21. Hukuk Dairesi 2018/6854 E. , 2019/4831 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar verildi.
K A R A R
Dava, iş kazası sonucu bedensel bütünlüğü zarara uğrayan sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemenin 13/11/2015 tarihli kararı Dairemizin 19/12/2017 tarih 2016/9756 Esas 2017/10794 Karar sayılı ilamı ile davacının Kurum"a müracaatının sağlanması ve usulüne uygun şekilde sürekli iş göremezliğinin tespitine ilişkin rapor alınarak kesinleştirilmesi; itiraz halinde sırasıyla SGK Yüksek Sağlık Kurulu"ndan rapor alınması; Kurum raporları ile dosyada mevcut Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi raporu arasında çelişki oluşması halinde ise; raporlar arasındaki çelişkinin Adli Tıp 2. Üst Kurulu"ndan rapor alınmak suretiyle giderilmesinin ardından oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerektiğinden ve kabule göre de; davalı belediyenin istihdam eden sıfatıyla davaya konu olayın meydana gelmesinde kusurlu bulunan ..."nin kusurundan da sorumlu olduğu gözetilerek % 70 kusur oranı üzerinden hesap yapılması gerekirken % 20 oranındaki davalı belediyenin kusuru üzerinden yapılan hesaplamaya göre hüküm kurulmasının hatalı olduğu gerekçeleriyle bozulmasına karar verilmiş Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilerek davacının SGK"ya müracaatının sağlanması ve usulüne uygun şekilde sürekli iş göremezliğinin tespitine ilişkin rapor alınması için davacı vekiline otuz günlük kesin süre verildiği, belirtilen süre içerisinde başvuru yapılmaması halinde mevcut dosya kapsamına göre değerlendirme yapılacağının huzurda bulunan davacı vekiline tefhim ve ihtar edildiği, SGK Iğdır İl Müdürlüğü"nün 02/07/2018 tarihli cevabi yazısına göre 12/04/2018 tarihli celseden sonra davacının ve/veya vekilinin kendilerine tanınan kesin süre içerisinde kuruma müracaat etmediği, mahkememizce davacı vekiline verilen ve kesin olan otuz günlük sürenin yeterli, emredilen işlerin, gerekli ve yapılabilir nitelik taşıdığı, ayrıca süreye uyulmamasının sonuçlarının açıkca anlatıldığı-ihtar edildiği, kesin süre içerisinde ara karar gereğinin davacı tarafından yerine getirilmemiş olmasının davalı yararına usuli kazanılmış hak doğurduğu, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmadığı gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat taleplerinin ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin davalarda (tazminat davaları) öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya ve hak sahiplerine bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
5510 sayılı Yasa’nın 13. maddesinde, İş kazasının 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ile 5 nci madde kapsamında bulunan sigortalılar bakımından; bunları çalıştıran işveren tarafından o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve Kuruma en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde iş kazası ve meslek hastalığı bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile bildirilmesinin zorunlu olduğu, iş kazasının işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmesi halinde iş kazasının öğrenildiği tarihten itibaren sürenin başlayacağı, Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Bakanlık İş Müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabileceği bildirilmiştir.
Kuruma belirtilen şekilde bir bildirimde bulunulmadığının anlaşılması halinde ise yapılacak iş, davacıya iş kazasını Sosyal Güvenlik Kurumuna ihbarda bulunmak, olayın Kurumca iş kazası olarak kabul edilmemesi halinde Sosyal Güvenlik Kurumuna ve hak alanını etkileyeceğinden işveren aleyhine “iş kazasının tespiti” davası açması için önel verilmesi, önel içerisinde dava açılması halinde iş bu davanın sonucu beklenilerek, iş kazası sigorta kolundan davacılara gelir bağlatılması ve bağlanan gelirin de hesap edilen maddi tazminat alacağından rücuya kabil kısmının tenzili gerekmektedir.
SGK tarafından bağlanan gelirin maddi tazminat alacağından tenzili noktasında davanın yasal dayanağını 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “ Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Adalet Komisyonu"nun 55. madde gerekçesinde ise; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafik kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesinde; “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır” ifadelerine yer verilmiştir. Dairemizin ve giderek Yargıtay"ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici iş göremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanunun 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.
Bu aşamada mahkemece verilecek öneller hakkında da bir açıklama yapmak faydalı olacaktır. Bilindiği üzere davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine ve tarafların durumlarına göre belirlemesi için Hâkime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HMK 90. (HUMK"nun 159.md.) maddesinin açık hükmünde belirtildiği gibi, kanunun tayin ettiği süreler Hâkim tarafından azaltılıp çoğaltılamaz. Buna karşın, HMK"nun 94/2. maddesine (HUMK"nun 163. md.) göre Hâkimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hâkim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, Hâkim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur.
Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun ve isterse Hâkim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara karar her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca Hâkim süreye uyulmamasının sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında Hâkimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği Hâkim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Öte yandan, savunma hakkı Anayasanın 36. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Buna göre; Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Adil yargılanma hakkı hak arama özgürlüğünün uygulamaya yönelik uzantısı niteliğindedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 27. maddesinde de; “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” hükmü düzenlenmektedir.
Somut olayda, Mahkemece 12/04/2018 tarihli celsede davacı vekiline “Davacı vekiline davacı Asilin maluliyetinin tespiti ile maluliyet aylığı bağlanması için Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmek üzere 30 günlük kesin süre verilmesine, bu süre içerisinde başvuru yapılmadığı taktirde mevcut dosya durumuna göre değerlendirme yapılacağının ihtarına, (İhtarat yapıldı)” şeklinde kesin süre verildiği, ancak davacı vekiline kesin sürenin Sosyal Güvenlik Kurumu"na davacıda meydana gelen sürekli iş göremezlik derecesinin tespiti ve sürekli iş göremezlik derecesinin % 10"un üzerinde belirlenmesi halinde iş kazası sigorta kolundan davacıya gelir bağlanması için verilmesi gerekirken davacının maluliyetinin tespiti ile maluliyet aylığı bağlanması için Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat etmek üzere verildiği, şu halde davacı vekiline verilen kesin sürenin usulüne uygun olmadığı anlaşılmaktadır.
Yapılacak iş, Dairemizin 19/12/2017 tarih 2016/9756 Esas 2017/10794 Karar sayılı ilamında belirtilen hususlara riayet edilerek sonuca gitmektir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27/06/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.