3. Hukuk Dairesi 2020/3730 E. , 2020/5604 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacılar tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar, müşterek çocukları...nin davalı ... kuruluşunda diğer davalı olan doktor tarafından tedavi edildiğini, uygulanan tedaviden kısa bir süre sonra çocuğun sağ bacağında hareket zorluğu ile takip eden uyuşukluk oluştuğunu, ... Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde yapılan tetkik ve incelemeler sonrasında sorunun tedavi yönteminden ve uygulanan enjeksiyonlardan kaynaklı sinir hasarına dayalı olduğunu öğrendiklerini ileri sürerek; ... için 1.000 TL maddi, 100.000 TL manevi; davacı ... için 70.000 TL manevi; davacı ... için 70.000 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı ... ,diğer davalı ...’ın yataklı tedavi kurumu olmadığını,bu kurumda hastayı muayene ettiğini, akciğer enfeksiyonu, raşitizm ve fimozis teşhisi koyarak reçetesini yazdığını, davacıların çocuklarına acilde iğne yaptırdıklarını,kendisinin iğne yapmadığını belirterek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar,müşterek çocuklarında davalı tıp merkezindeki tedavisi sırasında hatalı enjeksiyona bağlı olarak sinir hasarı meydana geldiğini, bu durumun davalı doktorun ihmali sonucu olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış, Mahkemece 25/09/2009 tarihli Adli Tıp Raporu hükme esas alınarak davanın reddine karar verilmiştir. İlke olarak, doktor, hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastasının durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır.
Davalı doktor hakkında takipsizlik kararının verildiği ... Cumhuriyet Başsavcılığının 2006/5852 Soruşturma ve 2010/3170 Karar sayılı dosyasında alınan 25/09/2009 tarihli Adli Tıp Kurumu raporunda; "2006 doğumlu ... ...’e akciğer enfeksiyonu nedeniyle intramüsküler uygulanmak üzere verilen pronapen ve amikosit Ampulün tıp kurallarına uygun olduğu, yarım Ampul amikosit sağ bacağa enjeksiyonu sonrasında oluşan güçsüzlüğün Enjeksiyon Nöropatisi ile uyumlu olduğu , enjeksiyonun yanlış yere yapıldığına dair tıbbi bir kayıt bulunmadığından oluşan patolojinin komplikasyon olarak değerlendirildiği , Dr...., Ebe hemşire ... ve Ebe hemşire ...’ın eylemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu oy birliği ile mütalaa olunur.” denilmiştir. Aynı şekilde ... Cumhuriyet Başsavcılık dosyasında alınan 20-25 Mart 2011 tarihli, Yüksek Sağlık Şurası Kararı’nda ise; “Dosyadaki bilgi ve belgeler ,özellikle hastanın muayene bulguları ile elektrofizyolojik(EMG) ve radyolojik belgeler birlikte değerlendirildiğinde ortaya çıkan nörolojik defisitlerin viral parilitik hastalığa bağlı olduğu ve enjeksiyon nöropatisi olmadığı anlaşılmakla Dr....(pediatri uzmanı),...(hemşire) ve ...’ın(hemşire) kusurlu olmadıklarına şuramızca oy birliği ile karar verilmiştir.” denilmiştir.
Savcılık soruşturması aşamasında alınan her iki raporda davalı doktora ve dava dışı hemşirelere kusur atfedilmemekle birlikte Adli Tıp Kurulu’ndan alınan raporda ; sağ bacağa enjeksiyon sonrasında oluşan güçsüzlüğün enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu , enjeksiyonun yanlış yere yapıldığına dair tıbbi bir kayıt bulunmadığından oluşan patolojinin komplikasyon olarak değerlendirildiği belirtilmekle, Yüksek Sağlık Şurası kararında; ortaya çıkan nörolojik defisitlerin viral parilitik hastalığa bağlı olduğu ve enjeksiyon nöropatisi olmadığına karar verildiği görülmüştür.Adli Tıp Kurumu Raporunda güçsüzlüğün enjeksiyon nöropatisi ile uyumlu olduğu söylenmesine rağmen Yüksek Sağlık Şurası kararında, ortaya çıkan nörolojik defisitlerin viral parilitik hastalığa bağlı olduğu ve enjeksiyon nöropatisi olmadığı kanaatine varılmıştır. Alınan iki raporda sinir hasarının meydana gelme sebebi hakkında çelişkili görüş bildirilmiş olmasına rağmen ilk raporun hükme esas alınma nedeni gerekçede belirtilmemiştir.Davacıların da yargılama sırasında itiraz ettiği savcılık soruşturması sırasında alınan her iki rapor arasındaki çelişki giderilmeden Adli Tıp Kurumu’ndan alınan 25/09/2009 tarihli rapor hükme esas alınarak karar verilmesi doğru değildir.
O halde mahkemece yapılacak iş, üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle ve raporlarla birlikte bir bütün olarak değerlendirilip, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07/10/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.