1. Hukuk Dairesi 2018/3502 E. , 2020/3336 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı velisi, ortak mirasbırakan ...’ün ... parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan ..., ..., ... ve ... nolu bağımsız bölümleri davalı oğluna satış suretiyle devrettiğini, işlemin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek, miras payı oranında tapu kaydının iptali ile davacı adına tescilini istemiş, 03.05.2017 tarihli dilekçe ile davadan feragat etmiştir.
Davalı, devirlerin gerçek bir satış olduğunu, bedelinin ödendiğini, muvazaanın olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, muvazaa iddiasının ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin karar Dairece; “...Davacı velisinin davadan feragatine ilişkin beyanının, HMK’nın 307. ve 311. maddeleri uyarınca sonuç doğurucu nitelikte olduğu anlaşılmış, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 11.04.1940 gün ve 70 sayılı ve HGK’nun 21.11.1981 gün ve 1981/2-551 sayılı kararları uyarınca, hükümden sonra ortaya çıkan ve temyiz incelemesine engel oluşturan davacının davadan feragatine ilişkin hüküm verme yetkisi hükmü veren mahkemeye ait olduğundan yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda feragat nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Somut olayda, davacı vekili tarafından temyiz aşamasında verilen feragat dilekçesine bağlı olarak hükmün bozulması üzerine, mahkemece bozma kararına uygun şekilde davanın reddine karar verilmiş ise de; davacı vekili 29.06.2018 tarihli temyiz dilekçesinde davacının feragat iradesinin olmadığını, dilekçenin davalının baskı ve korkutması nedeniyle verildiğini bildirmiştir.
HMK"nun 309. ve devamı maddelerinde düzenlendiği üzere; feragatin hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı olmadığı gibi feragatin karşı tarafa ulaşmasına da gerek yoktur.
Bu durumda, davacının davasından feragat etmesi ile dava konusu uyuşmazlık sona erer ve kesin hükmün hukuksal sonuçlarını doğurur. Bu nedenle mahkeme henüz feragat nedeniyle davanın reddine karar vermemiş olsa bile davacı feragattan dönemez ( rücu edemez); feragat ile bağlıdır.
Ancak, feragatle ortaya çıkan sonucun buna sebep olan rızayı ifsad eden bir nedenle malul olduğu kanıtlanırsa, doğurduğu netice bakımından ifsad olunan kimseye talep hakkı bahşedeceği kuşkusuzdur.
Öte yandan; diğer maddi hukuk işlemlerinde olduğu gibi (BK. Madde 23 vd ), hata, hile veya ikrah nedeniyle feragatın feshi (iptali) için dava açılabileceği gibi feragatın hata, hile veya ikrah nedeniyle geçersiz olduğu aynı davada da savunma yoluyla ileri sürebilir.
Keza, 6100 sayılı HMK"nun 311. maddesi, ""feragat ve kabul kesin hüküm gibi sonuç doğurur. İrade bozukluğu hallerinde feragat ve kabulün iptali istenebilir."" hükmünü öngörmektedir.
Hal böyle olunca; mahkemece, feragatin ikraha (korkutmaya) dayalı olduğu iddiasının hadise şeklinde (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 162. ve 163. maddeleri-önsorun) aynı dava içerisinde her türlü delille ispatının mümkün olduğu gözetilerek, bu yöndeki taraf delillerinin toplanması hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
Davacının bu gerekçeyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair itirazların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01/07/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.