1. Hukuk Dairesi 2016/8233 E. , 2020/3626 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla duruşma günü olarak saptanan 24.10.2019 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalılar vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, ehliyetszilik ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ..."nın ... ve ... parsel sayılı taşınmazlarını davalı kızı ...’e, ... parsel sayılı taşınmazını ise diğer davalı kızı ...’ye ölünceye kadar bakma akdiyle, ... parsel sayılı taşınmazını ise bağış akdiyle davalı kızlarına devrettiğini, temliklerin mirasçıdan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu, ayrıca mirasbırakanın işlem tarihinde fiil ehliyetini haiz olmadığını ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, olmazsa tenkise karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davanın zamanaşımı ve hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, ölünceye bakım akdinin yükümlülüklerini yerine getirdiklerini, temlikin muvazaalı olmadığını, bağış yoluyla yapılan temliklerde ise muvazaa iddiasının dinlenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, temliklerin mirasbırakanın gerçek iradesine uygun olduğu gerekçesiyle tapu iptali ve tescil istekleri yönünden davanın reddine, terditli tenkis isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1926 doğumlu mirasbırakan ...’nın 31.01.2010 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak kendisinden önce ölen oğlu ...’ın çocukları davacılar ..., ... ve ... ile davalı kızları ... ve ...’yi bıraktığı, mirasbırakanın maliki olduğu ... ve ... parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını davalı kızı ...’e, ... parsel sayılı taşınmazdaki payını ise diğer davalı kızı ...’ye 28.08.2001 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiği, dava konusu ... parsel sayılı taşınmazdaki mirasbırakana ait payların ise mirasbırakana vekaleten torunu ... (davalı ...’in oğlu) tarafından davalılara bağış yoluyla devredildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince, mirasbırakanın maliki olduğu üç parça taşınmazdaki payların ölünceye kadar bakma akdi ile, bir parça taşınmazdaki payın ise bağış akdi ile davalı kızlarına devredildiği, mirasbırakanın geride paydaşı olduğu bir parça taşınmazının kaldığı, mirasbırakanın bakım ihtiyacını daha az sayıda taşınmazlardaki paylarını vererek karşılaması mümkün iken makul nispetten fazla taşınmazını temlik ettiği, mirasbırakanın ölümünden kısa bir süre önce verdiği vekaletname ile bir taşınmazının da aynı davalılara bağış yoluyla devredildiği, devredilen taşınmazların toplam değerlerinin, geride kalan taşınmazının değerine olan oranı gözetildiğinde makul sınırın aşıldığı sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan, tanık beyanlarında, mirasbırakanın, kendisinden önce ölen oğlu ...’ın eşi, davacıların annesi olan ... ile beşeri ilişkilerinin iyi olmadığı, davacıların annnelerinin yanında kaldıkları ve onunla birlikte hareket ettikleri hususlarının belirtildiği görülmektedir.
Bu durumda; yukarıda belirlenen olgular değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde mirasbırakanın yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.
Hâl böyle olunca, ..., ... ve ... parsel sayılı taşınmazlar yönünden, muvazaa iddiasının ispatlandığı gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden davacılar vekili için 2.037.00. TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilen davalılardan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08/07/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif) (Muhalif)
-KARŞI OY-
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; muris ..."nin 31.10.2010 tarihinde öldüğü, oğlu ..."ın ise daha önce 1984 tarihinde vefat ettiği, kızları ... ve ..."nin sağ oldukları, murisin bu iki kızına 28.08.2001 tarihli ölünceye kadar bakma akdi ile ..."e ... parsel = 69.345 TL ve ... parsel = 51.394 TL) deki paylarını, diğer kızı ..."ye ise ... parsel (=103.945 TL)"deki payını devrettiği, bu akitten yaklaşık 8 yıl sonra 23.10.2009 tarihinde ... parsel (= 116.309 TL) deki payını yine iki kızına bağışladığı, terekeden geriye ... sayılı parselin kaldığı hususlarında tereddüt yoktur.
Muris 1 erkek, 2 kız çocuk annesidir. 2001 tarihinde oğlu ölmüş, geriye kızları kalmıştır. Murisin kendisine birilerinin bakmasını istemesi ve bunun içinde malvarlığının önemli bir kısmını devretmesi olağandır. Bu çerçevede iki kızıyla ölünceye kadar bakma akdi yapması da normal karşılanmalıdır. Her akdi kendi yapılış zamanındaki koşullara göre değerlendirmek gerekmektedir. Dava tarihi itibarıyla toplam 411.250 TL değerindeki terekenin 224.684 TL lik kısmı Ölünceye Kadar Bakma Akdi ile davalılara devredilmiştir. Bu tarih itibarıyla murisin yaklaşık terekenin yarısı kadar bir mal ile kendisine bakım garantisi sağlamayı düşünmesi gayet normaldir. Bu miktar ve oran terekenin büyük bir kısmını oluşturduğu da düşünülemez. Bu tarihten yaklaşık 8 yıl sonra bir bağışlama akdi ile kalan terekenin bir kısmının bağışlanmasını bu akitle birlikte değerlendirerek murisin mal kaçırma kastıyla hareket ettiğini düşünmek doğru olmayacaktır.
Murisin ölmeden 3 ay önce hasta iken vekaleten yaptığı bağışlama akdi ile ölünceye kadar bakma akdinin yapılış tarihleri göz önüne alınarak murisin mal kaçırma kastı ile hareket etmediğinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının onanması düşüncesiyle sayın çoğunluğun düşüncesine katılmıyoruz.