1. Hukuk Dairesi 2018/4286 E. , 2020/4161 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Davacı, ailesinin kabul etmediği biriyle evlendiğini, eşinin mirastan hak almaması için miras bırakanı ...’nin 356 parsel sayılı taşınmazdaki paylarını davalı kardeşi Münip’e devrettiğini, taşınmazın imar uygulamasına tabi tutularak 4254 ada 4 parselin oluştuğunu ve üzerinde yapılan binada altı adet bağımsız bölümün davalı ... adına tescil edildiğini, 5 ve 6 numaralı bağımsız bölümlerin ise vekil Münip tarafından vekalet görevi kötüye kullanılarak davalı kardeşleri ... ve ... adına tescil edildiğini, yine miras bırakan adına kayıtlı 3131 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 14 numaralı bağımsız bölüm ile 393, 405, 416 ve 424 parsel sayılı taşınmazların davalı ...’e devredildiğini, temliklerin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduklarını ileri sürerek tapu iptali ve tescil olmazsa tazminat isteğinde bulunmuştur.
Davalı ... ve ..., adlarına kayıtlı olan taşınmazların davacının miras bırakanı ... ile ilgisinin olmadığını, babalarından intikalen geldiklerini ve iddiaların doğru olmadığını, davalı ...; evveliyatında çekişmeli taşınmazların büyük kısmında paydaş olduğunu, sonradan ...’nin paylarını da bedel karşılığında satın aldığını, miras bırakanın mal kaçırma kastı ile hareket etmediğini belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, inançlı temlik iddiasının yazılı delille ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan ...’nin 06/12/2006 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak evlatlığı ve aynı zamanda yeğeni olan davacı ...’nin kaldığı, davacı ...’nin ise 1971 doğumlu olup 12/06/1995 tarihinde dava dışı eşi ile evlenip 12/10/1995’te boşandığı, davalı ...’in murisin erkek kardeşi, diğer davalı ... ve ...’in ise davacının kardeşleri oldukları, miras bırakanın 356 parsel sayılı taşınmazdaki 1, 3 ve 5 numaralı meskenlerdeki ¼ payını ve 3131 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 14 numaralı meskeni 16/06/1995 tarih 3621 yevmiye numaralı; 393,405,416 ve 424 parsel sayılı taşınmazlardaki 1/3 payını ise aynı tarih 3211 yevmiye numaralı resmi senetler ile davalı kardeşi Münip’e sattığı, 356 parsel sayılı taşınmazın imar uygulamasına tabi tutularak 4254 ada 4 parsel numarasını aldığı, üzerinde yapılan binada davalı ...’in payına isabet eden 1,2,3,4,7,9 ve 12 numaralı bağımsız bölümlerin üçüncü kişilere devrettiği, 356 parsel sayılı taşınmazda aynı zamanda davacının babasının da paydaş olduğu, ölümü ile bu payın mirasçılara intikal ettiği, kat irtifakı kurulduktan sonra 12/05/2006 tarih 8656 yevmiye numaralı satış senedi ile 5 numaralı bağımsız bölümün ...; 6 numaralı bağımsız bölümün ... adlarına tescil edildiğini anlaşılmaktadır.
Eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesi içeriği ve dosya kapsamındaki beyanlar birlikte değerlendirildiğinde, davacının; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil, bedel isteğinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki mahkemece, muris muvazaası üzerinde durulmadan hatalı hukuksal neden (inançlı işlem) takdir edilerek sonuca gidildiği anlaşılmıştır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Hal böyle olunca, taraf delillerinin toplanılması, daha önce dinlenen taraf tanıklarının muris muvazaası iddiası yönünden yeniden dinlenerek, yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmek suretiyle bir sonuca gidilmesi gerekirken davanın nitelendirilmesinde hataya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16/09/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.