Esas No: 2022/4760
Karar No: 2022/6371
Karar Tarihi: 12.09.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/4760 Esas 2022/6371 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2022/4760 E. , 2022/6371 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki hakem heyeti kararına itiraz davasının mahkemece yapılan yargılaması neticesinde davanın reddine dair kesin olarak verilen hükmün Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R
Davacı, Kızılcahamam’da otel işletmecisi olduğunu, otel dahilinde devre mülk bulunmadığını, devre mülk yönetiminin ayrı bir tüzel kişiliği bulunduğunu, hakem heyetine sunulan dilekçe ile bu hususun anlatılmasına rağmen hiç bir değerlendirme yapılmaksızın husumet tarafının davacı şirket olarak kabul görmesi ve karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davalı tarafın tüketici olmadığını, davalının devre mülk maliki olduğunu, Kat Mülkiyeti Kanunu hükümlerine göre yıldat ödemekle yükümlü olduğunu, yıldat borcunun gayrimenkulün aynından kaynaklanan bir borç olduğunu, malikin kullanmasa dahi aidat-yıldat giderlerini ödemekle yükümlü olduğunu, hakem heyetince davalının talebinin kabulü ile şirketten almadığı hizmetin karşılığında ödemek zorunda kalacağı 947,00-TL yıldat bedelinin iptaline karar verildiğini, kararın haksız ve mesnetsiz olduğunu, hakem heyeti tarafından gerekli inceleme yapılmaksızın şirket aleyhine usul ve yasaya aykırı bir şekilde karar alındığını beyan ederek, Kahramankazan İlçe Tüketici Hakem Heyetinin 09/04/2021 tarih ve 023820210000176 sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, ... Hotel bünyesinde devre mülk sahibi olduğunu, 15 gün devre tatil kullanım hakkını salgın sebebi ile kullanamadığını, hizmetten yararlanmaması sebebi ile hakem heyetine başvuru yaptığını, hakem heyetinin talebinin kabulüne karar verdiğini, davalının husumet itirazının yerinde olmadığını, ... Hotel'in devre mülkte tapu sahibi olduğunu, aynı kullanım alanı içinde olan tesiste kendisi tarafından otel ve devre mülk işletmesinin ayrı kişilerce yönetildiğini bilmesinin söz konusu olmadığını, devre mülk hakkından yararlanması sebebi ile tüketici olduğunun açık olduğunu, 2020 yılı döneminde devre mülkten hiç faydalanmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, dava konusu olan uyuşmazlığın 6502 sayılı Yasa kapsamında kaldığı, davalının ... otelinde devre mülk sahibi olduğu, bu otelde 15 gün devre tatil hakkının bulunduğu, davalının 2020 yılında pandemi nedeni ile devre tatil hakkını kullanmadığı, davacı tarafın dava konusu olan hakem heyeti kararında şikayet edilen ve hakkında karar verilen ... firması ile bu dosyada davacı olan şirket arasındaki hukuki bağlantıyı ispata ilişkin herhangi bir delil ibraz etmediği, davacının dava açma yetkisi bulunup bulunmadığının anlaşılamadığı, yıldat bedelinin tek taraflı olarak belirlendiği, yapılan zorunlu harcamalara ilişkin herhangi bir bilgi ve belge sunulmadığı, davalının devre mülkün hizmetlerinden yararlandığına ilişkin delil bulunmadığı, davalının tüketici hakem heyetine müracaatta haklı olduğu gerekçesiyle davanın reddine, karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 09/06/2022 tarihli yazısında; dava konusu devre mülke ilişkin olarak Kahramankazan İlçe Tüketici Hakem Heyetinin 09.04.2021 tarihli kararında satıcı/sağlayıcı ... Hotel ... firması tarafından 947,00 TL yıldat ve tadilat bedelinin iptaline karar verildiği göz önünde bulundurulduğunda, mahkemece yazılı şekilde karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Dava, devremülk sözleşmesinden kaynaklanan yıldat bedelinin iadesine dair verilen tüketici hakem heyeti kararının iptaline ilişkindir. Uyuşmazlık, davacıya tüketici hakem heyeti kararının iptalini istemede husumet düşüp düşmediği noktasında toplanmaktadır.
Husumet konusu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 187. maddesinde (HMK m. 116) yer alan ilk itirazlardan olmadığından davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Taraflarca ileri sürülmese dahi gerek mahkemece, gerekse Yargıtay’ca tarafların bu yönde bir savunmasının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden gözetilir.
Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine ( fiil ehliyetine ) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi ( dava hakkı ) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Bkz. Baki Kuru- Ramazan Arslan- Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 7. baskı, Ankara 1995, s. 231).
Bu nedenle davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani bir davada taraf olabilmek için, ya hakiki şahıs; ya da hükmi şahıs olmak gerekir. Zira taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder (Bkz. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. I-II, 7. Baskı, İstanbul 2000, s. 288 ).
Diğer taraftan, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkinin varlığı medeni usul hukukumuzda "sıfat" olarak tanımlanmaktadır ve bir davada taraf olarak gösterilen kişilerin o dava ile ilgili kimseler olması zorunludur. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olmasına karşın, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Sübjektif bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine ait olduğundan, anılan hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da hakkın sahibine aittir ve buna aktif husumet denilmektedir. Bir sübjektif hak kendisinden istenebilecek olan kişi ise, o hakka uymakla yükümlü olan kimsedir ve bu da pasif husumet (davalı sıfatı) olarak adlandırılmaktadır. Sübjektif hakkın sahibi olan kimse ile o hakka uymakla yükümlü bulunan kişinin kimler olduğunun saptanması, bir başka anlatımla davada davacı ve davalı sıfatlarının kimlere ait olduğu hususu, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin maddi hukuk sorunudur. Dava açan veya aleyhine dava açılan kişiler o davada davacı veya davalı olarak taraf sıfatına sahip değillerse, mahkemece dava konusu hakkın esası (var olup olmadığı) hakkında inceleme yapılmadan dava sıfat yokluğundan reddedilir. Taraf sıfatı (husumet) ve sıfat yokluğu, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itiraz niteliğindedir ve yargılamanın her aşamasında, isteme gerek kalmaksızın mahkemece kendiliğinden gözetilmesi zorunludur.
Somut olayda; tüketici hakem heyeti dosyasında şikayet edilen olarak ... firmasının gösterildiği, ancak parantez içerisinde davacı şirketin yazıldığı, söz konusu otelin işletmecisinin davacının olup olmadığı konusunda Ticaret Sicil Gazetesinden araştırılmadan ve husumet konusunda gerekli inceleme yapılmadan karar verildiği anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, yukarıda yer alan açıklamalara göre davacı olarak ... firmasının işleteni olup olmadığı hususu gerekli yerlerden araştırılarak husumet düşüp düşmediği değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 12.09.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.