1. Hukuk Dairesi 2018/4648 E. , 2020/3501 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanın maliki olduğu ... parsel sayılı taşınmazdaki payını davalılara satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan işlemin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek veraset ilamına göre tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiş; bozma ilamından sonra, 19.04.2016 tarihli duruşmada davayı, miras payına hasretmiştir.
Davalılar, mirasbırakanın yaptığı temlikin gerçek satış işlemi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacı tarafın kesin süre içinde dava şartını yerine getirmediği gerekçesi ile davanın reddine ilişkin karar, Dairece; “... Somut olaya gelince; kesin süreye rağmen dava şartının yerine getirilmediği gerekçesi ile evrak üzerinden davanın reddine karar verilmiş; anılan karar davacı tarafından temyiz edilmiştir. Bu durumda; 6100 sayılı HMK"nun 141. maddesi uyarınca davacı tarafın ön inceleme aşamasında talebini kendi miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteği olarak değiştirebileceği gibi, bu konuda tarafların sulh olmaları da olasıdır. Buna göre tarafların sulh olup olamayacaklarının tespiti ve tarafları sulhe teşvik etmek ön inceleme aşamasının bir gereği olduğu için ancak duruşma günü belirlenmesiyle mümkün olabilecektir. Oysa, mahkemece duruşma açılmaksızın evrak üzerinden verilen kararla dava sonuçlandırılmıştır. Böyle bir uygulamanın ön inceleme için öngörülen 6100 sayılı Yasanın 137 ilâ 142 maddelerinde düzenlenen hükümlerine uygun düşmeyeceği tartışmasızdır. Diğer taraftan, usul hükümleri kamu düzenine ilişkin bulunduğundan ve re"sen gözetilmesi gerektiğinden, davacı tarafın temyizinde anılan hususlara değinmemiş olması neticeye etkili değildir...” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1920 doğumlu mirasbırakan ... ...’nun 15.11.2006 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak davacı kızı ..., davalı oğulları ..., ... ve ... ile dava dışı kızları ... ve ...’yı bıraktığı; mirasbırakanın 23.07.2001 tarihinde çekişmeli ... parsel (yeni ... ada ... parsel) sayılı taşınmazdaki 360/720 payını 1/3’er paylarla davalılara satış suretiyle temlik ettiği, davalıların çekişmeli taşınmazdaki diğer 360/720 payı amcaları ...’in mirasçılarından 17.12.1997 tarihinde satın aldıkları; mirasbırakan ... ...’nin ölümü ile adına kayıtlı 26 adet taşınmazın davacı dahil tüm mirasçılarına intikal ettiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olayda; toplanan deliller yukarıdaki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, HMK 190. ve TMK 6. maddeleri gereğince, mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı olduğu ve mal kaçırma amacıyla yapıldığı iddiasının davacılar tarafından kanıtlandığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.07.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.