Esas No: 2021/5981
Karar No: 2022/5251
Karar Tarihi: 31.05.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/5981 Esas 2022/5251 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2021/5981 E. , 2022/5251 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ :
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen itirazın iptali davasının kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; tarafların istinaf başvurularının reddine yönelik olarak verilen karar, davalı vekili tarafından duruşmalı, davacı vekili tarafından dururşmasız olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 31/05/2022 tarihinde davacı vekili Av. ... ile davalı vekili Av. ... geldi. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00'e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; 23/05/2014 tarihli sözleşme uyarınca İstanbul İli Beyoğlu İlçesi Kocatepe Mahallesinde kain 517 ada 80 parsel numaralı taşınmazın 3.400.000 USD bedelle satışı hususunda davalı ile anlaşmaya vardığını, davalıya kapora (peşinat) olarak 340.000 USD ödediğini ancak tapuda devir işleminin gerçekleşmediğini, paranın iade edilmemesi üzerine davalı aleyhine takip başlattığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu, takip öncesi işlemiş faiz alacaklarından feragat ettiklerini ileri sürerek; takibe vaki itirazının iptaline, asıl alacağa takip tarihinden itibaren usd mevduata kamu bankalarınca fiilen uygulanan azami yıllık değişen oranlardaki faiz ile birlikte fiili ödeme günündeki döviz alış kuru üzerinden takibin devamına, lehine icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı; takip dosyasına yapılan itirazın haklı ve somut delillerle desteklendiğini, borçlu olmadığının tespiti amacıyla menfi tespit davası açtığını, soruşturma dosyasının ve menfi tespit davasının bekletici mesele yapılması gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İlk derece mahkemesince; savcılık soruşturması kapsamında alınan bilirkişi raporu ile takibe dayanak yapılan 23/05/2014 tarihli davalının kaşesi ve imzasını içeren ‘Beyoğlu İlçesi 517 ada, 80 parselde yer alan taşınmazın davacıya 3.400.000,00 Dolara satıldığı ve 340.000,00 TL kapora alındığı’ ikrarını içerir, borçlu elinden sadır olmuş yazılı belge ve belge altındaki imzanın davalı borçluya ait olduğu tespitini içerir bilirkişi raporu doğrultusunda borcun varlığı ve miktarının ispat edildiği, satıldığı söylenen taşınmazın tapu kayıtlarında halen davalı adına kayıtlı olması karşısında kapora alınmasına karşın satışın yapılmadığı, borç ikrarı içeren belgede alınan kaporanın açıkça cezai şart olarak alındığı yazılı olmadığından sözleşmenin ifa edilmesi halinde peşinata sayılması gerektiği, aksi halde iadesi gerektiği, somut olayda taşınmaz satışı gerçekleşmediğinden ve kapora cezai şart niteliği taşımadığından davacıya iadesinin gerektiğinden bahisle; davanın kabulüne, takibe yönelik itirazın iptaline ve takibin 1.275.000 TL asıl alacak üzerinden kaldığı yerden devamına, takip tarihinden önce işlemiş faiz alacağından feragat edildiğinden, takip ile talep edilen 31.439,65 USD tutarındaki faiz talebi yönünden takibin devam etmemesine, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı, taraflarca istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesince kurulan hükümde isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle, tarafların istinaf başvurunun esastan reddine karar verilmiş; karar, taraflarca temyiz edilmiştir.
1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, davalının tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2) TBK'nın 99 uncu maddesinin üçüncü fıkrası; "Ülke parası dışında başka bir para birimiyle belirlenmiş ve sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade de bulunmadıkça, borcun ödeme gününde ödenmemesi üzerine alacaklı, bu alacağının aynen veya vade ya da fiili ödeme günündeki rayiç üzerinden Ülke parası ile ödenmesini isteyebilir." hükmünü içermektedir.
Yine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 58 nci maddesinin üçüncü fıkrasında ise; alacağın veya istenen teminatın Türk parasıyla tutarının ve faizli alacaklarda faizin miktarı ile işlemeye başladığı günün, alacak veya teminat yabancı para ise alacağın hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiğinin ve faizinin, takip talebinde belirtilmesi gerektiği düzenlenmiştir.
Buna göre; alacaklı, yabancı para alacağının TL karşılığını, takip talebinde göstermek zorunda olup, buna bağlı olarak bu zorunluluğun ödeme emrinde de yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu noksanlık kamu düzeni ile ilgili olup, takibin her safhasında re'sen göz önünde tutulmalıdır (HGK'nın 12/05/1999 tarih ve 1999/12-271 E. - 99/301 K.sayılı kararı).
Yapılan tüm bu yasal açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davacı tarafından 23/05/2014 tarihli belgeye istinaden, kapora olarak vermiş olduğu 340.000 USD ve faizi ile birlikte 371.439,65 USD’nin tahsili için davalı aleyhine icra takibi yapıldığı, davalının takibe itirazı üzerine eldeki itirazın iptali davasının açıldığı; icra takibinin dayanağı belgedeki borcun USD döviz cinsinden olduğu, davacı alacaklının takip talebinde asıl alacak ve işlemiş faiz miktarını USD cinsinden gösterdiği, yine dava dilekçesinde açıkça 340.000 USD’nin talep edildiği, sadece harca esas değerin belirlenmesi için takip tarihindeki kur üzerinden TL olarak belirtildiği (takip dayanağı belgedeki borç USD döviz cinsinde, takip talebinde asıl alacak ve işlemiş faiz USD cinsinden gösterilmiş ve yanında harca esas değer TL karşılığı yazılmış, takip talebinde yapılan talepte özellikle, fiili ödeme günündeki %3,3 oranında faizi ile borçludan tahsili) görülmektedir.
Buna göre; davacının, TBK’nın 99 uncu maddesi uyarınca seçimlik hakkını, yabancı para alacağının fiili ödeme günündeki Türk Lirası karşılığı olarak tahsil edilmesi yönünde kullandığı gözetilerek hüküm tesisi yoluna gidilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile dava dilekçesinde belirtilen TL üzerinden takibin devamına karar verilmiş olması doğru olmayıp bozmayı gerektirir.
3) 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 297 nci maddesi uyarınca, mahkeme tarafından, hüküm fıkrasında asıl ve yardımcı taleplerin hepsi hakkında açık ve tereddüte yol açmayacak şekilde karar verilmesi gerekmektedir.
3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un ''Yabancı para borcunda faiz'' başlıklı 4/a. maddesinde ise; sözleşmede daha yüksek akdi veya gecikme faizi kararlaştırılmadığı hallerde, yabancı para borcunun faizinde Devlet Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranının uygulanacağı belirtilmiştir.
Eldeki davada davacı talebini, fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden ödeme yapılması yönünde kullandığından, artık dava konusu alacak tahsil tarihine kadar yabancı para alacağı olarak değerlendirileceğinden, bu alacağa 3095 Sayılı Kanun'un 4/a maddesi uyarınca (icra takibinde belirtilen orandan fazlasına hükmedilmemek kaydıyla) faize hükmedilmesi gerekirken, bu talebe ilişkin hüküm kurulmamış olması usul ve kanuna aykırıdır.
4) İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu'nun 67 nci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için; diğer yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın çözümü kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.
Somut olayda; alacağın belirlenebilir ve likit olduğu anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, takip konusu bedelin belirlenebilir, likit ve muayyen nitelikte olduğunun kabulü ile icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde icra inkar tazminatı talebinin reddedilmesi, usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Ne var ki, yukarıda (2), (3) ve (4) numaralı bentlerde açıklanan bu yanlışlıkların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılması ve ilk derece mahkemesi kararının düzeltilerek onanması, HMK'nın 370 inci maddesinin ikinci fıkrası hükmü gereğidir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılmasına ve ilk derece mahkemesi kararının hüküm fıkrasının;
(1) numaralı bendinde yer alan “...ve takibin 1.275.000,00 TL asıl alacak üzerinden ve...” ifadesinin çıkarılarak, yerine “...takibin asıl alacak olan 340.000 USD üzerinden...” ifadesinin;
(2) numaralı bendine “…Asıl alacak tutarı olan 340.000 USD’nin takip tarihinden itibaren, yıllık %3.3 oranı aşılmamak kaydıyla, 3095 sayılı Kanunu'nun 4/a maddesi uyarınca Devlet Bankalarının USD ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanmak suretiyle davalıdan tahsiline” ifadesinin,
(3) numaralı bendinde yer alan “Davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine” ifadesinin çıkartılarak yerine “Davacının icra inkar tazminatı talebinin kabulü ile takip konusu 340.000 USD'nin takip tarihi itibariyle T.C. Merkez Bankası döviz kurlarına göre harca esas değer olarak belirlenen 1.275.000 TL'nin %20'si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,” ifadelerinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, 3.815 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 65.321,45 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davalıya yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 31/05/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.