1. Hukuk Dairesi 2016/6758 E. , 2020/3627 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar ve davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 03.10.2019 Perşembe günü saat 10.00"da Daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakanları ...’ün toplam 7 parça taşınmazını satış yoluyla davalılara devrettiğini, temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, mirasbırakanın ihtiyaçları nedeniyle taşınmazlarını sattığını, 15 parça taşınmazını da dava dışı kişilere temlik ettiğini, temlik tarihlerinde başka kişilerden de taşınmaz satın aldıklarını, maddi durumlarının taşınmaz almaya elverişli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalı ...’a yapılan temlikin muvazaalı olmadığı gerekçesi ile ...’a karşı açılan davanın reddine, diğer davalılar yönünden temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1933 doğumlu mirasbırakan ...’ün 10.06.2012 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı kızları ... ve ... ile dava dışı çocukları ..., ..., ... ve ...’yi bıraktığı, mirasbırakanın ... ada ... parsel, ... ada ..., ... ve ... parsel sayılı taşınmazlarını 01.08.2005 tarihinde davalı torunu ...’a (...’nin oğlu), ... ada ... parsel sayılı taşınmazını....07.2006 tarihinde davalı gelini ...’ya (...’nin eşi), ... ada ... parsel sayılı taşınmazını 14.03.2002 tarihinde oğlu ...’e, ... ada ... parsel sayılı taşınmazını....04.2004 tarihinde davalı torunu ...’ye (...’nin oğlu) satışlar yoluyla devrettiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, dava konusu ... ada ... parsel, ... ada ..., ... ve ... parsel ile ... ada ... parsel sayılı taşınmazlar yönünden temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu saptanarak davacıların payı oranında davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalıların bu parsellere ilişkin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine.
Davalı ...’nin ve davacıların diğer temyiz itirazlarına gelince;
Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989 tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bundan kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunun bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.
Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddasının def"i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacığı" ilkeleri 08.11.1991 tarih 1990/4 Esas 1991/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince, çekişmeli ... ada ... parsel sayılı taşınmazı mirasbırakanın 14.03.2002 tarihinde oğlu ...’e, onun 24.04.2013 tarihinde dava dışı ...’e, onun da....08.2013 tarihinde davalı ...’ye satış yoluyla temlik ettikleri anlaşılmaktadır. Dava konusu ... parselin mirasbırakan tarafından dava dışı oğul ...’e yapılan temlikinin muvazaalı olduğu anlaşılmakta ise de, ...’den taşınmazı edinen ara malik konumundaki ...’ün mirasçı olmadığı da gözetildiğinde, temlikinde iyiniyetli olması halinde TMK"nın 1023. maddesinden yararlanacağı kuşkusuzdur. Bu durumda, ...’ün iyiniyetli olduğunun tespiti halinde, sonraki temliklere ilişkin olarak muvazaa olgusuna dayalı tapu iptali ve tescile karar verilmesi de mümkün değildir.
Ancak, mahkemece dava dışı ...’e yapılan temlik yönünden TMK"nın 1023. maddesi kapsamında bir araştırma yapılarak sonuca gidildiğini söyleyebilme olanağı yoktur.
Diğer taraftan, dava konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmazın 17.02.1994 tarihinde ifrazen ... ada... ve... parsel sayılı taşınmazları oluşturduğu, ... nolu parselin ise bizzat mirasbırakan tarafından....04.2004 tarihinde davalı torunu ...’ye satış yoluyla devredildiği, ...’nin de 29.08.2013 tarihinde diğer davalı kardeşi ...’a taşınmazı devrettiği gözetildiğinde bu parsele yönelik talebinde kabul edilmesi gerekirken reddine karar verilmesi de hatalıdır.
Hal böyle olunca, ... parsel sayılı taşınmaza ilişkin, üçüncü kişi durumunda olan dava dışı ... yönünden iyi niyet araştırmasının yapılması, bu yönde tanıkların yeniden dinlenilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi, ... parsel sayılı taşınmaza ilişkin davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Tarafların değinilen yönler itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.07.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.