(Kapatılan)14. Hukuk Dairesi 2012/6794 E. , 2012/7720 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 30.05.2011 gününde verilen dilekçe ile geçit hakkı tesisi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 28.02.2012 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, maliki olduğu 710 parsel sayılı taşınmazının genel yola bağlantısının bulunmadığını ileri sürerek davalılara ait 708, 709, 712 ve 689 parsel sayılı taşınmazlardan geçit hakkı talep etmiştir.
Yargılamaya katılan davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, bilirkişilerce saptanan 712 ve 713 parsel sayılı taşınmazlardan geçmesi öngörülen (D) harfli güzergahın komşular arasında fedakarlığın dağıtılması ve denkleştirilmesi kuralına uygun olduğu, ancak 713 parsel sayılı taşınmaz maliki aleyhine dava açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı temyiz etmiştir.
Ülkemizde arazi düzenlenmesinin sağlıklı bir yapıya kavuşmamış olması ve her taşınmazın yol ihtiyacına cevap verilmemesi geçit davalarının nedenidir. Geçit hakkı verilmesiyle genel yola bağlantısı olmayan veya yolu bulunsa bile bu yol ile ihtiyacı karşılanamayan taşınmazın genel yolla kesintisiz bağlantısı sağlanır. Uygulama ve doktrinde genellikle bunlardan ilkine “mutlak geçit ihtiyacı” veya “geçit yoksunluğu”, ikincisine de “nispi geçit ihtiyacı” ya da “geçit yetersizliği” denilmektedir.
Türk Medeni Kanununun 747/2 maddesi gereğince geçit isteği, önceki mülkiyet ve yol durumuna göre en uygun komşuya, bu şekilde ihtiyacın karşılanmaması halinde geçit tesisinden en az zarar görecek olana yöneltilmelidir. Zira geçit hakkı taşınmaz mülkiyetini sınırlayan bir irtifak
hakkı olmakla birlikte, özünü komşuluk hukukundan alır. Bunun doğal sonucu olarak yol saptanırken komşuluk hukuku ilkeleri gözetilmelidir. Geçit gereksiniminin nedeni, taşınmazın niteliği ile bu gereksinimin nasıl ve hangi araçlarla karşılanacağı davacının sübjektif arzularına göre değil, objektif esaslara uygun olarak belirlenmeli, taşınmaz mülkiyetinin sınırlandırılması konusunda genel bir ilke olan fedakârlığın denkleştirilmesi prensibi dikkatten kaçırılmamalıdır.
Uygun güzergâh saptanırken önemle üzerinde durulması gereken diğer bir yön ise, aleyhine geçit kurulan taşınmaz veya taşınmazların kullanım şekli ve bütünlüğünün bozulmamasıdır. Şayet başka türlü geçit tesisi olanaklı değil ise bunun gerekçesi kararda açıkça gösterilmelidir.
Yararına geçit kurulacak taşınmazın tapuda kayıtlı niteliği ve kullanım amacı nazara alınarak özellikle tarım alanlarında, nihayet bir tarım aracının geçeceği genişlikte (emsaline göre 2,5-3 m.) geçit hakkı tesisine karar vermek gerekir. Bu genişliği aşan bir yol verilecekse, gerekçesi kararda dayanakları ile birlikte gösterilmelidir.
Saptanan geçit nedeniyle yükümlü taşınmaz malikine ödenmesi gereken bedel taşınmazın niteliği gözetilerek uzman bilirkişiler aracılığı ile objektif kıstaslar esas alınarak belirlenmelidir. Saptanacak bedel de hükümden önce depo ettirilmelidir. Hemen belirtmek gerekir ki, bedelin saptanmasından sonra hüküm tarihine kadar taşınmazın değerinde önemli derecede değişim yaratabilecek uzunca bir süre geçmiş veya bedel tespitinden sonra yörede taşınmazın değerini artıracak değişiklikler meydana gelmiş olabilir. Bu gibi durumlarda mülkiyet hakkı kısıtlanan taşınmaz malikinin mağduriyetine neden olmamak ve diğer tarafın hakkın kötüye kullanılması sonucunu doğuracak olası davranışlarını önlemek için hüküm tarihine yakın yeni bir değer tespiti yapılmalıdır.
Somut olayda; davacıya ait taşınmazın genel yola bağlantısı bulunmadığı ileri sürülerek komşu taşınmazlardan geçit irtifakı tesis edilmesi talep edilmiştir. Gerçekten de 710 parsel sayılı taşınmazın genel yola bağlantısı bulunmamaktadır. Genel yol ile en yakın bağlantı kurabileceği komşu taşınmazlar ise pafta üzerinden 712, 713, 709, 708 ve 689 parsel sayılı taşınmazlar olarak görülmektedir. Mahkemece taşınmaz başında keşif yapılmış, keşifte dinlenen kadastro teknisyeni bilirkişiler ve ziraat mühendisinin hazırladığı raporlara göre 4 alternatif belirlenmiştir. Bu alternatiflerde saptanan genişlik ve değer açısından yukarıda açıklanan ilkelere bir aykırılık görülmemiştir. Ancak;
Bilirkişilerin belirlediği (A) harfi ile işaretli güzergah 393,27 m2 olup 1179.81 TL değerinde, (B) harfi ile işaretli güzergah 393.17 m2 1179,51 TL, (C) harfi ile işaretli güzergah 389,24 m2 1167,72 TL değerinde, (D) ve (E) harfleri ile işaretlenen son güzergah ise 385.47 m2 ve 1156,41 TL değerindedir. Görülüyor ki, genel yola ulaşmak için saptanan güzergahların tamamının miktarları ve değerleri birbirine çok yakındır. Mahkemenin fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi ve komşulara yüklenecek külfet açısından uygun olduğunu takdir ettiği (D) ve (E) harfi ile işaretli güzergah diğerlerinden sadece 5 m2 kadar daha düşük ve değeri de yaklaşık 20 TL azdır. Bu miktarlar fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi açısından bir güzergahın diğerine üstün tutulmasını gerektirecek nitelikte değildir.
Saptanan geçit güzergahlarının miktar ve değerleri açısından birinin diğerine üstün tutulmasını sağlayacak açık bir farklılık bulunmadığı takdirde yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda tercihe öncelik sağlayacak başka kriterlerin dikkate alınması gerekmektedir. Fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesinden kastedilen sadece değere yönelik bir değerlendirme değildir. Taşınmazların önceki kullanım durumları, taşınmazlar üzerindeki ağaç ya da başka muhdesatların varlığı, taşınmazların yüzölçümü miktarının fazlalığı, kullanım bütünlüğünün bozulmaması gibi kriterlerin tamamı bütün olarak değerlendirildiğinde komşulara en az külfet yükleyecek ve karşılıklı katlanma yükümlülüğü kapsamında kalacak bir değerlendirme yapılabilir.
Somut olaya yeniden döndüğümüzde bilirkişilerin saptadığı (A) harfli güzergahın daha uygun olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Şöyle ki, bu güzergah hem birden fazla taşınmazı irtifak hakkı ile yükümlü hale getirmemekte hem de 92300 m2"lik bir taşınmazdan 393,27 m2"nin komşuya yol olarak bırakılması katlanma yükümlülüğü açısından diğer taşınmazlara göre tercih edilebilir niteliktedir. Mahkemece tüm bu hususlar gözardı edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 31.05.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.