Esas No: 2022/3324
Karar No: 2022/4602
Karar Tarihi: 16.05.2022
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2022/3324 Esas 2022/4602 Karar Sayılı İlamı
3. Hukuk Dairesi 2022/3324 E. , 2022/4602 K."İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında birleştirilerek görülen alacak davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı asıl davada; davalıların murisi adına kayıtlı evi kiraladığını, 20 yıldır Kapadokya bölgesinde işletmecilik yaptığını, harabe halde kiraladığı kiralananı 2006 ile 2009 yılları arasında tadilat yaparak bugünkü haline getirdiğini, davalının başlattığı tahliye talepli icra takibi neticesinde kiralananı tahliye ettiğini, yaptığı tadilatların taşınmaz değerinde büyük artış sağladığını iddia ederek; tamirat, tadilat ve harcamalar için 50.000TL, işletme ruhsatı alamayarak uğradığı zarar ve kar kaybı için 30.000 TL ve taşınmazın mülk değerinde meydana getirdiği artış için 100.000 TL olmak üzere toplam 180.000 TL’nin ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davacı birleşen davasında; kira sözleşmesine dayalı olarak kiralanana yapılan masrarlar yönünden bakiye 52.565,92 TL’nin tahsilini talep etmiştir.
Davalılar; davacının evin orijinal yüksekliğindeki bahçe duvarının kapısını ve kapı girişinin hemen yanındaki dükkanını yıktırdığını, bahçedeki ağaçları kestirdiğini, bahçedeki tandırı beton ile doldurarak kapattırdığını, kiralanan evin sit alanında olduğunu, hiçbir zaman virane olmadığını, kiralananın restoran olarak kiraya verilidiğini ancak davacının kiralananı kullanım amacı dışında el altından ruhsatsız şekilde pansiyon olarak işlettiğini, kira borçlarını ödemediği için icra yolu ile tahliye edildiğini, yapılan tadilatlar nedeniyle evin orijinalliğinin, otantik, tarihi ve mimari yapısının bozulduğunu, bu tadilat ve eklentilerinin yıkılmasının mülk sahibine kazançtan ziyade yıkım ve düzeltme masrafı doğurduğunu savunarak, davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece; bilirkişi raporu doğrultusunda davacının toplam asıl davada 50.000 TL, birleşen davada ise 33.308 TL olmak üzere toplam 83.308 TL'yi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep etme hakkı bulunduğu gerekçesiyle; davanın kısmen kabulüne 50.000 TL tadilat masrafının dava tarihi olan 05/03/2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte; 33.308 TL tadilat masrafının birleşen dava tarihi olan 10/12/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1- Asıl ve birleşen davada; davacı kiracı, kira sözleşmesinden kaynaklanan muhtelif alacak isteminde bulunmuştur.
Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalar ile bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Hükmün gerekçe bölümü, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (...; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Nitekim, 07/06/1976 tarihli ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye, vurgu yapılmıştır.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK'nın 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK'nın 27.maddesinin ikinci fıkrasının “(c)” bendinde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 26. maddesinde yargılamaya hakim olan ilkelerden “taleple bağlılık ilkesi” düzenlenmiş olup buna göre; Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlı olup ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Yine aynı Kanunun 297. maddesi uyarınca; mahkeme tarafından hüküm fıkrasında asıl ve yardımcı taleplerin hepsi hakkında açık ve tereddüte yol açmayacak şekilde karar verilmesi gerekir.
Diğer yandan aynı Kanun'un 166. maddesine göre, ayrı ayrı açılmış davaların aralarında bağlantı bulunmaları koşulu ile birleştirilerek bakılabilmeleri mümkündür. Ancak, birleştirme kararı, taraflar arasındaki uyuşmazlığı esastan çözümleyen bir karar değildir. Bu karar, sadece birleştirilen davaların tahkikat safhalarının müşterek cereyan etmesi sonucunu doğurmaktadır. Diğer bir anlatımla, asıl ve birleşen davalar birbirinden bağımsız davalardır. Bu nedenle, asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı karara bağlanması gerekmektedir.
Somut olayda; gerekçe içeriğinde ve hükümde asıl ve birleşen davalardan bahsedilmesine rağmen davacının hangi davada ne talep ettiği, davalının bunlara dair savunmaları ve mahkemenin bu talep ve savunmalar ile tarafların delillerini ne şekilde değerlendirdiği açıklanmamıştır. Ayrıca davacı kiracının kar kaybı tazminatı ve kiralananda ortaya çıkardığını iddia ettiği değer artışına dair alacak talepleri hakkında bir değerlendirme yapılmadığı gibi asıl ve birleşen davalar hakkında ayrı ayrı hüküm kurulmamıştır.
Hal böyle olunca mahkemece; asıl ve birleşen davada talep ve savunmalar ile dosya delilleri değerlendirilerek denetime elverişli bir gerekçe ile ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma nedenine göre, tarafların temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle tarafların temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16/05/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.