlamda tek olması,
2- Birden fazla suçun işlenmiş olması,
3- İşlenen birden fazla suçun "aynı suç" olması,
4- Bu suçların mağdurlarının farklı olması gerekmektedir.
Bu dört şartın birlikte gerçekleşmesi durumunda, faile tek ceza verilecek, ancak bu ceza artırılacaktır. Örneğin; bir sözle birden çok kişiye karşı cinsel tacizde bulunulması, bir mektupla birden çok kişiye hakaret edilmesi, bir odada bulunan çok sayıda kişinin üzerine kapının kilitlenmesi suretiyle hürriyetlerinden yoksun kılınmaları, içerisinde beş kişiye ait cüzdanların bulunduğu çantanın çalınması hallerinde aynı neviden fikri içtima söz konusu olup, TCK"nun 43/2. maddesi uyarınca uygulama yapılması gerekmektedir.
Yapılan bu açıklamalar uyuşmazlığa konu hırsızlık suçuna ilişkin olarak gözönüne alındığında; suçun farklı mağdurlara karşı işlenmesi halinde TCK"nun 43/1. maddesinde düzenlenen zincirleme suç, hukuki anlamda tek olarak kabul edilemeyecek fiil ile birden fazla mağdura karşı hırsızlık suçunun işlenmesi halinde ise aynı kanunun 43/2. maddesinde düzenlenen aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması mümkün olmayacak ve mağdur sayısınca hırsızlık suçunun oluştuğu kabul edilecektir. Yine aynı şekilde farklı mağdurlara ait olduğu anlaşılan eşyaların aynı mekanda bulunsa bile çalınması halinde fiilin tek bir hırsızlık suçunu oluşturduğundan sözedilemeyecek, farklı mağdurlara ait eşyaların hukuki anlamda tek olarak kabul edilmesi gereken bir fiil ile çalınması halinde ise TCK"nun 43/2. maddesinde düzenlenen aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gündeme gelebilecektir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın önceden telefon açarak yerini öğrendiği okula, kimsenin bulunmayacağını düşündüğü cuma namazı vaktinde geldiği, öğretmenlere tahsis olunan odaya girerek, farklı mağdurlara ait olduğu hususunda hiçbir tereddüt bulunmayan, birisi masanın üzerinde, diğeri ise dolapta bulunan iki adet dizüstü bilgisayar ile başka bir dolaptaki cep telefonunu aldığı, okul binasından ayrılarak aracına binip kaçtığı, durumun öğrenilmesi ve kolluk görevlilerine bildirilmesi üzerine yakalandığı somut olayda, iki ayrı mağdurun bilgisayarları ile bir başka mağdurun cep telefonunun çalınması nedeniyle tek bir fiilden bahsedilemeyeceği, kaldı ki fiilin gerçekleştiriliş şekli itibarıyla hukuki anlamda tek fiilin söz konusu olmadığı, bu durum karşısında tek bir hırsızlık suçunun oluşmasının söz konusu bulunmadığı gibi, zincirleme suç hükümlerinin de uygulanmasının mümkün olamayacağı anlaşıldığından, yerel mahkemece sanık hakkında üç mağdura karşı işlenen hırsızlık suçundan ayrı ayrı mahkûmiyet hükmü kurulmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Dolayısıyla Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün sanık hakkında bir hırsızlık suçundan mahkumiyet hükmü kurulması gerektiğinden bahisle bozulması yerinde değildir.
Nitekim Askeri Yargıtay Daireler Kurulu"nun 19.04.2007 gün ve 38-35 sayılı kararında da; "Sanık, çaldığı eşyaların farklı arkadaşlarına ait olduğunu, olay öncesinde özellikle bilmekte olduğundan, mağdurlara ait eşyaların aynı valizlikte bulunması, sanığa atılı suçlara tek bir fiil niteliği kazandırmayıp, her bir mağdura yönelik eyleminin bağımsız birer arkadaşının eşyasını çalmak suçunu oluşturduğu" sonucuna ulaşılmıştır.
Öte yandan Ceza Genel Kurulunun 22.01.2013 gün ve 1431-18, 12.02.2013 gün ve 1438-53, 16.04.2013 gün ve 1307-151 ile 18.06.2013 gün ve 1302-309 sayılı kararlarında açıklandığı üzere, gerek TCK"nun 58. maddesi, gerekse 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanunda tekerrüre esas alınan ilamın kararda açıkça gösterilmesi gerektiğine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Buna göre, hükümde tekerrüre esas alınan ilamın gösterilmesine gerek olmadığı, bu durumun infaz aşamasında gözetilebileceği, sanığın tekerrüre esas alınabilecek birden fazla hükümlülüğün bulunması halinde bunlardan en ağırının tekerrüre esas alınması gerektiği kabul edilmelidir.
Somut olayda, adli sicil kaydında tekerrüre esas kabul edilen ilamları bulunan sanık hakkında hırsızlık suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinde hangi ilamın tekerrüre esas alındığı kararda gösterilmeden yalnızca tekerrüre esas sabıkası olduğu belirtilerek 5237 sayılı TCK"nun 58. maddesi uyarınca cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre infazına karar verilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, Özel Dairenin iki numaralı bozma nedeni de yerinde değildir.
Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, usul ve kanuna uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
İtirazın kabulü yönünde oy kullanan bir Genel Kurul Üyesi; "sanığın eyleminin bir hırsızlık suçunu oluşturmayacağı ve zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği" şeklinde farklı gerekçe belirtmiş,
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi ise; "sanık hakkında yalnızca bir hırsızlık suçundan hüküm kurulması gerektiği" düşüncesiyle karşıoy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 21.06.2012 gün ve 14792-14534 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Usul ve kanuna uygun bulunan Rize 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 28.12.2006 gün ve 360-454 sayılı hükmünün ONANMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 22.04.2014 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.