21. Hukuk Dairesi 2019/4918 E. , 2020/2164 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:İş Mahkemesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
Davacı, murisinin iş kazası sonucu ölümünden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.Hükmün, davacılar ile davalılardan ..., ...Sigorta A.Ş, ...ve ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
1-Dosyadaki temyiz kapsam ve nedenlerine göre; temyiz eden taraf vekillerinin aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2-Dava, 24/11/2013 tarihli iş kazası sonucu vefat eden sigortalının eş ve çocuklarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.Mahkemece, davacı eş ...’e 171.237,91 TL, davacı çocuk ...’ya 50.415,49 TL ve davacı çocuk ...’a 37.468,62 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketleri bakımından poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere) alınarak ayrı ayrı davacılara verilmesine; ayrıca davacı eş ...’e 60.000,00 TL ile davacı çocuklara 30.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketlerinden ...Sigorta A.Ş. bakımından poliçe manevi zararları da karşıladığından manevi tazminat bakımından da) alınarak ayrı ayrı davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin istemlerin ise reddine karar verilmiştir.Gerek mülga 818 sayılı BK."nun 101. maddesi ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı TBK’nun 117. maddesinde; “Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır.” düzenlemelerine yer verilmiştir.İş kazalarında işverenin sorumluluğu haksız fiile dayandığı için, faizin başlangıç tarihi ve faiz yükümlülüğü haksız fiil tarihinden itibaren başlar.
Hal böyle olunca, davacıların dava ve ıslah dilekçelerinde açıkça olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tazminat isteminde bulundukları anlaşılmasına rağmen, davacılar lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatlara yönelik fıkralarda faize dair hüküm tesis edilmemesi hatalı olmuştur.Diğer yönden, sigortacının sorumluluğu haksız fiile dayanmadığı için, temerrüde düştüğü hallerde faizin başlangıç tarihi temerrüt tarihi olup, hak sahiplerinin sigortacıyı dava tarihinden önce temerrüde düşürdüğü kanıtlanamaz ise sigortacının faiz yükümlülüğü dava tarihinden itibaren başlar.Bu bağlamda, davacıların dava tarihinden önce davalı ... şirketlerine kazayı ihbar edip etmedikleri ve hasar dosyası açılıp açılmadığı araştırılarak, tespiti halinde bu tarihten itibaren sigorta şirketlerinin temerrüte düştüğü kabul edilerek ilgili sigorta şirketleri yönünden faiz işletilmeye başlanması; aksi halde ise davalı ... şirketleri açısından faizin başlangıç tarihinin dava tarihi olarak kabul edilerek, dava tarihinden itibaren işleyecek faiz ile birlikte sorumlu tutulmaları gerekirken, yazılı şekilde faiz yönünden hüküm tesis edilmemesi hatalı olmuştur.3-İş kazası sonucu sürekli iş görmez duruma gelen sigortalı sorumlulardan maddi zararlarının giderilmesini isteyebilir. Maddi zarar kavramı ise, malvarlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile böyle bir olay meydana gelmeseydi göstereceği durum arasındaki farkı ifade etmek için kullanılmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin tazminat davalarında öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan gelirin peşin sermaye değeri ile geçici iş göremezlik ödeneğinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.Davanın bu yönüyle yasal dayanağını ise, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir. Adalet Komisyonu"nun 55. madde gerekçesinde; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafık kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.” ifadeleri zikredilmiştir.Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”. Dairemizin ve giderek Yargıtay"ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici iş göremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 2003/10 Esas ve 2006/106 Karar sayılı ilamı ile 26. maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, rücu davasında, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde tenzili ile hüküm kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde de açıkça gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir. Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceği açıktır. HGK"nun 19.03.2008 gün ve 2008/10-254 Esas ve 2008/266 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda; maddi tazminat alacağının tespitinde davacılara kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değerlerinin rücuya kabil kısmının, hükme esas alınan 25.11.2015 havale tarihli hesap raporunda davacı ... için belirtilen 171236,92 TL, davacı ... için tespit edilen 38108,43 TL ve davacı ... için belirtilen 50415,50 TL tazminat alacağından ayrı ayrı tenzili gerekirken; hesaplanan zararlardan davacılara bağlanan ilk peşin değerli gelir tutarlarının rücuya kabil kısmı tenzil edilmeden karar verilmesi hatalı olmuştur.
4-İş Kazası tarihinde yürürlükte bulunan 4925 sayılı Kanunun 19/son maddesi ve Zorunlu Karayolu Taşımacılık Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları"nın B.8. maddeleri hükümlerine göre, meydana gelen zarar öncelikle taşımacının sorumluluk sigortasından karşılanır. Ancak, bu sigortanın hiç yapılmamış olması, yapılmış fakat geçersiz hale gelmiş olması, süresinin bitmiş olması veya meydana gelen zararın bu sigorta teminatlarının üzerinde bulunması halinde teminatların üzerinde kalan kısmı için, sırasıyla zorunlu mali sorumluluk sigortasına ve varsa ihtiyari mali sorumluluk sigortasına başvurulur. Bahse konu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, yasa koyucu, yolcuların uğradığı bedeni zararlar bakımından taşıma yapan aracın zorunlu karayolu taşımacılık sigortacısı, trafik sigortacısı ve varsa ihtiyari mali sorumluluk sigortacısı bakımından müştereken ve müteselsilen bir sorumluluk öngörmemiş, sıralı bir sorumluluk düzenlemiştir. Bu durum karşısında, somut olayda hüküm altına alınacak maddi tazminatlar toplamının ... Sigorta A.Ş.’ne ait zorunlu mali mesuliyet sigorta poliçesi teminat sınırı içerisinde kalıp kalmadığı irdelenerek ... Sigorta A.Ş.’nin ihtiyari sigortacı olduğu gözetilmek sureti ile hükmedilecek maddi tazminat miktarlarının sigorta poliçesi kapsamında bulunup bulunmadığının hükümde değerlendirilmemesi doğru görülmemiştir.Mahkemece yapılacak iş, davacılar lehine hüküm altına alınacak maddi tazminat istemlerinin Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası teminat sınırı içerisinde kalıp kalmadığının araştırılarak neticesine göre ihtiyari sigortacı ... Sigorta A.Ş.’nin maddi tazminat yönünden sorumluluğu hakkında bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde, temyiz eden taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan ..., ...Sigorta A.Ş, ...ve ..."na iadesine, 11/06/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.