Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/8894
Karar No: 2022/6039
Karar Tarihi: 21.06.2022

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/8894 Esas 2022/6039 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2021/8894 E.  ,  2022/6039 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
    VEK. AV. ...



    Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen tazminat davasında verilen karar hakkında Yargıtay 20. Hukuk Dairesince yapılan temyiz incelemesi sonucunda, bölge adliye mahkemesi kararının bozulmasına dair verilen karara, bölge adliye mahkemesince uyularak davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden davalılardan Hazine ve ... aleyhine açılan davanın reddine, davalı ... aleyhine açılan davanın kabulüne yönelik olarak verilen karar, davalılardan ... vekili tarafından duruşmalı, davacı vekili tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 21/06/2022 tarihinde davacı vekili Av. .......... ile davalı ... vekili Av. ..., davalı Maliye Hazinesi vekili Av........... geldi. Başka gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Davacı; dava dışı ... Ltd. Şti.nin bankadan kullandığı krediye teminat teşkil etmesi amacıyla dava dışı ...'a ait 538 ada 34 parsel sayılı taşınmazda bulanan 2. kat, 6 numaralı dairenin tapu kaydına ipotek şerhinin işlendiğini, ipotek senedinin Ankara 44. Noterliğinin 11/05/2006 tarihli ve 10268 yevmiye numaralı vekâletnamesine istinâden yetkilendirilen davalı ... tarafından imzalandığını, borçluların borçlarını ödememesi sebebiyle taşınmazın satışa çıkarıldığını ve 192.000 TL bedelle alındığını, Kadıköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/381 E sayılı dosyasında vekâletname ve ipoteğin iptali ile ipoteğin tapu kaydından silinmesi talepli dava açıldığını, davanın kabulüne karar verildiği ve kararın kesinleştiğini, alacağın tahsili için dava dışı borçlu hakkında yapılan icra takibinin semeresiz kaldığını ve borçlular hakkında aciz vesikası alındığını ileri sürerek, 224.452 TL'nin davalılardan faiziyle müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
    Davalı ...; davanın zamanaşımına uğradığını, davacının basiretli tacir gibi davranmayarak kendi kusuruna dayalı hak talep etmeye çalıştığını, asıl borca kefil olmayan ve iyi niyetli olan tarafının sorumlu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
    Davalı ...; davanın zamanaşımına uğradığını savunmuştur.
    Davalı Hazine davanın reddini istemiştir.
    İlk derece mahkemesince; Kadıköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 29/09/2011 tarihli kararın 17/04/2012 tarihinde kesinleştiği, davacıların TBK'nın 72.maddesinde öngörülen iki yıllık süre dâhilinde davalarını ikâme etmedikleri, dava tarihi olan 29/05/2014 itibarıyla dava açmaktaki yasal sürenin geçmiş olduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
    İlk derece mahkemesince verilen karara karşı; davacı vekilince istinaf yoluna başvurulmuş ise de, bölge adliye mahkemesince istinaf başvurusunun yasal süreden sonra yapıldığı gerekçesiyle, dilekçenin süre yönünden reddine karar verilmiş, kararın davacı tarafından temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 23/01/2020 tarihli ve 2017/7297 E. 2020/346 K. sayılı ilamıyla; "...Bölge adliye mahkemesince istinaf talebinin süresinde olduğu kabul edilip, istinaf talebinin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken hukuki değerlendirmede yanılgıya düşülerek istinaf dilekçesinin reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş..." gerekçesiyle bozulmuştur.
    Bozma kararına uyan Bölge adliye mahkemesince; davacının istinaf başvurusunun kabulüne, davalıların tapu sicil müdürlüğü (Hazine) ve ... aleyhine açılan davanın reddine; davalı ... aleyhine açılan davanın ise, “geçersiz olduğu anlaşılan vekaletname 11/05/2006 tarihinde noterlikçe düzenlenmiş ise de, ipoteğin iptaline ilişkin karar 17/04/2014 tarihinde kesinleşmiştir. İpoteğin iptali ile davacı alacaklı yönünden, yukarıda açıklandığı üzere, zararın doğduğunu kabul etmek mümkün değildir. Zira henüz bu aşamada davacının davalıdan alacağını tahsil imkanı mevcut olup, ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takipte davacı tarafça asıl borçlu hakkında aciz belgesinin alındığı tarihin, zararın doğduğu tarih olarak kabulü gerekecektir. Buna göre, asıl borçlulardan bu alacağın tahsil edilemeyeceği 03.06.2013 tarihinde İstanbul 12. İcra Müdürlüğünce düzenlenen borç ödemeden aciz belgesi ile zararın ortaya çıktığı dikkate alındığında, davanın açıldığı 29/05/2014 tarihi itibarıyla, davalı noter hakkındaki alacak iddiası yönünden BK 60/2. maddede öngörülen zamanaşımı süresinin dolmadığı, davanın süresinde açıldığı anlaşılmış olup, istinaf talebinin esas yönünden incelenmesi gerekmiştir.
    Dairemizce yapılan yargılamada, taraflarca delil olarak dayanılan mahkeme ve icra dosyaları getirtilerek incelenmiş, davalı ... tarafından bildirilen tanıklar talimat yoluyla dinlenmiştir. Tanıkların beyanlarında, vekaletname tanzimini isteyen ...'u önceden de tanıdıklarını, geçmişte bakanlık ve milletvekilliği yapmış bir kişi olduğunu, fiil ehliyetinin olmadığına dair bir emare bulunmadığını, sağlıklı olduğunu, kendini ifade edebildiğini, bu sebeple doktor raporu istenmesine gerek duyulmadığını beyan ettikleri anlaşılmıştır. Ne var ki; Kadıköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2010/381 E. Sayılı dosyasında, vekaletnamenin verildiği sırada 77 yaşında olan vekalet veren ...’u fiil ehliyetine sahip olmadığı tesbit ve gerekçesiyle vekaletnamenin iptaline, yine geçersiz vekaletnameye konu ipoteğin de iptaline karar verilmiş olup, kesinleşen söz konusu mahkeme kararı karşısında tanık beyanlarına itibar edilmesi mümkün görülmemiştir.
    1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun, 162. maddesinde; “Stajiyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar. Noter, birinci fıkra gereğince ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajyer veya noterlik personeline rücu edebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
    Somut olayda, kesinleşmiş mahkeme kararı ile geçersiz sayılan ipotek senedi, malik ... ... adına, davalılardan ... tarafından düzenlenen Ankara 44. Noterliğinin 11.05.2006 tarih ve 10269 sayılı vekaletnamesine istinaden yetkilendirilen diğer davalılardan ... tarafından imzalanmıştır. Kadıköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2010/381 E. sayılı dosyasında; vekaletnamenin verildiği sırada vekalet veren ...’un fiil ehliyetine sahip olmadığı, işin (vekaletname tanzimi) hatalı yapılması sebebiyle 1512 sayılı Noterlik Kanunu uyarınca davalı ...'in sorumlu olduğunun kabulü gerekmiştir.” gerekçesiyle davanın kabulü ile 224.452 TL'nin dava tarihinde itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ...’ten tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş; karar davacı ve davalılardan ... vekilince temyiz edilmiştir.
    1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; davacının tüm, davalı ...’in sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2- 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 1 nci maddesinde; noterliğin bir kamu hizmeti niteliğinde bulunduğu, hukukî güvenliği sağlamak ve anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendiren bir kurum olduğu belirtilmiştir. Görevi belge ve işlemlere resmîyet kazandırmak olan noterlerin yaptıkları işlemler dolayısıyla meydana gelecek zararlardan ötürü sorumlu tutulması bir zorunluluk olarak kendini göstermektedir. Noterlerin yaptıkları hizmet dolayısıyla sorumlulukları ilk olarak, mülga 3456 sayılı Noterlik Kanunu’nun 64 ncü maddesi hükmü ile düzenlenmiştir. Hâlen yürürlükte bulunan 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162 nci maddesinde noterlerin hukukî sorumlulukları hüküm altına alınmıştır. Bu iki hüküm arasında çok büyük farklılıklar bulunmamaktadır. Noterlik Kanunu’nun 162 nci maddesinde kusurdan söz edilmemiştir. Bu sebeple noterlerin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır (Nart, S.:Noterlerin Hukukî Sorumluluğu, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.11 Özel s. 2009, s.425-452).
    Noterliğin bir kamu hizmeti olduğunu belirten kural, aynı zamanda noterin görev ve yetkilerini de düzenlemektedir. Bu derece önemli görev ve işlevleri nedeniyle sorumluluklarının da buna paralel biçimde düzenlenmesi gerekmiştir. Bundan dolayı noterin yapacağı işler son derece sıkı kural ve şekil şartlarına bağlanmıştır. Öte yandan; bir güven kurumu olan ve yaptıkları işlerde uzman olan noter, devlet adına birtakım kamusal yetkileri de kullanmak suretiyle; belgeleri ve beyanları resmîleştiren ve aksinin kanıtlanmasını güçleştiren hatta neredeyse imkânsız hâle getiren, hukukî sonuçlar doğuracak belgelerin düzenlenmesi yetkisiyle donatılmıştır. Noterlik Kanunu’nun 82 nci ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 38 nci maddeleri gereğince; noterlerin düzenlemiş oldukları belgelere ispat gücü ve icra edilebilirlik açısından, özel ve ayrıcalıklı bir konum verilmiştir. Bu kadar önemli bir işin yapılmasıyla yetkili kılınan noterlerin sorumluluklarının da düzenlemeye paralel olması gerekir. Noterlerin uzmanlığına inanan ve güvenen iş sahipleri, yapılan iş ve işlemlerin tam ve sağlıklı olduğu konusunda kuşku duymamalıdırlar. Bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar doğmuşsa noterin bundan sorumlu olması doğaldır (Tanrıver, S.: Noterlik Hukukuna İlişkin İncelemeler, 1993-2011, s. 53, 61, 82,85).
    1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162 nci maddesinde noterin kendi yaptığı işten ve çalışanının yaptığı işten dolayı sorumluluğu düzenlenmiş ve aynı hukukî rejime tabi kılınmıştır. Bu sorumluluk adam çalıştıranın sorumluluğuna benzemez. Zira adam çalıştıranın sorumluluğunda kurtuluş kanıtı getirme imkânı sağlanmış iken, bu sorumlulukta kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmamıştır. Bu yönü itibariyle ağırlaştırılmış özen yükümlülüğünün ihlâlinden kaynaklanan sorumluluk olduğu sonucuna varılmaktadır. Noter özene ilişkin genel kurtuluş kanıtı getirebilir. Noterlik Kanunu’nun 162 nci maddesinde kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmamıştır. Noter gerekli özeni gösterdiğini iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Ancak gerekli özeni göstermiş olsa bile, zararın doğmasına engel olamayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. Bu husus nedensellik bağının kesilmesidir. Bunun ispatı da davalı notere aittir. Doktrinde; ağırlıklı görüş maddedeki bu düzenlemenin noterlerin hukukî sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, hatta başka bir ifadeyle ağırlaştırılmış özen sorumluluğu olduğu şeklindedir.
    Yargıtay uygulamasında da; noterlerin hukukî sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu genel bir ilke ve prensip olarak benimsenmiştir. Ancak, bu sorumluluktan mutlak kusursuz sorumluluk olarak benimsendiği sonucu da çıkarılmamalıdır. Noterin hukukî sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için ortada; noterin veya noter çalışanının bir eyleminin bulunması ve bu eylemden dolayı bir zararın doğması, bu zararla birlikte eylem ile zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Bu şartlardan birisinin gerçekleşmemesi hâlinde noterin hukukî sorumluluğunun doğmayacağı kabul edilmektedir.
    Eldeki dava, haksız fiil hukuksal nedenine dayalı maddi tazminat istemine ilişkin olup, bilindiği üzere kanunun zamanaşımı süresinin başlaması için alacaklının belli olguları öğrenmiş olması koşulunu aradığı hâllerden biri, haksız fiilden kaynaklanan tazminat borcudur. Buna ilişkin iki ve on yıllık süreler öngören ve dava tarihi itibariyle uygulanması gereken 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72 nci maddesinde, iki yıllık zamanaşımı süresinin, zarar görenin, zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında, alacaklı zararın varlığını ve zarar vereni bilmediği sürece, zamanaşımı süresi başlamayacaktır.
    Zararın varlığını öğrenme koşulu, öncelikle zararın gerçekleşmiş olmasını gerektirir. Henüz gerçekleşmemiş bir zararın, herkes gibi, o zararın tazminini isteyebilecek olan alacaklı (zarar gören) tarafından da öğrenilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, hukuka aykırı fiil işlenmesine rağmen, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış; zararın ortaya çıkması için, fiil tarihinden sonra birtakım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise, doğal olarak zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması da mümkün olmayacaktır.
    Diğer taraftan, 6098 sayılı TBK’nın 72 nci maddesinin birinci fıkrasında; “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır ” hükmüne yer verilmiştir.
    Görüldüğü üzere, eylemin aynı zamanda ceza kanununda suç sayılması hâlinde, daha uzun ise olayda ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanacağı, dolayısı ile bu durumda TBK’daki daha kısa zamanaşımı sürelerinin uygulanamayacağı hususu açıkça anlaşılmaktadır.
    Söz konusu hüküm, ceza davası zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; fail hakkında mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.
    Sonuçta; haksız eylemin suç oluşturması durumunda o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10704/2013 tarihli ve 2012/4-1161 E., 2013/498 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
    Yine davalı noter yönünden eylem tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66 ncı maddesinde dava zamanaşımı; “(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;
    ...e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl, geçmesiyle düşer." şeklinde düzenlenmiştir.
    Somut olay bu hukuksal çerçevede değerlendirildiğinde: davacı, davalı noterin personeli olan noter başkâtibi tarafından düzenlenen vekaletnamede gözetim ve denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürmektedir.
    1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun, 151 nci maddesinde; “Noterler, geçici yetkili noter yardımcıları, noter vekilleri ile noter kâtipleri ve kâtip adayları noterlikteki görevleri, Türkiye Noterler Birliği organlarında görev alan noterler ise ayrıca bu görevleri ile bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı Türk Ceza Kanununun uygulanması bakımından kamu görevlisi sayılırlar.” hükmüne yer verilmiştir.
    Aynı Kanun’un 160 ncı maddesinde ise; “Noterlik dairesinde çalışan kâtiplerin ve kâtip adaylarının görevlerinden dolayı işledikleri suçlara iştiraki bulunmayan hallerde noter, bu kimseler üzerindeki gözetim ve denetim görevini yerine getirmediği sabit olduğu takdirde, Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre cezalandırılır.” düzenlemesi mevcuttur.
    Ayrıca anılan Kanun’un 162 ncı maddesinde; “Stajiyer, kâtip ve kâtip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar.
    Noter, birinci fıkra gereğince ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajyer veya noterlik personeline rücu edebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
    Görüldüğü üzere anılan Kanun’un 160 ncı maddesinde noterin, suça iştiraki bulunmaksızın çalışanları üzerinde gözetim ve denetim görevini gereği gibi yerine getirmemesi eylemi ayrıca suç olarak kabul edilmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taşınmaz maliki ... ... terekesine temsilen ... tarafından, Kadıköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2010/381 E sayılı dosyasında açılan, vekâletname ve ipoteğin iptali ile ipoteğin tapu kaydından silinmesi davasında, davanın kabulüne karar verilmiş, karar 17/04/2012 tarihinde kesinleşmiş, işbu dava ise 29/05/2014 tarihinde Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlükte olduğu tarihte açılmıştır.
    Davalı noter hakkında 6098 sayılı TBK’nın 72/1 nci maddesinde belirtildiği üzere ceza zamanaşımının uygulanması gerekeceği hususu tartışmasızdır. Tartışılması gereken husus ise davalı noter yönünden ceza zamanaşımı süresinin geçip geçmediğidir.
    Davaya dayanak vekaletname noter başkatibi tarafından 11/05/2006 tarihinde düzenlenmiştir. Böyle bir durumda uygulanması söz konusu olan ceza davası zamanaşımı süresi ise, fiilin gerçekleştiği tarihe göre uygulama alanı bulacak olan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66 ncı maddesine göre belirlenecektir. Buna göre notere yüklenen suça ilişkin cezanın üst sınırı dikkate alındığında, ceza davası zamanaşımı süresi sekiz (8) yıldır.
    Bu durumda, haksız eylemin 11/05/2006 tarihinde gerçekleştiği gözetildiğinde, sekiz (8) yıllık dava zamanaşımı süresi, dava tarihi olan 29/05/2014 tarihi itibariyle gerçekleşmiş olup, bu bağlamda davalı noter yönünden zamanaşımı süresi dolduktan sonra açılan işbu davanın reddine karar verilmesi gerekirken, öğrenme tarihi olarak aciz vesikasının düzenlenme tarihinin esas alınması suretiyle davalı noter yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
    Kaldı ki; 6098 sayılı TBK’nın 72 nci maddesindeki iki yıllık süre dahi, davaya konu vekaletnamenin iptali ve ipoteğin kaldırılması davasının kesinleştiği tarih olan 17/04/2012 tarihi ile davanın açıldığı 29/05/2014 tarih itibariyle geçtiği de anlaşılmaktadır.
    SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının tüm, davalı ...’in sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının HMK'nın 371 inci maddesi uyarınca davalı ... yararına BOZULMASINA, 3.815'er TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılardan ...'e ve Hazine'ye, davalı ...'ten alınıp davacıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 21,40 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davacıya yükletilmesine, aynı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 21/06/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.






    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi