
Esas No: 2022/3398
Karar No: 2022/5105
Karar Tarihi: 26.05.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/3398 Esas 2022/5105 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2022/3398 E. , 2022/5105 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 19.HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ......
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesince yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun reddine, davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile davanın reddine yönelik olarak verilen kararın süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; davalı işverenin evinde 01/01/2006 tarihinde yatılı kalmak suretiyle şoförlük, aşçılık ve diğer ev işlerinin tamamını eşiyle birlikte yaptığını, hiçbir haklı sebep gösterilmeden 15/01/2014 tarihinde iş akdinin sona erdirildiğini, aldığı aylık maaşın 3.050 TL olduğunu, davalının bilahare daveti üzerine yanına gittiğinde psikolojik baskı kurup ibraname imzalatmak suretiyle 2.500 TL kısmi ödeme yaptığını, alacaklarının tamamının ödenmediğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 500 TL kıdem tazminatı, 300 TL AGİ, 3.050 TL maaş alacağı, 700 TL fazla çalışma ücreti ve 500 TL 4. yıllık izin ücreti alacaklarının fesih tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı; dava konusu alacakların zamanaşımına uğradığını, davacının 21/12/2013, 23/12/2013, 24/12/2013 tarihlerinde devamsızlık yapması işe gelmemesi nedeniyle iş akdini haklı nedenle 14/01/2014 tarihli ihtarname ile feshettiğini, davacının herhangi bir alacağı da bulunmadığından davanın reddini dilemiştir.
İlk derece mahkemesince; hizmet döküm cetveline göre davacının 01/02/2006 ile 15/01/2014 tarihleri arasında 7 yıl 11 ay 14 gün hizmet süresi bulunduğu, yaklaşık 8 yıl aynı yerde çalışan bir işçinin nedensiz işten çıkmasını gerektirecek mantıklı bir açıklama yapılmadığından davalı tanık beyanlarının dosya kapsamıyla uyumlu olmadığı değerlendirilmiş ve hizmet sözleşmesinin davacı işçi tarafından TBK 435/2 gereğince haklı sebeple sonlandırıldığı, davalı vekili tarafından ibraname belgesi sunulmuş ise de; TBK'nın 420. maddesine göre geçerli bir ibraname olmadığı, davacıyla birlikte çalışan eşinin beyanına göre davacının ücretinin net 3.050 TL olduğu, davacının kıdem tazminatı isteğinin TBK daki karşılığı olan 438. maddeye göre 9.150 TL fesih tazminatı alacağının bulunduğu talebin ise 500 TL olduğu, TBK 422 ve 425/son maddelerine göre yıllık izin ücreti alacağının 6.913,33 TL olduğu, davacının talebinin 500 TL olduğu, davacının son ay ücretinin 3.050 TL olup davalının fesih sonrası 2.500 TL ödeme yaptığının tarafların kabulünde olduğu, artan ücretin ödendiğinin ispat yükü işverende iken buna yönelik savunma ve delil sunamadığı, bakiye ücret alacağının 550 TL olduğu, davacı fazla mesai ücreti istemiş ise de; dinlenen tanıkların fazla mesai yapıldığına dair açıklaması olmadığından ve hizmetin villada ve yaklaşık 8 kişi ile birlikte verildiğinden yeterli delil bulunmadığı, davacı AGİ alacağı istemiş ise de; ücret bordrolarına göre davacının ücretinden gelir vergisi kesintisi yapılmadığı, böyle bir alacağın bulunmadığı, davacı alacaklarına en yüksek banka mevduat faizi istemiş ise de, bu faiz türünün İş Kanununa özel olduğu, somut olayda TBK hükümleri uygulandığı ve TBK 117. maddeye göre dava öncesi temerrüt olgusu davacı tarafından ispatlanamadığı için alacaklara dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanması gerektiği anlaşılmakla davanın kısmen kabulüne; taleple bağlı kalınarak 500 TL kıdem tazminatı, 500 TL izin ücreti ve 550 TL bakiye ücret alacağı olmak üzere toplam 1.550 TL alacağın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, davacının AGİ alacağı, fazla mesai ücreti alacağı bakımından isteklerinin reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; davacının istinaf talebinin reddine, davalının istinaf talebinin kabulü ile dosya içerisinde mevcut bulunan 27/01/2015 tarihli ibraname incelendiğinde davacının iş yasasından kaynaklı tüm alacaklarını tamamen aldığına dair ibraname vermesi karşısında TBK'nın 420. maddesi uyarınca fesih tarihinden itibaren 1 yılı aşkın süre geçtikten sonra düzenlendiği ve ibranamede işçilik alacaklarını tamamen aldığının açıkça yazılı olduğundan bu ibranamenin geçerli bir ibraname olduğu kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş; karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-)Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132. maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
Somut olayda, davacının hizmet akdi 14.01.2014 tarihinde feshedilmiş ve taraflar arasında 27.01.2015 tarihinde ibraname düzenlenmiştir. Her ne kadar ibraname yasada belirtilen süre içerisinde tanzim edilmişse de ibra konusu alacakların türü ve miktarları açıkça belirtilmemiş olduğundan ve ibranameye konu ödeme banka aracılığıyla yapılmadığı için geçerli bir ibranameden söz edilemeyeceği, ancak davacının 2.500 TL ödemeyi aldığını kabul etmesi karşısında söz konusu ibranamenin makbuz niteliğinde olduğunun kabul edilerek, yapılan ödemelerin mahsubu ile davacının varsa bakiye alacaklarının hüküm altına alınması gerekirken, bu husus gözetilmeden davanın reddine dair karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
3-Uyuşmazlığa ilişkin 6098 sayılı TBK’nun 438. maddesinde “İşveren, haklı sebep olmaksızın hizmet sözleşmesini derhâl feshederse işçi, belirsiz süreli sözleşmelerde, fesih bildirim süresine; belirli süreli sözleşmelerde ise, sözleşme süresine uyulmaması durumunda, bu sürelere uyulmuş olsaydı kazanabileceği miktarı, tazminat olarak isteyebilir. Belirli süreli hizmet sözleşmesinde işçinin hizmet sözleşmesinin sona ermesi yüzünden tasarruf ettiği miktar ile başka bir işten elde ettiği veya bilerek elde etmekten kaçındığı gelir, tazminattan indirilir. Hâkim, bütün durum ve koşulları göz önünde tutarak, ayrıca miktarını serbestçe belirleyeceği bir tazminatın işçiye ödenmesine karar verebilir; ancak belirlenecek tazminat miktarı, işçinin altı aylık ücretinden fazla olamaz.”
425. maddesinde “İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık ücretli izin süresine ilişkin ücretini, ilgili işçinin izne başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermekle yükümlüdür. İşçi, hizmet ilişkisi devam ettiği sürece, işverenden alacağı para ve başka menfaatler karşılığında yıllık ücretli izin hakkından feragat edemez. Hizmet sözleşmesinin herhangi bir sebeple sona ermesi hâlinde, işçinin hak kazanıp da kullanamadığı yıllık izin sürelerine ait ücreti, sözleşmenin sona erdiği tarihteki ücreti üzerinden kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Bu ücrete ilişkin zamanaşımı, hizmet sözleşmesinin sona erdiği tarihte işlemeye başlar.”
398. maddesinde “Fazla çalışma, ilgili kanunlarda belirlenen normal çalışma süresinin üzerinde ve işçinin rızasıyla yapılan çalışmadır. Ancak, normal süreden daha fazla çalışmayı gerektiren bir işin yerine getirilmesi zorunluluğu doğar, işçi bunu yapabilecek durumda bulunur ve aynı zamanda kaçınması da dürüstlük kurallarına aykırı olursa işçi, karşılığı verilmek koşuluyla, fazla çalışmayı yerine getirmekle yükümlüdür. Özel kanunlardaki hükümler saklıdır.
401. maddesinde “İşveren, işçiye sözleşmede veya toplu iş sözleşmesinde belirlenen; sözleşmede hüküm bulunmayan hâllerde ise, asgari ücretten az olmamak üzere emsal ücreti ödemekle yükümlüdür.”
402. maddesinde “İşveren, fazla çalışma için işçiye normal çalışma ücretini en az yüzde elli fazlasıyla ödemekle yükümlüdür.”
818 sayılı BK’nun 329. maddesinde “Akit ile tayin edilen yahut adet mucibince icap eden iş miktarından ziyade bir işin ifasına zaruret hasıl olup ta işçi, bunu yapmaya muktedir olur ve imtinada hüsnü niyet kaidelerine muhalif bulunursa cebrolunur. İşçi, bu ziyade iş için fazla bir ücrete müstahak olur ve bu, mukavele edilen ücretle mütenasip bir suretle hususi haller nazara alınmak şartıyla takdir edilir.”
Somut olayda; davacı hizmet akdinin davalı tarafından hiçbir haklı neden gösterilmeden feshedildiğini iddia etmiş, davalı taraf ise davacının izinsiz ve mazeretsiz olarak işe gelmediğini savunarak 14.01.2014 tarihli ihtarname ile hizmet akdini haklı nedenle feshettiğini savunmuştur. Davacının devamsızlıklarına ilişkin tutanak tuttuğunu iddia eden davalının bu tutanakları dosyaya sunmamış olması ve davalı tanıklarının fesih anına ilişkin bizzat görgüye dayalı bilgilerinin bulunmaması ve davacının devamsızlık yaptığına dair beyanda bulunmamış olmalarına göre davacının hizmet akdinin haklı bir neden olmadan davalı tarafından feshedildiği anlaşılmıştır. Hal böyle olunca maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime ait (6100 sayılı HMK m. 33) olduğundan iddianın ileri sürülüş şekline göre davanın hizmet akdinin haksız olarak davalı tarafından feshedilmesi nedeniyle hak kazanılan işçilik alacakları isteğine ilişkin olduğu ve davacının kıdem tazminatı talebinin iş akdinin feshedildiği tarihte yürürlükte olan 6098 sayılı TBK’nun 438. maddesinde yer alan haksız fesih tazminatına hak kazandığı düşünülerek kıdem tazminatı talebi hakkında bir karar verilmelidir.
Davacı; son 1 aylık ücretinin ve 4 yıllık izin ücreti alacağının ödenmediğini iddia etmiş ve davalı taraf bu ödemeleri yaptığına veya davacıya yıllık izinlerini kullandırdığına dair yazılı belge sunamamıştır. Hal böyle olunca davalı, yukarıda bahsi geçen TBK’nun 401 ve 425. maddelerince belirlenecek ücret alacağı ve yıllık izin ücreti haklarını davacıya ödemek zorundadır.
Davacının fazla mesai ücreti alacağına ilişkin talepleri hakkında; 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesinde yer alan “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” hükmü uyarınca 818 ve 6098 sayılı yasaların yukarıda bahsi geçen hükümlerine göre ve davacının çalışma koşullarına dair beyanlarının eksik alındığı anlaşılan tüm tanıkların yeniden dinlenilmeleri suretiyle, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda eksiklikler giderildikten sonra davacının fazla mesai ücreti talep etmeye hakkı olup olmadığı yeniden değerlendirilerek konusunda uzman bilirkişiden yapılacak hesaplamaları içeren ayrıntılı, açıklayıcı, hüküm kurmaya elverişli ve Yargıtay denetimine uygun, tarafların itirazlarını karşılayacak şekilde rapor alınarak bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacının sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Hukuk Dairesi’nin 11/02/2022 tarih 2019/2618 esas – 2022/280 karar sayılı kararının HMK'nın 371. maddesi uyarınca davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 26/05/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.