10. Hukuk Dairesi 2015/10891 E. , 2015/17395 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava, 3201 sayılı Yasa kapsamındaki borçlanma başvurusunun geçerli olduğunun ve borçlanma tutarının, borçlanma başvuru tarihine göre belirlenmesi gerektiğinin tespiti istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraflar vekillerince temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Davalı Kurum vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
İnceleme konusu olayda; davacının 20.08.1990-15.12.2000 tarihleri arasında Avusturya"da geçen yurt dışı çalışma süresini 3201 sayılı Yasa kapsamında borçlanmak için yaptığı 22.03.2001 tarihli başvurusu, Kurumun 29.03.2001 tarihli işlemi ile Avusturya"da halen çalıştığının tespit edildiği gerekçesiyle reddedilmiştir.
İş bu dava ile davacı, 3201 sayılı Yasa kapsamındaki 22.03.2001 tarihli borçlanma başvurusunun geçerli olduğunun ve borçlanma tutarının, borçlanma başvuru tarihi olan 22.03.2001 tarihine göre belirlenmesi gerektiğinin tespitini istemiş, mahkemece, davanın kısmen kabulü ile, davacının 22.03.2001 tarihli borçlanma başvurunun geçerli olduğunun tespitine, borçlanma tutarının borçlanma başvuru tarihine göre belirlenmesi isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında 3201 sayılı Kanunun “Başvurulacak kuruluşlar” başlığını taşıyan 3’üncü maddesinde, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yurda kesin dönüş yapanların, kesin dönüş tarihinden itibaren; sosyal güvenlik kuruluşlarından hiçbirine tabi bulunmamaları halinde Sosyal Sigortalar Kurumuna, tabi bulunmaları durumunda ise prim, kesenek ve karşılık ödediği sosyal güvenlik kuruluşuna, ev kadınlarının ...’a yazılı istekte bulunmak ve yurt dışında geçen sürelerin tamamını veya dilediği kadarını döviz olarak ödemek koşuluyla borçlanabilecekleri, borçlanılan sürelerin ilgili sosyal güvenlik kanunlarındaki esaslar içerisinde değerlendirileceği belirtilmiş olup, maddede yer alan “yurda kesin dönüş yapanlar, kesin dönüş tarihinden
itibaren” sözcükleri, Anayasa Mahkemesi’nin 25.04.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 12.12.2002 gün ve 2000/36 Esas – 2002/198 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Sonrasında, söz konusu madde 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanunun 56’ncı maddesiyle değiştirilerek, halen yurt dışında bulunanlardan; yurt dışına çıkmadan önce Türkiye’de herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması olmayanların Sosyal Sigortalar Kurumuna, çalışması olanların yurt dışına çıkmadan önce Türkiye’de son defa prim, kesenek ve karşılık ödenen sosyal güvenlik kuruluşuna, ev kadınlarının Bağ-Kur’a yazılı olarak başvurmak suretiyle borçlanabilecekleri açıklanmış, Türkiye’ye döndükten sonra yurtdışında geçen hizmetlerini borçlanmak isteyenler yönünden ise; herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmayanların ...na, başvuru tarihinde çalışmakta olanların tabi oldukları sosyal güvenlik kuruluşuna, başvuru tarihinde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi olmamakla birlikte yurda dönüş tarihinden sonraki çalışmalarından dolayı son defa tabi oldukları sosyal güvenlik kuruluşuna, hizmetlerinden bir kısmı yurt dışında iken borçlananlardan kalan hizmetlerini yurda dönüş yaptıktan sonra borçlanmak isteyenlerin ilk borçlanmayı yapan sosyal güvenlik kuruluşuna, ev kadınlarının Bağ-Kur’a yazılı olarak başvurmak suretiyle borçlanabilecekleri hüküm altına alınmıştır. Anılan madde 08.05.2008 günü yürürlüğe giren 5754 sayılı Kanunun 79’uncu maddesiyle yeniden değiştirilerek, bu Kanunun 1’inci maddesinde belirtilenler ile yurt dışında çalışmakta iken veya yurda kesin dönüş yaptıktan sonra ölenlerin Türk vatandaşı olan hak sahiplerinin, sigortalının Türkiye’de hiçbir sosyal güvenlik kuruluşuna tabi çalışması yoksa ...na, Türkiye’de çalışması varsa en son tabi olduğu sosyal güvenlik kuruluşuna başvurmak suretiyle bu Kanunla getirilen haklardan yararlanacakları belirtilmiştir.
3201 sayılı Kanunun "Döviz İle Değerlendirme" başlıklı 4"üncü maddesi, "Sosyal güvenlik kuruluşlarınca döviz ile değerlendirilecek sürelerin her bir günü için tahakkuk ettirilecek prim, kesenek ve karşılık borcu tutarı bir dolardır. Dövizin cinsi ve miktarı Bakanlar Kurulu Kararı ile değiştirilebilir. Değişen miktar, tahakkuk ettirilmiş borçlanmanın tamamını ödememiş olanların bakiye borç sürelerine de uygulanır..." hükmünü; aynı Kanunun Geçici 2"nci maddesinin ikinci fıkrası ise, "Ancak, 4"üncü madde hükümlerine göre tahakkuk ettirilen borç miktarı, ödeme tarihindeki doların Türk Lirası karşılığı esas alınarak hesap ve tahsil edilir." hükmünü içermekte iken; anılan Geçici 2"nci madde, 5510 sayılı Kanunun 106"üncü maddesi ile tamamen yürürlükten kaldırıldığı gibi; aynı Kanunun 4"üncü maddesi de, 08.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı Kanunun 79"uncu maddesiyle değişikliğe uğramıştır.
5754 sayılı Kanunun 79"uncu maddesiyle değişik 3201 sayılı Kanunun "Borçlanma Tutarı ve Borçlanma Tutarının İadesi" başlıklı 4"üncü maddesi, "borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarı, başvuru tarihindeki 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 82"nci maddesinde belirtilen prime esas asgari ve azamî günlük kazanç arasında seçilecek günlük kazancın % 32"sidir. Ancak, prime esas asgari günlük kazancın altında olmamak üzere borçlanma tutarına esas alt sınırı farklı bir miktarda belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Borçlanılan süreler, yurda kesin dönüş yapılmış olması şartıyla aylık tahsisi için yazılı talepleri halinde 5510 sayılı Kanunun 41"inci maddesinin son fıkrası hükümlerine göre değerlendirilir. Tahakkuk ettirilen borç tutarı, tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde ödenir. Ödeme yapılan gün sayısı prim ödeme gün sayısına ve prime esas kazanca dahil edilir. Tahakkuk ettirilen prim borcunu tebligat tarihinden itibaren üç ay içerisinde ödemeyenler için yeniden başvuru şartı aranır.
Borçlanmadan sonradan vazgeçenler ile yapılan borçlanma sonrasında aylık bağlanması için gerekli şartları yerine getiremeyenlere ve bunların hak sahiplerine talepleri üzerine yaptıkları ödemeler, faizsiz olarak iade edilir…” hükmünü içermekte olup; anılan madde içeriğinden de açıkça anlaşılacağı üzere, 3201 sayılı Kanun kapsamındaki borçlanmalarda, borçlanma tutarının belirlenmesindeki "ödeme tarihi" kıstası, "borçlanma başvuru tarihi" olarak değişikliğe uğramıştır.
3201 sayılı Kanundan yararlanarak yurtdışında geçen sürelerini borçlanmak isteyenler ile Kurum arasında borçlanma işlemine, bunun sonucu olarak ödenecek prim miktarına ilişkin de uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Kurumun aktüeryal dengesi ve hakkaniyet ölçüleri gözetilerek ödenecek primin hangi tarihteki prime esas kazanç miktarları esas alınarak belirleneceği üzerinde durulmalıdır. Bu yönde, 3201 sayılı Kanunun 4"üncü maddesinin önceki düzenlemesinde açıkça “ödeme tarihi” esas alındığından, bu konuda çıkabilecek uyuşmazlık ödeme tarihine göre çözümlenmekte iken, yürürlükte olan düzenleme tahakkuk tarihindeki primin tebliğden itibaren üç aylık süre içinde ödenmesi şeklinde olup, bu üç aylık sürenin geçirilmesi durumunda borçlanma bedeli olarak ödenecek prim miktarının nasıl belirleneceği irdelenmelidir.
Burada, Kurum işleminin hukuka uygun olması kriter olarak alınmalıdır. Kurum, yapılan borçlanma başvurusunu hukuka uygun olarak değerlendirmiş ve yaptığı borç tahakkukunu tebliğ etmiş, buna rağmen borçlanma bedeli Yasada belirtilen üç aylık süre içinde ödenmemiş ise, 3201 sayılı Kanunun 4"üncü maddesi gereği borçlanmak için Kuruma yeniden başvuru gerektiğinden, davanın açıldığı tarihe bakılmaksızın buna ilişkin isteğin reddine karar verilmelidir. Örneğin, Türkiye’de sigortalı olarak tescili bulunmayanların borçlanması 5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi kapsamında değerlendirilerek borç tahakkuku yapılması Kanun gereği olup, Kurum işlemi hukuka uygun olacağından, tahakkuk ettirilen prim borcunu ödeme yerine, borç tahakkukunun 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesine göre yapılması ve prim borcunun da başvuru tarihindeki prim miktarları esas alınarak belirlenmesine ilişkin davanın reddi gerekecektir.
Kurum işleminin hukuka uygun bulunmaması durumunda ise, prime ilişkin uyuşmazlığın makul süre gözetilerek çözümlenmesi gerekir. Makul sürenin belirlenmesinde, 5510 sayılı Kanunun 42"nci maddesinden yararlanılabilir. Anılan maddede, “Kurum, sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanacak gelir, aylık veya toptan ödemeleri, gerekli belgelerin ve incelemelerin tamamlandığı tarihten itibaren en geç üç ay içinde hesap ve tespit ederek sonuçlarını yazı ile bildirir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Benzer düzenlemeye Mülga 506 sayılı Kanunun 116"ncı maddesinde de yer almakta idi. Ayrıca, 3201 sayılı Kanunun 4"üncü maddesinde de üç aylık ödeme süresi belirlenmiş olup; tüm bu düzenlemeler, 3201 sayılı Kanunla ilgili uyuşmazlıklarda üç aylık sürenin makul süre olarak alınabileceğini göstermektedir.
Buna göre, Kurumun hukuka aykırı işlemine karşı, Kurum işleminin tebliğ tarihinden itibaren üç aylık makul süre içinde dava açılması durumunda, borçlanılacak prim miktarının başvuru tarihindeki primler esas alınarak belirlenmesi; üç aylık makul süre geçtikten sonra dava açılması durumunda ise, dava yeni borçlanma iradesi sayılarak davanın açıldığı tarihindeki primler esas alınarak borçlanma bedeli belirlenmesi gerekir. Örneğin, Türk vatandaşlığından izinle çıkan kişilerin, Türk vatandaşı oldukları dönemde yurtdışında geçen süreleri borçlanma hakkının varlığı gözetildiğinde, başvuru tarihinde Türk vatandaşı olunmadığı gerekçesiyle borçlanma başvurularının reddi hukuka aykırı olacağından, ödenecek borçlanma bedelinin burada belirtilen kriterlere göre belirlenmesi gerekir.
Diğer bir olasılık da, Kurumun borçlanma talebini değerlendirmeyip cevapsız bırakmasıdır. Bu durumda, 5510 sayılı Kanunun 42"nci maddesinde belirtilen üç aylık süre geçtiğinde Kurumun talebi reddetmiş olduğu esas alınarak, anılan üç aylık bekleme süresine yukarıda belirtilen üç aylık makul süre (3 + 3 =6 ay) eklenmeli; davanın Kuruma başvuru tarihinden itibaren 6 aylık süre içinde açılması durumunda yine Kuruma ilk başvurunun yapıldığı tarihteki prime esas kazancın esas alınması; başvuru tarihinden itibaren altı aylık sürenin geçmesinden sonra dava açılması durumunda ise, makul sürenin geçtiği ancak Kurum tarafından da başvuruya bir cevap verilmediği gözetilerek borçlanma bedelinin davanın açıldığı tarihteki prime esas kazanç miktarı esas alınarak belirlenmesi gerekecektir.
Diğer taraftan, 08.05.2008 günü yürürlüğe giren 5754 sayılı Kanunun 79’uncu maddesiyle 3201 sayılı Kanuna eklenen Geçici 7’nci maddenin ilk fıkrasında ise, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce hizmet borçlanması isteminde bulunanlardan; borç tahakkuku yapılmış olanların, borç tahakkuku ile ilgili işlemleri devam edenlerin, tahakkuk ettirilen borçlarını ödeyenlerin ve borçlandıkları yurt dışı hizmetleri dikkate alınarak aylık bağlanmış olanların kazanılmış haklarının saklı olduğu belirtilmiştir.
Yukarıdaki düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava irdelendiğinde, davacının 22.03.2001 tarihli borçlanma başvurusu üzerine davalı Kurum tarafından yapılmış borç tahakkuk işlemi bulunmadığından 3201 sayılı Kanunun Geçici 7’nci maddesinin somut olayda uygulama yeri bulunmadığı, dolayısıyla 08.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı Kanunun 79"uncu maddesiyle değişik 3201 sayılı Kanunun 4’üncü maddesi uyarınca borçlanma tutarının borçlanma başvuru tarihine göre belirlenmesi gerektiği, her ne kadar davacının 22.03.2001 tarihli borçlanma başvurusunun reddine ilişkin Kurum işleminin dayanağı olan ve borçlanmanın geçerliliği için yurda kesin dönüşü şart kılan 3201 sayılı Kanunun 3. maddesinde yer alan “yurda kesin dönüş yapanlar, kesin dönüş tarihinden itibaren” sözcükleri, Anayasa Mahkemesinin 12.12.2002 gün ve 36/198 sayılı kararı ile iptal edilerek, ardından anılan maddede yapılan düzenlemeler uyarınca da yurda kesin dönüş şartı aranmaksızın borçlanma imkanı getirilmiş ise de, aradan geçen uzun yıllar boyunca davacı tarafından dava açılmaması veya başkaca bir işlem yapılmaması karşısında davacının 22.03.2001 tarihli borçlanma başvurusuna geçerlilik tanınmasının mümkün bulunmadığı gözetilerek, mahkemece, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 22.10.2015 günü oybirliğiyle karar verildi.