Esas No: 2019/4887
Karar No: 2020/2190
Karar Tarihi: 11.06.2020
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2019/4887 Esas 2020/2190 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ:... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
K A R A R
A) Davacı İstemi:
Asıl davada davacı; 5510 sayılı Yasa"nın 56/2.fıkrası uyarınca boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeni ile ölüm aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptalini talep etmiştir
B) Davalı Cevabı:
Davalı vekili, davacının 5510 sayılı Kanun"un 56.maddesinin 2. Fıkrası çerçevesinde boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının tespit edilmesi üzerine yersiz ödenen aylıkların iadesi için talepte bulunulduğunu beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:İlk derece Mahkemesince; “ ....kurumca talep edilen alacağın sağlık giderlerine yönelik olan kısmı tespit edilerek, yersiz ödendiği ileri sürülen sağlık giderleri yönünden, 31.01.2012 tarihine kadar yapılan sağlık giderleri anılan kanunun geçici 45. Maddesi gereği talep edilemeyecektir. 31.01.2012 tarihinden sonra yapılan sağlık giderleri ise davacının 5510 sayılı kanun"un 60. Maddesinin ilgili bentleri gereğince genel sağlık sigortalısı sayıldığından ve 67. Madde kapsamında gelir testine tabi tutulmasıyla oluşacak ihtilafa konu dönemdeki prim borçlarının kurum tarafından tahsilinin mümkün olduğu gözönüne alındığında, belirtilen giderler genel sağlık sigortalısı sayılan hak sahibinden talep edilemeyecektir.Nitekim 8 Mart 2017 Tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 6824 Sayılı Torba yasada yapılan düzenleme ile Genel Sağlık Sigortası düzenlemesi ile Genel Sağlık Sigortası prim ücretleri tek fiyata düşerek 53,32 liraya indirilmiş olup, bir yıl içinde başvuru yapanların yüksek GSS prim ücretinden hesaplanıp ödenmemiş prim borçları hem yeni prim ücretine düşmesi hem de bu borçları yeniden yapılandırarak 12 taksit şeklinde ödenmesi imkanı getirilmiştir.” gerekçesiyle, “ Davacının davasının KABULÜNE,Davalı kurum tarafından 23/02/2016 tarihli borç bildirim belgesine göre davacının söz konusu borçtan sorumlu olmadığının TESPİTİ ile, yapılan 609911618-3/1044169 nolu yersiz ödemeye yönelik işlemin İPTALİNE; kesilen aylığın kesildiği tarihten itibaren yeniden bağlanmasına,” karar verilmiştir.İstinaf Başvurusu ; İstinaf kanun yoluna başvuran davalı SGK Başkanlığı vekili, Kurumun Sosyal Güvenlik Denetmen Yardımcısı tarafından düzenlenen raporda davacı ile boşandığı eşinin 01.10.2008 - 17.08.2012 tarihleri arasında fiilen birlikte yaşadıklarının tespit edildiğini, resmi yazılı belgelere göre hüküm kurulması gerekirken şahit beyanlarına göre hüküm kurulduğunu, davacı tanıklarının beyanlarının davanın kabulü için yeterli olmadığını beyanla, eksik inceleme ve araştırma neticesinde verilen usul ve yasaya aykırı ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
D) Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı :
Bölge Adliye Mahkemesince “... davacının boşandıktan sonra 22.07.2009 tarihinde ilk bildirdiği adresi olan, ... mah. ... sok. .../... adresinde no: 5 "de oturan ..."nın beyanına göre, 25 senedir bu adreste oturduğunu, 2010-2012 yılları arasında , mülkiyeti babasına ait 9 nolu dairede davacının eşi ve 2 kızıyla 2-3 yıldır birlikte ikamet ettiklerini beyan ettiği, davacının adres bilgilerine göre, nüfusa 30.11.2010 tarihinde beyan ettiği ... Mah. ... sok.../ ... adresinde 25.05.2015 tarihinde yapılan çevresel soruşturmada dinlenen tutanak tanığı ..."nın ise 2000 yılından beri bu adreste en üst kattaki daire 5 "te bir dönem ... Hanım ile eşi ... Bey"in çocukları ile birlikte ikamet ettiklerini, yaklaşık 4-5 yıl önce bu adreste ikamet ettikleri ve 1 yıldan fazla süreyle birlikte yaşadıklarını, hatta apartmana birikmiş 8 aylık aidat borçlarının bulunduğunu, hatta kendi eşinin bir ara davacı ... Hanım ile ... Bey"in babasından maaş alabilmek amacıyla boşandıklarını ancak evlilik dışı birlikte oturduklarını duyduğunu söylediğini beyan ettiği anlaşılmaktadır. Bu tutanak tanığının mahkemede de davalı tanığı sıfatıyla dinlenmiş, beyanını kısmen teyit ederek denetmene verdiği beyanlarını ve imzasını doğrulamıştır. Davacının boşanan eşi ..."nin de İlçe Nüfus Müdürlüğü"nün adres raporuna göre, davacının nüfusa 30.11.2010 tarihinde bildirdiği adres olan ... Mah. ... sok. ...// ... adresini 21.09.2011 tarihinde ikamet adresi olarak bildirdiği ve 04.06.2015 tarihine kadar bu adresin resmi bildirdiği adres olduğu ve bu 2 adreste de denetmen raporunda dinlenen tutanak tanıkları ve kamu tanığı sıfatına da haiz ... tarafından davacı ve boşandığı eşinin denetmen raporunda belirtilen 17.10.2008-19.09.2012 tarihleri arasında boşandıkları halde fiilen aynı çatı altında yaşadıklarının beyan edildiği, tanık anlatımları ve resmi belgelerle sabit olan birlikte yaşama olgusunu, aksinin ise davacı kanıtlarıyla ispatlanmadığı; ihbar eden sıfatındaki ..."in de hem denetmene verdiği beyan hem de yargılama sırasındaki ifadesiyle de davacı ve boşandığı eşinin denetmen raporunda belirtilen tarihlerde birlikte yaşadığı bilgisini verdiği anlaşılmakla mahkeme kararının sağlık giderlerine yönelik borç tahakkuk işleminin iptaline dair davanın kabulü hükmünün ve gerekçesinin usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesiyle
“ 1- Davalı SGK Başkanlığı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ... 12. İş Mahkemesi"nin, 16.01.2018 tarihli, 2016/135 E, 2018/7 K. sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 353/1-b.2 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Davanın Kısmen KABULÜNE,
3-Davalı kurumun davacıdan 23.02.2016 tarihli borç bildirim belgesi ile talep ettiği 1424,77 TL aylık gideri ve 1428,81TL faiz olmak üzere toplam 2852,58 TL"lik kısmının iptali ile ölüm aylığının yeniden bağlanmasına dair taleplerinin REDDİNE,
4-Davalı kurumun davacıdan 23.02.2016 tarihli borç bildirim belgesi ile talep ettiği 7565,15 TL sağlık gideri ve 4129,02 TL faiz olmak üzere toplam 11694,17 TL"lik kısmının iptali ile davacının borç bildirim belgesinde bu tutar nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, ” karar verilmiştir.
E) Temyiz:
Davacı vekili; “Davacı babasının vefatından önce boşanmıştır. Davacı bir dönem kızlarının yaşadığı sorunlar nedeniyle eşiyle görüşmek zorunda kalmıştır . BAM tarafından lehimize olan hiç bir delil dikkate alınmadan, iki tanığın -ki birisi husumetlidir- beyanına dayanılarak hüküm kurulmuştur.”gerekçeleriyle temyiz yoluna başvurulmuştur.
SGK vekili; “ Kurum işlemi yerindedir. Davanın reddine karar verilmesi gerekir. ” gerekçesiyle temyiz yoluna başvurmuştur.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
1- Temyiz kapsam ve nedenlerine göre davacının tüm temyiz itirazlarının reddine, davalı Kurumun temyiz itirazlarının kabulüne karar verilmiştir. 2- Dava; 5510 sayılı Yasa"nın 56/2.fıkrası uyarınca boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeni ile ölüm aylığının kesilmesine ilişkin davalı Kurum işleminin iptali istemine ilişkindir. Hüküm, davacı ve davalı Kurum vekilince temyiz edilmiştir. Davanın, yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada: “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenleme ile ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir. Anılan 56"ncı maddede, oldukça yalın olarak “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup, kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede boşanma amacına-saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken;eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin-samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma-irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki, boşanma tarihi itibarıyla gerçek-samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin-aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Gelirin-aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alım (istirdat) hakkının kapsamına ilişkin olarak; eylemli birlikte yaşama olgusunun gerçekleşme-başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibarıyla gelir-aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun-yersiz kabul edilmeli, ancak, söz konusu madde 01.10.2008 günü yürürlüğe girdiğinden, eylemli birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli, başka bir anlatımla01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı, böylelikle açıklığa kavuşturulacak yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun 96"ncı maddesine göre uygulama yapılmalıdır. İnceleme konusu 56"ncı maddede, “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle” ibareleri yer aldığından, birden fazla evlilik ve doğal olarak birden fazla boşanmanın gerçekleşmiş olması durumunda, boşanılan herhangi bir eşle eylemli olarak birlikte yaşama durumunda madde hükmünün uygulanacağı gözetilmelidir. Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 15/08/2001 tarihinde eşinden boşandığı ve 09/05/2003 tarihinde yeniden evlendiği, 28/02/2005 tarihinde eşinden 2. kez boşandığı, 16/07/2005 tarihinde vefat eden babasından dolayı yetim aylığı aldığı, 28/05/2015 tarihli denetmen raporuyla davacı ve eşinin boşandıkları süreçte birlikte yaşadıklarının tespit edildiği, bu rapora istinaden Kurum tarafından 17/10/2008 – 16/09/2012 tarihleri arasında ödenen aylıklar ve yapılan sağlık giderinin faizleriyle birlikte borç çıkarıldığı anlaşılmaktadır.Somut olayda ; Sosyal Güvenlik Denetmeni tarafından düzenlenen raporun içeriği, tanık beyanları ve toplanan diğer deliller birlikte değerlendirildiğinde davacı ve eşinin boşandıkları süreçte birlikte yaşamaya devam ettikleri sabit olup 5510 sayılı yasanın 59/2. maddesi gereğince Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından düzenlenen tutanak içeriğinin de aksi ispat edilemediğinden, Bölge Adliye Mahkemesince verilen “kısmen kabul” kararının davanın reddine ilişkin kısmı isabetli olup, davacının yersiz tedavi gideri ve faizinden sorumlu tutulamayacağından davanın kabulüne , ilişkin kısmı isabetsiz olmuştur. Şöyle ki:
19.01.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6385 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 5510 sayılı Yasaya eklenen “Yersiz yapılan sağlık giderlerinin terkini” başlıklı Geçici 45. maddede:“Bu Kanuna göre genel sağlık sigortalısı ya da bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamına girmekle birlikte, asli olarak hak etmediği bir kapsamda sağlık hizmeti alanlara 31/01/2012 tarihine kadar verilen sağlık hizmetlerine ilişkin Kurumca tahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek borçlar, varsa ilgililerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri halinde tahsil edilmez. Bu borçlara ilişkin açılmış olan dava ve icra takiplerinden Kurumca vazgeçilir.” hükmüne yer verilmiştir. Anılan hükmün gerekçesinde ise, 5510 sayılı Kanuna göre, vatandaşların genel sağlık sigortası kapsamına alınmasına ilişkin işlemlerin 2012 yılı Ocak ayı itibarıyla tamamlanması nedeni ile, bu tarihe kadar yaşanan geçiş sürecinde, tabi olduğu genel sağlık sigortası statüsünün aradığı şartlarla sağlık yardımı alması gerekirken, Kanunun diğer statülerine göre ya da bakmakla yükümlü olunan kişi statüsünde hak etmediği halde sağlık yardımı yapılanlara ilişkin sağlık giderlerinin ilgililerden tahsil edilmemesi ve bu suretle oluşacak mağduriyetlerin önlenmesinin amaçlandığı belirtilmiştir.
Yani maddenin metnine göre; kişinin genel sağlık sigortası kapsamında herhangi bir statüye göre sağlık yardımı alıyor olması, sağlık yardımı yapılmasını sağlayan sigortalılık statüsünün geçersiz sayılması halinde ; başka bir geçerli sigortalılık statüsü varsa veya bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamına giriyorsa yine yersiz sağlık gideri tahsil edilmez. Bu iki hal de yoksa geçersiz sigortalılık statüsüne dayalı yapılan sağlık gideri yersizdir ve Kurumca tahsili gerekir. Geçici 45. madde, gerekçesinde de belirtildiği üzere bütün vatandaşların genel sağlık sigortası kapsamına alınması çalışmalarının yapıldığı 2008-2010- 2012 sürecindeki geçiş döneminin sıkıntılarını gidermek amacıyla çıkarılmıştır. Davacının Kurumdan aylık almak ve bağlantılı olarak sağlık yardımından faydalanmak amacıyla eşinden boşandığının sabit olduğu göz önüne alındığında, MK md. 2’deki “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne aykırı şekilde Kurumun sağlık giderlerini isteyemeyeceği tespiti isabetsiz olmuştur. Nitekim Kurum da 6385 sayılı yasayla getirilen düzenlemelerin uygulanmasına ilişkin çıkarmış olduğu 08/04/2013 tarih ve 2013/20 sayılı genelgede; “ Ancak, sahte olduğu Kurumca yada mahkeme tarafından tespit edilen sigortalı hizmetleri veya bu hizmetlere göre gelir/aylık bağlananlardan aylıkları iptal edilen genel sağlık sigortalıları ile bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilerin Kurumca tespit edilen yersiz sağlık giderleri 6385 sayılı Kanunun geçici 45 inci maddesi kapsamında değerlendirilmeyecektir.” açıklamasına yer vererek dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırılık teşkil edecek terkin işlemlerini himaye etmeyeceğini ortaya koymuştur. Geçici 45.madde, 31.01.2012 tarihi öncesindeki tüm yersiz sağlık giderlerini affeden, bir madde değildir. Nasıl ki sahte sigortalılık ve buna dayalı olarak haksız sağlık yardımı alan kişileri Kurum Geçici 45. madde kapsamından faydalandırmamışsa , aylık alabilmek için muvazaalı şekilde boşanan kişilerin de bu hükümden yararlanması mümkün olmamalıdır. Anılan genelgede Geçici 45. maddede yer alan “ilgililerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri halinde tahsil edilmez”ibaresini ve uygulamasını şöyle izah edilmiştir: “Söz konusu borçlara ilişkin sigortalılarca dava açılmış ise bu kişilerin de açtıkları davalardan vazgeçmeleri halinde bu kimselere ait borçlar da istenmeyecektir. Bu kimseler tarafından Kurum aleyhine açmış oldukları davalardan vazgeçtiklerini başvurdukları mahkemeden alacakları “feragat nedeniyle davanın reddine” dair kararın dilekçe ekinde Kuruma verilmesi gerekmektedir.” Mahkemece maddenin bu şartına hiç değinilmemiştir.5510 sayılı Kanunun 60. maddesinde, genel sağlık sigortasından yararlanacak olanlar sayılmıştır. (g) bendinde ise, “Yukarıdaki bentlerin dışında kalan ve başka bir ülkede sağlık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşlar” genel sağlık sigortalısı sayılmıştır. (g) bendinin lafzından tüm vatandaşların re’sen sağlık sigortası kapsamına alındığı izlenimi anlaşılmakta ise de durum böyle değildir. Kişinin kapsama alınması, sağlık hizmeti alabildiği anlamına gelmemektedir. Genel sağlık sigortalısı olmanın koşulları vardır. Bu koşullar 5510sayılı Kanun 67. maddede sayılmıştır.
5510 sayılı Kanunun sağlık hizmetlerinden yararlanma şartlarını düzenleyen 67. maddesine göre; “18 yaşını doldurmamış olan kişiler, tıbben başkasının bakımına muhtaç olan kişiler, trafik kazası halleri, acil haller, iş kazası ile meslek hastalığı halleri, bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklar, 63 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri gereğince sağlanan sağlık hizmetleri, 75 inci maddede sayılan afet ve savaş ile grev ve lokavt hali hariç olmak üzere sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan yararlanabilmek için; a) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) ve (f) bentleri hariç diğer bentleri gereği genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihten önceki son bir yıl içinde toplam 30 gün genel sağlık sigortası prim ödeme gün sayısının olması,
b) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendi ile (g) bendine tabi olan genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin yukarıdaki bentte sayılan şartla birlikte, sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihte 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesine göre tecil ve taksitlendirilerek tecil ve taksitlendirmeleri devam edenler hariç 60 günden fazla prim ve prime ilişkin her türlü borcunun bulunmaması, gerekmektedir........”Yani 01.01.2012 tarihi sonrası dönemde, tüm vatandaşlar genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır. Ancak 67. maddeye göre sağlık hizmeti sunucusuna başvurulduğu tarihten önceki son bir yıl içinde toplam 30 gün genel sağlık sigortası prim ödeme gün sayısı olması ve 60 günden fazla prim ve prime ilişkin her türlü borcunun bulunmaması gerekir. (g) bendi kapsamında olanlar ise 5510 SK 60/1-c, 1 nolu alt bendi gereği gelir testi uygulaması ile belirlenecek primin ödenmesi halinde sağlık yardımlarından yararlanma imkânı getirilmiştir. 5510 sayılı Kanuna göre genel sağlık sigortalısı sayılabilmek ve sigortalılığın başlangıcı için bildirim ve tescil gereklidir. Kanunun 61. maddesinde, genel sağlık sigortasından yararlanmak için bir kısım grupların bildirimine gerek kalmadan kendiliğinden tescil edileceği, bir kısmının tescili için ise bir ay içinde başvuru şartı getirilmiştir. Tescili yapılanların ise gelirlerine göre belirlenen oranlara göre genel sağlık sigortası primi ödemeleri gerekmektedir. Gelir testi işlemi, kişinin çeşitli göstergeler ışığında mevcut gelirinin belirlenmesidir.Herhangi bir kapsamda genel sağlık sigortalısı veya genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamında sağlık yardımlarından yararlanma hakkı bulunmayan kişiler 5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olarak tescil edilmekte olup, anılan kapsamda tescil edilen bu kişilerin tescil tarihinden itibaren yerleşim yerlerinin bulunduğu yerdeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına müracaat ederek gelir testi yaptırmaları gerekmektedir. Gelir tespitinde aynı hanedeki aile esas alınmaktadır. Kanun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrası (g) bendi kapsamında tescil edilen kişilerin gelir testi müracaat bildiriminin kendilerine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına başvurmaları gerekmektedir. Söz konusu bir aylık süre içerisinde gelir testine başvurmayanların tescil başlangıç tarihinden itibaren aile içindeki gelirinin kişi başına düşen aylık tutarı olarak, Kanunun 82 nci maddesine göre belirlenen aylık prime esas kazancın (asgari ücretin) iki katı esas alınarak primlerin tahakkuk ettirilmesi öngörülmüştür. 5510 sayılı Kanunun 60/1-g bendi ile artık herkesin genel sağlık sigortası kapsamına alındığı ve her durumda sağlık hizmeti alabileceği kanısı hatalıdır. Koşulları taşımayan kişi sağlık hizmeti alamaz. Koşulları Kurum sağlayabilirdi mantığıyla (davacının 67. madde kapsamında gelir testine tabi tutulmasıyla oluşacak ihtilafa konu dönemdeki prim borçlarının Kurum tarafından tahsilinin mümkün olması) Kurum’un yersiz tedavi giderlerini tahsil imkanının engellenmesi hem sosyal güvenlik sistemini aksatacak bir durum olup hem de yasa koyucunun amacını aşar mahiyettedir. O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge Adliye Mahkemesi kararı bozulmalıdır. G)SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlerden davacıya yükletilmesine, 11/06/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.