Esas No: 2022/3314
Karar No: 2022/5751
Karar Tarihi: 14.06.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/3314 Esas 2022/5751 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2022/3314 E. , 2022/5751 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVACILAR : 1-..., 2-..., 3-..., 4-..., 5-..., 6-...
VEK. AV. ...
Taraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacılar; muris babalarının sağlığında davalı ile imzaladığı sözleşme gereği, murise ait tarla niteliğindeki taşınmazın fiilen kullanımının davalıya bırakıldığını, davalının işbu tarlayı ekip biçtiğini, babalarının vefatı üzerine de davalının tarlayı ekip biçmesine muvafakat ettiklerini, sözleşme ile yapılan giderlere ve elde edilen gelire ortak olunacağının kararlaştırılmasına rağmen, il dışında yaşıyor olmaları nedeniyle, her yıl belirlenecek olan kira bedelinin 2009 yılından itibaren davalı tarafından kendilerine ödeneceği hususunda anlaştıklarını, 2010 yılı itibariyle yıllık kira bedelinin 4.000 TL olarak belirlendiğini, ancak davalının 2010 yılından bu yana herhangi bir ödemede bulunmadığını, noterden çekmiş oldukları 14/08/2014 tarihli ihtarname ile kira sözleşmesini haklı olarak feshettiklerini ileri sürerek; davalının taşınmaza vaki müdahalesinin meni ile 20.000 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmişlerdir.
Davalı; davacıların dava konusu taşınmazın zilyedi ve maliki olmadıklarını, davacılar ile arasında iddia edildiği gibi kira ilişkisinin bulunmadığını, ortaklık ilişkisi bulunduğunun kabulü halinde dahi giderlere ortak olmadan elde edilen gelirden pay talep edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; uyuşmazlığın çözümünde Kadastro Mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle mahkemenin görevsizliğine dair verilen hüküm, davacıların temyizi üzerine; Dairece verilen 06/11/2017 tarihli ve 2017/13424 E. - 2017/15315 K. sayılı kararla;
"...Somut olayda; davacı bu davasında 1993 tarihli sözleşmeye dayanarak müdahalenin men'i ve alacak talebinde bulunmuş, davalı ise sözleşmeyi kabul etmeyerek dava konusu taşınmazın Mersin Kadastro Mahkemesi'nin 2013/70 Esas sayılı dosyasında dava konusu olduğunu bildirmiştir. Mahkemece, iş bu davaya bakmaya görevli Kadastro Mahkemeleri olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmiş ise de davada dayanılan sözleşme niteliği itibariyle adi ortaklık sözleşmesidir. Ne var ki davacılar babalarının ölümünden sonra davalı ile biraraya gelerek bu sözleşmenin yıllık kira bedelinin 4.000.-TL olduğu hususunda anlaşarak kira sözleşmesine tevil edildiğini iddia ettiklerine göre, Mahkemece tarafların tüm delil ve karşı delilleri toplanmalı, davada dayanılan adi ortaklık sözleşmesinin halen devam ettiği anlaşılırsa Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu, aksi halde adi ortaklığın kira sözleşmesine dönüştüğü değerlendirmesi yapılması halinde ise bu durumda da Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır..." gerekçesiyle bozulmuştur.
Bozmaya uyan mahkemece; 28/04/2021 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak, taraflar arasında kira ilişkisi bulunmadığından mahkemenin görevli olduğu, davacıların murislerinin ölümü ile dava konusu taşınmaza zilyet oldukları, davalının taşınmazı bedel ödemeksizin haksız olarak işgal ettiği, bu nedenlerle belirlenen ecrimisil bedelini davacılara ödemekle yükümlü olduğu gerekçesiyle; davanın kısmen kabulüne, davalının dava konusu taşınmaza vaki müdahalesinin menine, 14.205,65 TL ecrimisil bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1) Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2)Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir (TBK. 620/1 md.).
6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 1. maddesi; “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” hükmünü içermektedir.
Adi ortaklığın sona erme sebeplerini düzenleyen TBK'nın 639 uncu maddesinin 7 nci bendinde ise, "Haklı sebeplerin bulunması halinde, her zaman başkaca koşul aranmaksızın, fesih istemi üzerine mahkeme kararıyla" ortaklığın sona ereceği belirtilmiştir.
Adi ortaklık sözleşmesinin haklı sebeple feshi için ortaklık süresinin önemi bulunmamaktadır. Haklı sebeple fesih hakkı; mutlak ortaksal bir hak olup, bu hakkın ortaklık sözleşmesiyle sınırlandırılması veya tamamen ortadan kaldırılması olanaksızdır. Gerçekten ortaklar arasındaki ilişkinin devam etmesini haklı göstermeyecek bazı durumlar ortaya çıkarsa, bu durumda ortakların ortaklığın feshini mahkemeden istemesi mümkündür. Hatta belirli süreli ortaklıklarda da sözleşmede belirtilen ortaklık süresinin bitmesinden önce haklı sebeple sözleşmenin feshi davası açmak olanaklıdır ( ..., Ankara: Yetkin Yayıncılık, 2008, s. 482 ).
Ortak tarafından ileri sürülen sebebin, ortaklığın sona erdirilmesine olanak sağlayacak derecede haklı olup olmadığının belirlenmesi mahkemenin takdirindedir.
Adi ortaklığın sona ermesi ile birlikte ortaklık tasfiye aşamasına girer. Ortaklar arasındaki hukuki bağ, tasfiye tamamlanmadan ortadan kalkmış kabul edilemez. Tasfiye, ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisinin tamamen sona erdirilmesine yönelik kanuni bir usuldür. Tasfiye ile artık ortaklık malvarlığı para haline dönüştürülecek, borçlar ödenecek, sermaye değerleri ortaklara iade edilecek ve geri kalan meblağ ortaklar arasında kar ve zararın paylaşılması esasına göre dağıtılacaktır.
Adi ortaklığın tasfiyesi ya tarafların anlaşması suretiyle ya da bizzat mahkemece yapılır. Taraflar tasfiye konusunda anlaşmadığı takdirde ortaklığın tasfiyesinin mahkemece TBK’nın 642 vd. madde hükümlerine uygun olarak yapılması gerekir.
Somut olayda; davaya konu "Sezonluk Ortaklık Mukavelesi" başlığı altında düzenlenen 11/11/1993 tarihli sözleşme içeriğinden; davacıların murisi ile davalı arasında sezonluk sebze yetiştirmek amacıyla TBK'nın 620 nci maddesi uyarınca adi ortaklık ilişkisi kurulduğu, murisin ölümü üzerine ortaklığın davacı mirasçılar ile devam ettirildiği, eldeki davanın ise ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemiyle açıldığı anlaşılmaktadır.
Bu noktada belirtmek gerekir ki olayları ortaya koymak tarafların, uygulanacak kanun hükmünü bulmak, diğer bir anlatımla olayların hukuki sebebini tayin etmek, kanunları kendiliğinden (resen) uygulamakla görevli olan hâkimin görevi olup, hukuki nitelendirmenin hâkim tarafından yapılacağı konusunda tartışma bulunmamaktadır. Buna göre hâkim, tarafların sunduğu vakıaları, talep ve cevap sonuçlarını incelemeli fakat dava ya da şikâyetin vasıflandırılmasında onların beyanlarına bakmayıp, açık bir nitelendirme yoksa bu belirlemeyi kendisi yapmalıdır.
Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, iddianın ileri sürülüş biçimi ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, eldeki davanın adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi istemiyle açıldığı, taraflar arasında kurulan ortaklık ilişkisinin devamının artık mümkün olmadığı dikkate alınıp, adi ortaklığın haklı nedenle feshi ile birlikte tasfiyesine karar verilmesi, tasfiye payı alacağı olarak belirlenen ve hüküm altına alınan 14.205,65 TL üzerinden davacılar lehine 4.080 TL maktu vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile davacılar lehine 25.849,04 TL vekalet ücretine hükmedilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirir.
Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanması, HUMK'nın 438/7.maddesi hükmü gereğidir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hüküm fıkrasının (1),(2) ve(6) numaralı bentlerinin çıkarılarak yerlerine sırasıyla;
" 1- Davanın kısmen kabulü ile taraflar arasındaki adi ortaklık ilişkisinin fesih ve tasfiyesine, davalının dava konusu taşınmaza vaki müdahalesinin menine,”,
“ 2- 14.205, 65 TL olarak belirlenen tasfiye payı alacağının davalıdan tahsili ile davacılara miras payları oranında verilmesine,”,
“ 6- Davacılar yargılama sırasında kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin ilgili maddesi uyarınca kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 4.080 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine,” bentlerinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nın Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 14/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.