3. Hukuk Dairesi 2020/7747 E. , 2020/6341 K.
"İçtihat Metni"
Davacı ... ile davalı ... arasındaki menfi tespit davasına dair Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 30/12/2015 günlü ve 2015/179 E. - 2015/639 K. sayılı hükmün onanması hakkında (kapatılan) Yargıtay 13. Hukuk Dairesince verilen 10/12/2018 günlü ve 2016/7983 E. - 2018/11929 K. sayılı ilama karşı davalı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiştir.
Düzelme isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı üçüncü kişinin davalı bankadan kullandığı tüketici kredisine kefil olduğunu, ancak kefalet sözleşmesinin T.B.K"nın 583. maddesindeki şartları sağlamadığını, kefalet tarihi ve miktarının müvekkili tarafından yazılmadığını, eşi olan ... rızasının olmadığını, sözleşmedeki yazı ve imzanın eşine ait olmadığını ileri sürerek, davacı aleyhine kredi sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsili için başlatılan icra takibinden dolayı davacının borçlu olmadığının tespitini ve davalı aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama, toplanan deliller ve benimsenen Adli Tıp raporuna göre ; takip dayanağı sözleşmede kefilin eşinin onayı bölümünde yer alan yazıların ve imzanın Sevim Acar"ın eli ürünü olmadığı, Türk Borçlar Kanununa göre eşin rızası olmadığından geçerli bir kefalet sözleşmesinin bulunmadığı gerekçesiyle davasının kabulü ile Bolu 2.İcra Dairesinin 2014/4990 esas sayılı dosyasında davacı ..."ın borçlu olmadığının tespitine, takibin davacı ... Yönünden iptaline, davalı sözleşmeyi huzurda imzalatmadan veya imzaları kontrol etmeden davacı hakkında icra takibine giriştiğinden kötü niyetli olduğu kabul edilerek asıl alacağın %20 si oranında 11.564,70 TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş ve hüküm davalının temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi"nin 10/12/2018 günlü ve 2016/7983 E. 2018/11929 K. sayılı ilamı ile "Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi" gerekçesiyle hükmün onanmasına karar verilmesi üzerine, bu sefer davalı karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
1-Düzeltilmesi istenilen Yargıtay ilamında benimsenen mahkeme kararındaki gerekçelere göre, HUMK"nın 440 ıncı maddesindeki yazılı hallerden hiç birisine uymayan davalı tarafın aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair karar düzeltme isteminin reddi gerekir.
2-Davalı aleyhine hükmedilen kötü niyet tazminatına yönelik temyiz incelemesine gelince; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu"nun (İİK.) 72. maddesi uyarınca menfi tespit davası açan borçlunun tazminat isteme hakkı vardır. Anılan maddenin 5. fıkrası aynen “Dava borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade edilir. Borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, talebi üzerine, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Takdir edilecek zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz” hükmünü içermektedir.
Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere menfi tespit davası açmak zorunda bırakılan
borçlunun tazminat talep edebilmesi için gerekli koşullar; bu yönde bir talep olması, borçluya karşı icra takibi yapılmış bulunması ile takibin haksız ve kötü niyetli olmasıdır (Kuru, B.: İcra ve İflas Hukuku, 2006, s. 334, 335).Başka bir ifadeyle; İİK’nın 72. maddesinin beşinci fıkrası hükmüne göre, menfi tespit davasının davacı lehine sonuçlanması üzerine, alacak likit olsun veya olmasın, böyle bir alacağa dayalı takibin, haksız ve kötü niyetli olması hâlinde, istem varsa, davacı lehine kötü niyet tazminatına hükmedilmesi gereklidir. Takibin haksız olması tek başına yetmemekte, ayrıca kötü niyetli olması da gerekmekte olup, ispat yükü; takibin kötü niyetli olduğunu iddia eden davacının üzerindedir. Öğretiye ve Yargıtay uygulamasına göre, alacağının bulunmadığını bildiği veya bilmesi gereken bir durumda olduğu halde, icra takibine girişen alacaklı, kötüniyetli kabul edilir. Açıklanan bu yasal durum ve ilke çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde davacı, davalının icra takibinde kötüniyetli olduğunu yasal delillerle kanıtlayamamış olup, dosya içeriğinde de kötüniyetin varlığını açıkça ortaya koyacak bir yöne rastlanmamıştır. Hal böyle olunca, mahkemece, davacının bu istemi hakkında ret kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Ne var ki, bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hükmün, HUMK"nun 438/7 maddesi gereğince düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.
Bu itibarla da verilen kararın zuhulen onandığı, yeniden yapılan inceleme sonucunda anlaşıldığından, davalı vekilinin buna yönelik karar düzeltme isteminin kabulü ile, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince verilen 10/12/2018 günlü ve 2016/7983 E. - 2018/11929 K.. sayılı onama ilamının kaldırılmasına ve belirtilen gerekçeyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı tarafın ikinci bendin kapsamı dışındaki sair karar düzeltme isteminin reddine, ikinci bentte açıklanan nedenle davalı tarafın karar düzeltme isteminin kabulü ile Yargıtay 13. Hukuk Dairesi"nin 10.12.2018 günlü ve 2016/7983 E. - 2018/11929 K. sayılı onama ilamının kaldırılmasına, hüküm fıkrasının 2. bendinde yer alan “Asıl alacağın % 20 si oranında 11.564,70 TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” ibaresinin hükümden tamamen çıkartılmasına, yerine “Koşulları oluşmadığından davacının kötüniyet tazminatı talebinin reddine,” ibaresinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde iadesine, 10/11/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.