Esas No: 2020/894
Karar No: 2022/418
Karar Tarihi: 06.04.2022
BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi 2020/894 Esas 2022/418 Karar Sayılı İlamı
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
43. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/894
KARAR NO: 2022/418
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/05/2019
NUMARASI: 2018/312 Esas - 2019/356 Karar
DAVA: Menfi Tespit
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 06/04/2022
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde taraflar vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili, müvekkilinin işletmesinde cep telefonu ve diğer haberleşme araçlarının satışı, kurulumu, bakım ve tamirine yönelik olarak ticari faaliyet yürüttüğünü, taraflar arasında 06.06.2016 tarihinde bayilik ve yine “Alacağın Temlikine Dair Sözleşme”'nin akdedildiğini, buna göre, müvekkilin davalı şirket tarafından sağlanan ürünlerin satışı ile ortaya çıkan alacağı, temlik sözleşmesi doğrultusunda davalıya temlik ettiğini, sözleşmelere istinaden dava konusu 06.06.2016 keşide tarihli, 10.000,00 TL bedelli bir teminat bonosunu davalı tarafa teslim ettiğini, satışların davalının belirlemiş olduğu usule uygun olarak gerçekleştirildiğini, ancak davalının müşteri bonolarından bir kısmının imzayı inkardan dolayı tahsil edemediğini ve bu kapsamda müvekkilinden 15.835,00 TL ödeme talep ettiğini, bu talebin kabul görmemesi üzerine dava konusu teminat bonosuna dayalı olarak müvekkili aleyhine icra takibine giriştiğini, oysa ki, davalı şirketin güvence altına almış olduğu ödeme sistemi bakımından, müvekkile sorumluluk izafe edilmesinin mümkün olmadığı gibi, müşteri bonolarının sahte olduğunun tespit edildiğini iddia etmekteyse de bu hususa ilişkin hiçbir uyuşmazlık müvekkiline ihbar dahi edilmediğini, müvekkilinin cari hesaptan dolayı davalıya herhangi bir borcunun da bulunmadığını, teminat bonosunun bedelsiz olduğunu ileri sürerek bonodan ve bonoya dayalı icra takibinden dolayı borçlu bulunmadığının tespitine ve kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, taraflar arasında bayilik ve alacağın temliki sözleşmesinin imzalandığını, temlik sözleşmesi kapsamında davacıdan ürün satın alıp bedelini ödemeyen müşterilerden olan alacağına karşılık davacıya verilmiş bonolara dayalı olarak icra takiplerine girişildiğini, ancak bir kısım müşteri bonolarındaki imzanın inkar edildiğinden takiplerin vazgeçilmek zorunda kalındığını, bundan dolayı müvekkilinin 15.835,00 TL zararının doğduğunu, bu zarardan sözleşmesel sorumluluğu olan davacının müvekkiline ödeme yapmadığını, bunun üzerine müvekkilin alacaklarına karşılık davalı borçlunun vermiş olduğu dava konusunu bonoyu takibe konu ettiğini, bononun teminat bonosu olmadığını belirterek davanın reddine ve kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, senet üzerinde teminat olduğuna dair ibarenin bulunmadığı, taraflar arasında 06.06.2016 bayilik sözleşmesi tanzim edildiği ve cari hesap ilişkisinin bulunduğu, alınan bilirkişi raporunda da cari hesap ilişkisinin doğrulandığı, ticari defter ve kayıtlarının takip tarihi itibariyle bir diğerine hak ve alacaklarının bulunduğu belirtilmiş ise de, takip tarihinde cari hesap ilişkisi devam etmekte olup, senedin teminat senedi olduğuna yönelik senet metninden anlaşılan ifade bulunmadığı, senede şeklen ve imza konusunda ya da senetteki miktar hususunda taraflarca da ihtilaf bulunmadığına göre adı geçen senedin teminat senedi olduğu kabulü yöntemine uygun ispatlanamadığından davanın reddine, davacı borçlu kötü niyetli addedilmediğinden davalı lehine kötü niyet tazminatı hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Bu karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
A-Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki sözleşmelere istinaden 06.06.2016 keşide tarihli, 10.000,00 TL bedelli bir teminat bonosunun davalı tarafa teslim edildiğini, davalıya herhangi bir borcun olmamasına rağmen, bedelsiz bononun takibe konulduğunu, dava dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaları yenileyerek mahkemenin eksik inceleme ile karar verdiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
B-Davalı vekilinin katılmalı istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin başlattığı icra takibinde icra veznesindeki yatan paranın ödenmemesi hakkında davacı borçlunun mahkemeden almış olduğu tedbir kararını infaz ettiğini, müvekkili lehine tazminat koşulları oluştuğu halde bu talebin reddinin doğru olmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE: Dava, bonodan ve bonoya dayalı icra takibinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı, davalı ile aralarında imzalanan bayilik ve alacağın temliki sözleşmesi doğrultusunda, davalının ürünlerinin satışını üstlendiğini, bu kapsamda taksitli satışlarda doğan alacağını davalıya temlik ettiğini, dava konusu bononun da sözleşmelerin teminatı olarak düzenlendiğini, davalıya herhangi bir borcun bulunmamasına karşın davalının bonoyu icra takibine konu ettiğini iddia ederek bonodan dolayı borçlu olmadığının tespitini istemiş, davalı ise, davacının taksitli satışlarda müşterilerden almış olduğu bir kısım bonolarda imzanın inkar edildiğinden alacağını tahsil edemeyen davalının zarara uğradığını, bu zarardan davacının sorumlu olduğunu, bononun teminat bonosu olmadığını, borca karşılık alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı taraflar vekilleri tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. HMK 355 maddesi gereğince, istinaf edenin istinaf sebepleri ve kamu düzeni ile ilgili nedenlerle sınırlı olmak üzere istinaf incelemesi yapılmıştır. Dava konusu 06.06.2016 tanzim ve 31.12.2016 vadeli 10.000 TL bedelli senedin keşidecisi davacı, lehtarı ise davalı olup senedin ihdas nedeni gösterilmemiş olup, somut olayda, ispat yükü üzerinde olan davacının dava konu senedin teminat senedi olduğunu ve bedelsiz kaldığını yazılı delillerle kanıtlamakla yükümlüdür. Somut olayda, davacı ile davalı arasında bayilik ve alacağın temliki sözleşmesi akdedildiği, buna göre davacının davalının ticaretini yaptığı ürünlerini satın alarak faaliyet gösterdiği bölgede 3. kişi/müşterilere satış ve pazarlanmasını üstlendiği, alacağın temliki sözleşmesi çerçevesinde ise, davacının müşterilerine taksitli satış prosedürü koşulları ve bundan kaynaklı alacakların davalıya devrinin düzenlendiği, taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinde mal alım satımına dayalı herhangi bir alacak ya da borç kaydının bulunmadığı, nitekim davalı tarafça, davacının taksitli satışlarından dolayı zararının doğduğunun, bu zarardan alacağın temliki sözleşmesinin m.3.9 hükmü gereği davacının sorumlu olduğunun ileri sürüldüğü ve yine davalı şirket antetli, davacı kaşe imzalı ve taraflarca açıkça inkar edilmeyen “Taahhütname” isimli belgede açıkça “…AŞ’den mübayaa ettiğimiz ve edeceğimiz emtia karşılığında vermiş olduğumuz çek ve bonolarımızdan..” denilmiş olduğu ve nihayetinde taraflar arasındaki sözleşmelerin tarihi ve dava konusu bononun tanzim tarihi de hep birlikte gözetildiğinde, dava konusu bononun taraflar arasındaki sözleşmelerin teminatı olarak verildiğinin kabulü gerekir. O halde, ispat yükü üzerinde olan davalının dava konusu teminat bonosunun bedelsiz kalmadığını ispatla yükümlü olup, bu kapsamda savunmasında dayandığı davacının taksitli satışlardan dolayı temlik ettiği bir kısım bonolardan dolayı imza inkarından tahsilat yapılamadığından zarara uğradığına ilişkin delil listesinde göstermiş olduğu tüm delilleri toplanarak ve alacağın temliki sözleşmesinin m.3.9 hükmü de değerlendirilmek suretiyle dava konusu teminat bonosunun bedelsiz kalıp kalmadığı açıklığa kavuşturulmadan ispat yükünün tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Açıklanan bu nedenlerle davalının istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1.a.6 maddesi uyarınca kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, İstinafa konu İlk Derece Mahkemesinin HMK.'nun 353(1)a-6. maddesi gereği KALDIRILMASINA; 2- Davanın yeniden görülmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3- İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılması nedenine göre davalı vekilinin istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 4-Davacı ve davalı vekillerince yatırılan istinaf karar harcının istemi halinde kendilerine iadesine, 5-Davacı ve davalı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yapılacak yargılama sırasında değerlendirilmesine, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliği ile, HMK.'nın 353(1)-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere karar verildi. 06/04/2022
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.