Esas No: 2018/6892
Karar No: 2019/4557
Karar Tarihi: 20.06.2019
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/6892 Esas 2019/4557 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 28. Hukuk Dairesi
Davacılar vekili dava dilekçesinde özet olarak; müvekkillerinin eşi ve babaları olan ...’ün tır şoförü olarak aylık 1.000,00 TL maaş aldığı, hasta haliyle yolculuğa gönderilmesi nedeniyle 30/03/2013 tarihinde kaza meydana geldiği, ...’ün kazanın oluşumu nedeniyle kusursuz olduğunu belirterek davalıdan maddi ve manevi tazminat tahsilini talep ve dava etmiştir.
B)Davalı Cevabı;
Davalı vekili cevap dilekçelerinde özet olarak; müvekkilinin hiçbir kusurunun olmadığı, merhumun kalp krizi geçirmek suretiyle vefat ettiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
“...DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE;
1-DAVACI ... YÖNÜNDEN;
-Maddi tazminat olarak; 83,002,83 TL" nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine.
-Manevi tazminat olarak; 25.000 TL " nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine. Fazlaya ilişkin 75.000 TL manevi tazminat isteminin reddine.
2-DAVACI ... YÖNÜNDEN;
-Maddi tazminat olarak; 173,04 TL" nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine. 826,96 TL talebin reddine.
-Manevi tazminat olarak; 15.000 TL " nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine. Fazlaya ilişkin 35.000 TL manevi tazminat isteminin reddine.
3-DAVACI ... YÖNÜNDEN;
-Maddi tazminat olarak; 1.000 TL talebin feragat nedeni ile reddine.
-Manevi tazminat olarak; 15.000 TL " nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine. Fazlaya ilişkin 35.000 TL manevi tazminat isteminin reddine.
4-DAVACI ... YÖNÜNDEN;
-Maddi tazminat olarak; 1.000 TL talebin feragat nedeni ile reddine.
-Manevi tazminat olarak; 15.000 TL " nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine. Fazlaya ilişkin 35.000 TL manevi tazminat isteminin reddine...”
GEREKÇE
“...Mahkememizce dosya üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu; bilirkişiler ..., tarafından düzenlenen 22/01/2016 havale tarihli bilirkişi raporu ile olayın 5510 sayılı yasanın 13. maddesi gereğince iş kazası olduğu, olayda işveren ... A.Ş" nin kusurunun bulunmadığı, hayatını kaybeden ..." ün kusurunun bulunmadığı, olayın önlenemez bir olay olduğu, yönünde tespitlerde bulunulduğu anlaşılmıştır.
Bilirkişi raporunun birer örneği taraflara usulüne uygun tebliğ edilmiş, davalı vekilinin rapora itirazı üzerine Mahkememizce dosya üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu, bilirkişiler ... tarafından düzenlenen 07/06/2016 havale tarihli bilirkişi raporu ile kazalı işçinin kazanın oluşumunda kusurunun olmadığı, davalı işverenliğinin kazanın oluşumunda kusurunun olmadığı, olayda % 100 oranında kaçınılmazlık olduğu yönünde tespitte bulunulduğu anlaşılmıştır.
Davacılar murisinin kusur oranına göre hesap bilirkişisi ... tarafından düzenlenen 05/10/2016 havale tarihli dosya kapsamına uygun, denetime elverişli bilirkişi raporu ile; olayın %100 kaçınılmazlık ile meydana geldiği anlaşılmakla Yargıtay uygulamaları gereği takdiren davalı işverenin %60 oranında sorumluluğu yönünde yapılan hesaplama ile davacı ..." ün maddi zararının 83.002,83 TL, davacılardan ... " ün maddi zararının 173,04 TL olarak hesaplandığı anlaşılmakla maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davacı vekili 15/11/2016 tarihli duruşmada: "Dava dilekçesinde maddi tazminat talebimizi 5.000 TL olarak belirtmiş isek de; davacılar ... ve ... için 1.000 TL maddi tazminat taleplerimizden feragat ediyoruz, dava itibari ile ... için 1.000 TL, ... için ise 2000 TL olan maddi tazminat taleplerimiz hususunda, ıslah dilekçemiz doğrultusunda, davanın kabulüne karar verilsin" şeklinde beyanda bulunduğu, davacı ... ile davacı ... yönünden maddi tazminat talepleri yönünden davalarından feragat ettiklerini beyan etmiştir.
Davacılar murisinin kusur oranı, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, dosyada bulunan tüm bilgi ve belgeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde; TBK: 50, 52, 58 ve TMK. nun 4. maddesinde düzenlenen hakkaniyet ilkesi dikkate alınarak, iş kazasının meydana geldiği tarihten davanın açıldığı tarihe kadar geçen süre, davacılar murisinin kazadaki kusur oranı, kaçınılmazlık faktörü bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacıların olay nedeni ile duyduğu manevi acıya karşılık, davacılardan ... yönünden 25.000 TL manevi tazminat, davacı ... yönünden 15.000 TL, davacı ... yönünden 15.000 TL, davacı ... yönünden, 15.000 TL, nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki hüküm kurulmuştur...”
D)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı ve Gerekçesi;
“..A-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE,
Davalı vekilinin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
B-... 3.İŞ İŞ MAHKEMESİ’nin 15.11.2016 tarih ve 2013/822 Esas, 2016/786 Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
C-DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE;
1-DAVACI ... YÖNÜNDEN;
-Maddi tazminat olarak; 83,002,83 TL" nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine.
-Manevi tazminat olarak; 40.000,00 TL " nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine. Fazlaya ilişkin 60.000,00 TL manevi tazminat isteminin reddine.
2-DAVACI ... YÖNÜNDEN;
-Maddi tazminat olarak; 173,04 TL" nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine. 826,96 TL talebin reddine.
-Manevi tazminat olarak; 20.000,00 TL " nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine. Fazlaya ilişkin 30.000,00 TL manevi tazminat isteminin reddine.
3-DAVACI ... YÖNÜNDEN;
-Maddi tazminat olarak; 1.000,00 TL talebin feragat nedeni ile reddine.
-Manevi tazminat olarak; 20.000,00 TL " nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine. Fazlaya ilişkin 30.000,00 TL manevi tazminat isteminin reddine.
4-DAVACI ... YÖNÜNDEN;
-Maddi tazminat olarak; 1.000,00 TL talebin feragat nedeni ile reddine.
-Manevi tazminat olarak; 20.000,00 TL " nin olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine. Fazlaya ilişkin 30.000,00 TL manevi tazminat isteminin reddine,.. ”
GEREKÇE
“ ..Bu ilkeler gözetildiğinde, davacılardan ... yararına 25.000 TL., davacı ... yararına 15.000 TL., davacı ... yararına 15.000 TL. ve davacı ... yararına 15.000 TL. olarak hükmedilen manevi tazminatların bir miktar az olduğu anlaşılmıştır.Davacılardan ... yararına 40.000 TL., davacı ... yararına 20.000 TL., davacı ... yararına 20.000 TL. ve davacı ... yararına 20.000 TL. manevi tazminata hükmedilmesi dosya içeriğine daha uygun olacaktır.Bu husus Dairemizce oluşturulan hükümde düzeltilmiştir.
İstinaf yoluna başvuran davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebeplerinin incelenmesi:
1-Davalı vekili özetle “Mahkemece şirkete atfedilen kusur oranı ağırdır.Kabul anlamına gelmemek kaydıyla kusursuz sorumluluk gereği en fazla %20 kusur atfedilmeliydi.”iddiasındadır.
...Hükme esas alınan hesap raporu ile anılan ilkeler gözetilmiş ve mahkemece de hüküm altına alınmış olmakla kusur oranlarının belirlenmesinde usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Aksine itirazlara katılmak mümkün olamamıştır.
2-Davalı vekili özetle “Dava ... Sigorta A.Ş. ve ....ye ihbar edilmiştir.Anılan sigorta şirketleri tarafından davacılara ödeme yapılıp yapılmadığı araştırılmamıştır.Ödeme yapıldıysa mahsubu gerekir.” iddiasındadır.
Kural olarak tazminat alacaklısına yapılmış ifa amacını taşıyan ödemelerin bu miktar ile sınırlı olmak üzere bağlayıcılığı asıldır. Bu noktada işverenlikçe yapılan Karayolları ... Sigortası ve Kasko poliçesi dahil olmak üzere varsa diğer sorumlularca yapılan ifa amaçlı ödemelerin hesaplanan maddi zarardan indirilmesi gerekir. İnceleme konusu davada da davalı işverenliğin anılan sigortaları yaptırdığı hususunda tartışma bulunmamakla ... Sigorta A.Ş. ve .... tarafından davacılara yapılan ödeme olup olmadığı araştırılmadan neticeye varılması hatalı olmuştur.
Dairemizce her iki sigorta şirketine davacılara ödeme yapılıp yapılmadığı konusunda yazı yazılmış,her iki sigorta şirketinden gelen cevapta herhangi bir ödeme yapılmadığı bildirilmiştir.Ödeme yapılmadığı için mahsup edilmesi gereken miktar da bulunmamaktadır.
3-Davalı vekili özetle “Bilirkişi raporu hatalı düzenlenmiştir.Eş için yıllık kazancın yarısı değil ¼ ü üzerinden hesaplama yapılmalıdır.Ayrıca kaçınılmazlık ilkesi uygulanacaksa dahi ... değeri % 60 kabul oranında değil, tam olarak düşülmelidir.” iddiasındadır.
...Kaçınılmazlık ilkesine dair yukarıdaki açıklamalar da gözetildiğinde hükme esas alınan hesap raporu ile belirtilen ilkeler gözetilmiş ve mahkemece de hüküm altına alınmış olmakla aksine itirazlar yerinde görülmemiştir.
4-Davalı vekili özetle “Dava dilekçesinde beher davacı için belirlenmiş net miktarlar yoktur.Bu durum düzeltilmemiştir.Islah dilekçesi usule aykırı olmuştur zira hangi davacı için, ne kadar bedelle tazminat talep edildiği belirtilmediğinden olmayanın ıslahı mümkün değildir.” iddiasındadır.
Dava dilekçesinin incelenmesinde davacılar için 5.000,00 TL.maddi tazminat ve 250.000,00 TL.manevi tazminat talep edildiği açıkça gözükmektedir.
Islahla artırılan maddi tazminat yönünden;davalıya gönderilen Beyoğlu 10.Noterliğinin 32912 yevmiye sayılı,22.11.2013 tarihli ihtarnamesiyle talep edilen alacakların bu kez dava edildiği ve davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı ifade edilmiştir.
Anılan ihtarnamenin incelenmesinde davacıların her biri için talep edilen maddi tazminat miktarlarının açıkça ve miktar olarak zikredildiği görülmüştür.Esasen dava dilekçesinde davacıların her biri için talep edilen maddi tazminat miktarı dilekçede miktar olarak açıkça yer almıyor ise de ihtarnameye atıfta bulunulduğu için dava dilekçesiyle talep edilen miktarların hangi davacıya kaç TL. isabet ettiği , ihtarname ve dava dilekçesindeki miktarların oranlanması sonucu anlaşılabilir niteliktedir.Dava dilekçesinde beher davacı için belirlenmiş net miktarların yer almayışı elbette bir eksiklik ise de anılan gerekçelerle Dairemizce usule aykırılık olarak kabul edilmemiştir.
5-Davalı vekili özetle “Yoğun alkol ve sigara tüketimi olan davacının tazminatın pasif döneme tekabül eden kısmında çalışması fiilen mümkün olamaz.Hastalıklara ve maluliyete maruz kalacağı ihtimal dahilindedir.Maddi tazminat taleplerinin reddi gerekir.” iddiasındadır.
...Hükme esas alınan bilirkişi raporunda yukarıda açıklanan ilkeler ışığında davacının aktif ve pasif dönem zararının Yargıtay uygulamasına göre ve denetime uygun şekilde hesaplandığı anlaşılmakla bu yönde de usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir.
6-Davalı vekili özetle “Davacılar için hükmedilen manevi tazminat tutarları fahiştir.” iddiasındadır.
Yukarıda istinaf yoluna başvuran davacılar vekili tarafından ileri sürülen istinaf sebeplerinin incelenmesi başlığında bu husus incelenmiştir.Tekerrür oluşmaması açısından o bölüme atıfta bulunulmakla yetinilmiştir.
Kararın icrasının istinaf inceleme sonucuna kadar ertelenmesi gerekir talebi vardır. Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde tehiri icra talebinde bulunmuş ise de dosyada icra takibine yönelik belge ve yatırılan teminat gözükmediğinden bu konuda karar verilmesine gerek bulunmamaktadır.
Kararın icrasının istinaf inceleme sonucuna kadar ertelenmesi gerekir talebi vardır. Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde tehiri icra talebinde bulunmuş ise de dosyada icra takibine yönelik belge ve yatırılan teminat gözükmediğinden bu konuda karar verilmesine gerek bulunmamaktadır...”
E) Davalının Özetle Temyiz Nedenleri;
Tüm tedbirlerin alındığı, şirketin olayda kusursuz olduğu,
Vefat edenin aşırı derecede sigara ve alkol kullandığı, asli ve tam kusurlu olduğu, illiyet bağının şirket yönünden kesildiği,
Müteveffanın kazadan bir hafta önce rahatsızlandığı, ancak sağlık kuruluşlarına gitmediği,
Şirkete atfedilen kusur oranının ağır olduğu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla kusursuz sorumluluk gereği en fazla % 10 - % 20 kusur atfedilmesi gerektiği,
Eş için yıllık kazancın yarısı değil ¼ ü üzerinden hesaplama yapılması, ayrıca kaçınılmazlık ilkesi uygulanacaksa dahi ... değerinin % 60 kabul oranında değil, tam olarak düşülmesi gerektiği,
Dava dilekçesinde beher davacı için belirlenmiş net miktarlar olmadığı,
Yoğun alkol ve sigara tüketimi olan davacının tazminatın pasif döneme tekabül eden kısmında çalışması fiilen mümkün olmadığı, maddi tazminat taleplerinin reddi gerektiği,
Davacılar için hükmedilen manevi tazminat tutarlarının fahiş olduğunu belirtilerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması talep edilmiştir.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
Dava, iş kazası nedeniyle vefat eden sigortalının eş ve çocuklarının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince; davacı eş ...’a 83002,83 TL maddi tazminat ile 25.000 TL manevi tazminatın; davacı çocuk ...’a 173,04 TL maddi tazminat ile 15.000 TL manevi tazminatın; davacı çocuk ... ve ...’a ise 15000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak ayrı ayrı davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin ise reddine karar verildiği; bu kararın davacılar ile davalı vekillerince istinaf yoluna götürüldüğü, ... Bölge Adliye Mahkemesi 28.Hukuk Dairesince verilen karar ile davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile davacı eş ...’a 83002,83 TL maddi tazminat ile 40.000 TL manevi tazminatın; davacı çocuk ...’a 173,04 TL maddi tazminat ile 20.000 TL manevi tazminatın; davacı çocuk ... ve ...’a ise 20000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 30/03/2013 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak ayrı ayrı davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin ise reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; tır şoförü olan müteveffanın 30/03/2013 tarihinde, taşıma sırasında kalp krizi geçirerek vefat ettiği, Mahkemece 06/06/2016 tarihli heyet raporu doğrultusunda olayda % 100 oranında kaçınılmazlık bulunduğu kanaati ile bu kapsamda düzenlenen hesap raporuna göre karar verildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, meydana gelen iş kazasında sorumluluğun tespiti noktasında toplanmaktadır.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makinalaşmanın artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
Anayasanın 17. maddesinde; "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz." hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; "İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.
İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur." hükmü düzenlenmiştir.
Yasa koyucu 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığını 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında düzenlemiştir.
Anılan fıkrada "İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli olan her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür." hükmü yer almaktadır.
Bu fıkraya göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür.
Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanununun "İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre "İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler."
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. Işverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
Nitekim, günümüzde gelişen sanayi ve teknoloji karşısında yukarıda açıklanan hükümler yeterli görülmemiş, insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin, iş yerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanununun 77. maddesinin açık buyruğu iken, İş Kanununun 77. ve devamı bir kısım maddeler 30/06/2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış olup, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümlülüğünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesine göre;
(1) İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup, bu çerçevede;
a) Mesleki risklerin önlenmesi eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b) İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c) Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç) Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğu göz önüne alır.
d) Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır.
(2) İşyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınması, işverenin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz.
(3) Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği alanındaki yükümlülükleri, işverenin sorumluluklarını etkilemez.
(4) İşveren , iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin maliyetini çalışanlara yansıtamaz.
Aynı kanunun " Risklerden Korunma İlkeleri " kenar başlıklı 5.maddesine göre;
(1) İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler gözönünde bulundurulur.
a)Risklerden kaçınmak.
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek.
c) Risklerde kaynağında mücadele etmek.
ç) İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı çalışma şekli ve üretim metodlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek.
d) Teknik gelişmelere uyum sağlamak.
e) Tehlikeli olanı tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek.
f) Teknoloji, iş organizasyonu, çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek.
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek.
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek.
Yine 6331 sayılı Kanun " Risk Değerlendirmesi; Kontrol, Ölçüm ve Araştırma" karar başlıklı 10. maddesinde şu hüküm düzenlenmiştir.
(1) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden risk değerlendirmesi yapmak veya yaptırmakla yükümlüdür. Risk değerlendirmesi yapılırken aşağıdaki hususlar dikkate alınır.
a) Belirli risklerden etkilenecek çalışanların durumu,
b) Kullanılacak iş ekipmanı ile kimyasal madde ve müstahzarların seçimi,
c) İşyerinin tertip ve düzeni,
ç) Genç, yaşlı, engelli, gebe veya emziren çalışanlar gibi özel politika gerektiren gruplar ile kadın çalışanların durumu,
2) İşveren, yapılacak risk değerlendirmesi sonucu alınacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri ile kullanılması gereken koruyucu donanım veya ekipmanı belirler.
(3) İşyerinde uygulanacak iş sağlığı ve güvenliği tedbirleri, çalışma şekilleri ve üretim yöntemleri, çalışanların sağlık ve güvenlik yönünden korunma düzeyini yükseltecek ve işyerinin idari yapılanmasının her kademesinde uygulanabilir nitelikte olmalıdır.
(4) İşveren, iş sağlığı ve güvenliği yönünden çalışma ortamına ve çalışanların bu ortamda maruz kaldığı risklerin belirlenmesine yönelik gerekli kontrol, ölçüm, inceleme ve araştırmaların yapılmasını sağlar.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğünün çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, " Çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı bir takım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5.maddede işverenin anılan yükümlülüklerle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10. maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir. (HGK . 09/10/2013 tarih, 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar )
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu işverenlerin yükümlülüklerini belirlerken aynı zamanda çalışanların da yükümlülüklerini belirlemiştir.
Kanunun 19. Maddesine göre;
(1) Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda, kendilerinin ve hareketlerinden veya yaptıkları işten etkilenen diğer çalışanların sağlık ve güvenliklerini tehlikeye düşünmemekle yükümlüdür.
(2) Çalışanların, işveren tarafından verilen eğitim talimatları doğrultusunda yükümlülükleri şunlardır.
a) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tehlikeli madde, taşıma ekipmanı ve diğer üretim araçlarını kurallara uygun şekilde kullanmak, bunların güvenlik donanımlarını doğru olarak kullanmak, keyfi olarak çıkarmamak ve değiştirmemek.
b) Kendilerine sağlanan kişisel koruyucu donanımı doğru kullanmak ve korumak.
c) İşyerindeki makine, cihaz, araç, gereç, tesis ve binalarda sağlık ve güvenlik yönünden ciddi ve yakın bir tehlike ile karşılaştıklarında ve koruma tedbirlerinde bir eksiklik gördüklerinde, işverene veya çalışan temsilcisine derhal haber vermek,
ç) Teftişe yetkili makam tarafından işyerinde tespit edilen noksanlık ve mevzuata aykırılıkların giderilmesi konusunda, işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
d) Kendi görev alanında iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için işveren ve çalışan temsilcisi ile işbirliği yapmak.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 37. maddesiyle 4857 sayılı Kanunun 2. maddesinin dördüncü fıkrası, 63. maddesinin dördüncü fıkrası, 69, maddesinin dördüncü, beşinci ve altınca fıkraları, 77,78,79,80,81,83,84,85,86,87,88,89,95,105 ve geçici 2. maddeleri yürürlükten kaldırılmış, 4857 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan " İş Sağlığı ve güvenliği hükümleri saklı kalmak üzere" ifadesi ile 98. maddesinin birinci fıkrasında yer alan " 85. madde kapsamındaki işyerlerinde ise çalıştırılan her işçi için bin Yeni Türk Lirası" ifadesi metinden çıkartılmıştır.
Yine 6331 sayılı Kanunun "Atıflar " kenar başlığını taşıyan geçici 1. maddesinde "(1) Diğer mevzuatta iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak 4857 sayılı Kanuna yapılan atıflar bu kanuna yapılmış sayılır" hükmü düzenlenmiştir.
Yukarıda yapılan bu açıklamalardan sonra 818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 417. maddesinin 2. fıkrasında; "İşveren, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü" olacağı belirtilerek, İş Kanununun 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasında; "İşverenin yukarıdaki hükümler dahil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi" olduğu hükme bağlanmak suretiyle, hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.
4857 sayılı İş Kanununun 77. ve devamı maddelerini yürürlükten kaldıran 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 4. ve 5. maddelerde işverenin yükümlülüklerini, 19. maddede de çalışanların yükümlülüklerinin çağdaş anlaşıyla daha ayrıntılı ve somut olarak ortaya koymuş ve kusur sorumluluğunun sınırlarını kusursuz sorumluluğun sınırlarına yaklaştırmıştır.
6331 sayılı Kanunun 4. ve 5. maddeleri ile buna uygun olarak çıkarılan iş sağlığı ve güvenliği yönetmelikleri hükümleri işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan tenik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.
Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Ancak Türk Borçlar Kanununun 417/2. maddesi, Anayasa ve 6331 sayılı Kanun hükümleri objektifleştirilmiş kusur sorumluluğu ilkesi gereğince işverenin sorumluluğunu oldukça genişletmiştir.
Öte yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Tüm yukarıda açıklananlar doğrultusunda, bir iş kazasında somut olaya 4857 sayılı Kanunun 77 ve devamı maddeleri veya 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun ilgili madde hükümlerinin hangisinin uygulanacağı bakımından 6331 sayılı Kanunun yürürlük hükümlerinin incelenmesi gerekmektedir.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu TBMM"de 20/06/2012 tarihinde kabul edilmiş ve 28339 sayılı Resmi Gazetede 30/06/2012 tarihinde yayımlanmıştır.
Yasanın "Yürürlük " kenar başlıklı 38. Maddesine göre;
(1) Bu Kanunun :
a) (Değişik: 12/07/2013-6495/56 md) 6 ve 7. maddeleri;
1)4857 sayılı İş Kanununun mülga 81. maddesi kapsamında çalışanlar hariç kamu kurumları ile 50" den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 01/07/2016 tarihinde,
2) 50"den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 01/01/2014 tarihinde,
3) Diğer işyerleri için yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra,
b) 9,31,33,34,35,36 ve 38. maddeleri ile geçici 4, geçici 5, geçici 6, geçici 7 ve geçici 8. maddeleri yayımı tarihinde,
c) Diğer maddeleri yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra yürürlüğe girer.
6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun Tehlikeli Sınıfın Belirlenmesi" kenar başlıklı 9. maddesinde de;
"(1) İşyeri tehlike sınıfları; 31/05/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunun 83. maddesine göre belirlenen kısa vadeli sigorta kolları prim tarifesi de dikkate alınarak, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürünün Başkanlığında ilgili taraflarca oluşturulan komisyonun görüşleri doğrultusunda, Bakanlıkça çıkarılacak tebliğ ile tespit edilir.
(2) İşyeri tehlike sınıflarının tespitinde o işyerinde yapılan asıl iş dikkate alınır. "
Ancak 5510 sayılı Kanunun 83. maddesi 10/01/2013 tarih ve 6385 sayılı Kanunun 10. maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır.
Öte yandan 6331 sayılı Kanunun 9. maddesine dayanılarak ve 26/12/2012 günlü 28509 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliği yürürlüğe girmiştir.
Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren İş Sağlığı ve Güvenliğine ilişkin İşyeri Tehlike Sınıfları Tebliğinin 1. maddesine göre, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 9. maddesi uyarınca işyerlerinin iş sağlığı ve güvenliği açısından yer aldığı tehlike sınıfları Ek 1 de yer alan İşyeri Tehlike Sınıfları Listesinde belirtilmiştir.
Tebliğin 2. maddesinde;
"(1) Tehlike sınıfının tespitinde bir işyerinde yürütülen asıl işin tehlike sınıfı dikkate alınır.
(2) İşveren asıl iş faaliyet değişikliğini en geç bir ay içersinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bildirir.
(3) Asıl işin tayininde tereddüde düşülmesi halinde işyerinin kuruluş amacına bakılır. İş yerinde birden fazla asıl iş tanımına uygun faaliyetin yürütülmesi halinde, bu işlerden tehlike sınıfı yüksek olan iş esas alınır. 6331 sayılı Kanunun işyeri tanımına giren işyerlerinde yapılan asıl işin yanında veya devamı niteliğinde faaliyet alanının genişletilmesi halinde o işyerinde bu fıkrada esas alınan kurala göre belirlenir," hükmü düzenlenmiştir.
Bu açıklamalara göre hakim önüne gelen bir uyuşmazlıkta hangi kanun maddesini uygulayacağı sorununu, zaman yönünden yürürlük hukuk kuralları gereğince çözümlemelidir.
"Zaman yönünden yürürlük hukukunda genel ilke şöyle ifade edilebilir.
1)Her kanun yürürlük tarihinden itibaren yürürlükten kalkıncaya kadar, yürürlük dönemindeki ilişki işlem ve olgulara uygulanır. Eski kanun döneminde kurulmuş ve gerçekleşmiş
ilişki, işlem ve olguların kendi yürürlük tarihinden sonra doğan sonuçları da kural olarak bu kapsamdadır.
2) Eski kanun döneminde gerçekleşmiş ve kurulmuş ilişki, işlem ve olgular ile bunların yine eski kanunun yürürlük döneminde doğan sonuçlarına tekrar dönülerek bunlar tartışılmaz. Çünkü birinci ilke gereğince bunlarda Eski Kanuna tabi olmuştur.
3) Ancak: sözleşme serbestisi alanına giren ilişkilerde, yeni Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra doğan sözleşme sonuçlarına da eski Kanunun, sözleşmede açıkca gönderme yapılmış veya sözleşmenin örtülü içeriğine -güven kuramına göre- dahil sayılan kuralları artık kanun kuralı olarak değil de sözleşme kuralı olarak uygulanmaka devam eder meğerki bu " Eski Kanundan İktibas edilen sözleşme kuralları", yeni Kanunun emredici, aksine sözleşme yapılamayacak olan kurallarına aykırı olsun. Bu ihtimalde artık bu kurallar, sözleşme kuralı kılığında ortaya çıksalar dahi, sözleşme kurallarının emredici kuralları bertaraf edemeyeceği genel kuralı gereğince uygulanamazlar ve yeni Kanunun kuralları gözönünde tutularak sözleşmenin "uyarlanması" veya "tamamlanması" gerekir.
Belirtilen bu genel ilkeler; "Özel hukuk alanında da uygulanacak genel ilkelerdir" (Hatemi-İntikal (Geçiş) Dönemi Hukuku-Zaman Yönünden Yürürlük Hukuku-Aralık 2004-...-Sayfa 24 vd. )
"Yasalar 22/05/1928 tarihli ve 1322 sayılı eski bir özel yasa uyarınca, yayımlandıkları Resmi Gazetede belirtilen günde, eğer böyle bir gün belirtilmemişse, Resmi Gazetede yayımlandıkları günü izleyen kırkbeşinci günde yürürlüğe girerler.
Eğer Yasa, yürürlüğü süreye bağlanmış "süreli" (periyodik) bir yasaysa, bu sürenin dolmasıyla kendiliğinden yürürlükten kalkar. Böylesine özel bir yürürlük süresinin öngörülmediği durumlarda ise yasa, ancak başka bir yasayla açıkça ya da üstü örtülü (zımni) bir biçimde yürürlükten kaldırılabilir.
Belirli bir yasa (kuralı) yürürlükteyken aynı konuda yeni bir yasa (kuralı) yürürlüğe sokulursa, genelde, yeninin eskiyi "zımnen ilga " ettiği ( yürürlükten kaldırdığı) kabul edilir. Bazen her iki yasada pekala bir arada yaşamlarını sürdürebilirler. Bu gibi durumlarda kurallar arasında öncelik ve birliktelik ilişkisi kuralların amacını göz önünde bulunduran duyarlı bir değer yargıyla saptanır.
Yasayı Anayasa Mahkemesi de yürürlükten kaldırabilir. Kural olarak Anayasaya aykırılığı saptanmış kural, iptal kararının Resmi Gazetede yayımlandığı gün yürürlükten kalkmış olur. Ama Anayasa Mahkemesinin geçici (intibakı) kolaylaştırmak için bir yılı aşmamak üzere daha geç bir iptal gününü öngörmesi de olanaklıdır. (Anayasa M.153/III)
Bir yasanın, resmen yürürlükten kaldırılmadığı halde, anlamını ve işlevini yitirdiği için "fiilen metruk" (caput mortuum) sayılması da olanaklıdır.
Yasa kurallarının zamansal yürürlüğünden söz edilince akla gelen asıl önemli sorun şudur: Acaba yeni bir yasa yürürlüğe girdiğinde eski yasanın yürürlüğü sırasında oluşup tamamlanmış olan olguların ve etkileri süre gelen olguların durumu ne olacaktır.
Bu sorun "yasaların geçmişe etkisi" ve "derhal yürürlüğü" sorunu diye bilinir.
Kural olarak, yeni yasa geçmişte oluşmuş hukuksal olgulara, sona ermiş hukuksal etkilere ilişmez.
Avusturya MK (...) § 5 kuralı bu bakımdan çok açıktır, "Yasalar geçmişe etkili olamazlar, yürürlüğe girdiği tarihten önce oluşmuş eylemlere ve evvelce edinilmiş haklara ilişmezler."
Dar ve teknik anlamda geçmişe yürümezlik kuralı (retroaktivite yasağı) olarak bilinen bu kural yurttaşların korunmayı hak etmiş güvenlerinin korunması gerektiğinin, genel ve soyut bir deyimle hukuksal güvenlik isteminin ve son aşamada anayasal hukuk devleti ilkesinin bir ürünüdür." (...-Hukukta Yöntem-... 2015-Sayfa 150 vd)
Somut olayda, iş kazasının meydana geliş şekli dikkate alındığında % 100 kaçınılmazlık olduğu belirtilen kusur raporunun kabulü hatalıdır. Bu kapsamda kusura ilişkin rapor oluşa uygun olmadığı gibi uygulanması gereken yasa açısından da kaza irdelenmemiştir.
Tüm yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa maddeleri doğrultusunda, olay tarihine göre, meydana gelen iş kazasında öncelikle 4857 sayılı İş Kanununun 77. maddesi mi, yoksa 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun yürürlük maddelerinin mi göz önüne alınarak uygulanacağını açık olarak belirlemek gerekmektedir. Buna göre Mahkemece yapılacak iş, yürürlük hükümlerine göre 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu hükümleri uygulanacaksa; Kanunun 9. maddesinde açıklanan tebliğe ekli Ek 1 Listesine göre işyerinin tehlike sınıfının belirlenerek, işverenin yükümlülüklerini açıklayan 4,5 ve 10.maddeler ile çalışanların yükümlülüklerini açıklayan 19. madde hükümleri; aksi halde 4857 sayılı İş Kanununun 77 ve devamı madde hükümleri doğrultusunda, iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarından oluşan bilirkişi heyetince inceleme yaptırılarak, özellikle sigortalının kalp krizi sonucu vefat ettiği belirgin olduğundan işe girişinden itibaren temin edilebilen tüm tıbbi belgeler ile işyeri şahsi sicil dosyası ve varsa periyodik sağlık raporları celp edildikten sonra, çalışma koşullarının bünyesel nedenlerden dolayı kalp krizine etkisi olup olmadığı yönünde kardiyolog bilirkişinin de bulunduğu, konusunda uzman bilirkişi heyetinden yeniden kusur raporu alınarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve temyiz itirazlarının sair yönleri bu aşamada incelenmeksizin Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
G) SONUÇ: Temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine,
20.06.2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.