1. Hukuk Dairesi 2016/7080 E. , 2019/1947 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları ..."ın maliki olduğu 111 parsel sayılı taşınmazın ½ payını 2003 yılında, kalan ½ payını ise 2010 yılında birlikte yaşadığı davalı ...’a satış suretiyle devrettiğini, temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, murisin mal satmaya ihtiyacının olmadığı gibi davalının da alım gücünün bulunmadığını, mirasbırakanın ölümünden önce dört yılını felçli geçirdiğini ayrıca mirasbırakanda akıl zayıflığı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile davacılar adına tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, devir tarihleri üzerinden çok uzun süre geçtiğini, davacıların bu temliklerden haberdar olduklarını, öncelikle süre yönünden reddini, temliklerin muvazaalı olmadığını, kendisine ilk eşinden bağlanan maaşı olduğunu ve kızının altınlarını bozdurarak, bankadan kredi kullanarak dava konusu taşınmaz bedelinin ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, bir kişinin ömrünün önemli bir süresini beraber yaşadığı kişiye birlikte yaşadığı evini satmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, bu yöne ilişkin tanık beyanlarına itibar edilemeyeceği, satış işleminin tarafların gerçek iradelerini yansıtmaması hibe işleminin ise şekil şartlarına uyulmaması nedenleriyle geçersiz olduğu, davacılar dışında başka bir mirasçının da bulunduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 30.06.2014 tarihinde ölen mirasbırakanın davalı ... ile birlikte yaşadıkları, mirasbırakanın çekişme konusu taşınmazın önce ½ payını 12.03.2003 tarihinde, kalan ½ payını ise 07.12.2010 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olayda; mirasbırakanın kastının duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi gerekmektedir.
Bilindiği ve TMK"nın 6. maddesi ve HMK"nın 190. maddesinde düzenlendiği üzere herkes iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür. Mevcut deliller ile yapılan temliklerin muvazaalı olduğu hususu davacılar tarafından usulünce kanıtlanmış değildir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz eden davalıya geri verilmesine, 18.03.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.