1. Hukuk Dairesi 2016/15239 E. , 2020/697 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından süresinde duruşma istemli temyiz edilmiş ise de; temyiz ile birlikte posta gideri yatırılmadığından ( pul ya da gider avansı) duruşma isteği reddedilerek dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası ...’nın maliki olduğu 383 parsel sayılı taşınmazını davalı çocuklarına satış göstererek temlik ettiğini, yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, emekli ve sosyal güvencesi olan mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığı gibi davalıların da alım gücü bulunmadığını ileri sürerek, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescilini istemiştir.
Davalılar, murisin sağlığında hak dengesini gözeterek, kabul edilebilir ölçüde ve tüm çocuklarını kapsar biçimde paylaştırma yaptığını, mal kaçırma amacı bulunmadığını, bu kapsamda davacıya da üzerinde kahvehane ve bakkal dükkanı bulunan 1245 sayılı parselini bedelsiz devrettiğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının kendisine devredilen 1245 sayılı parseli muristen bedeli karşılığında satın aldığı, ödeme makbuzunu ibraz ettiği, ayrıca dava konusu taşınmaz ile davacıya verildiği iddia olunan 1245 sayılı parsel arasında fahiş miktarda değer farkı olduğu, hakkaniyet bulunmadığı, paylaştırmanın kabul edilemeyeceği, murisin mal kaçırma kastı ile hareket ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’nın 13.11.2013 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak dava dışı eşi Fikriye ile ondan olma çocukları davacı ... ve davalılar...,...,...,...,... ve ...’yi bıraktığı, mirasbırakanın maliki olduğu dava konusu 383 parsel sayılı taşınmazda bulunan 43875/44400 payını eşit oranda davalılara 21.03.2013 tarihinde satış suretiyle devrettiği kayden sabittir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanunu" nun (TMK) 706., 6098 s. Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237 (818 s. Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki kişisel ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Somut olaya gelince, davalılar tarafından mirasbırakanın paylaştırma amacıyla hareket ettiği ve bu kapsamda davacıya da 1245 parsel sayılı taşınmazını verdiği savunulmuş, davacı tarafından bu devre karşı çıkılmamıştır. Bilirkişi raporunda davacı ...’ın 1245 parsel sayılı taşınmazın 5/6 payını 30.06.2011 tarihinde edindiği tespit edilmiştir.
Ayrıca dava konusu taşınmazla ilgili kardeşler arasında çıkan olaylar nedeniyle yapılan ceza soruşturması sırasında mirasbırakan ...’nın da 10.08.2013 tarihinde bilgisine başvurulduğu, mirasbırakanın beyanında özetle; 383 parsel sayılı taşınmazını beş çocuğuna (davalılar) eşit oranda devrettiğini, oğlu ...’ya da köydeki bakkal ve yanındaki evi verdiğini, 383 sayılı parsel içerisindeki evi İshak’a vermediğini, 383 sayılı parselde İshak’ın hakkı olmadığını ifade ettiği görülmüştür.
Yukarıda açıklandığı üzere muris muvazaası nedenine dayalı bir davada en önemli husus mirasbırakanın mal kaçırma amacının ortaya konabilmesidir.
Mirasbırakan Mustafa’nın 2011 yılında köy içerisinde bulunan ( üzerinde bakkal ve ev bulunan ) taşınmazının 5/6 payını davacı oğlu İshak’a, 383 sayılı parselini ( 44.400 m2’lik – Kargir Ev, Bağ, Narenciye Bahçesi ) ise davalılara eşit oranda devrettiği, mirasbırakanın kendisinden mal kaçırmak istediği davacıya yer vermesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, mirasbırakanın yaptığı devirler ile sağlığında taşınmazlarını çocukları arasında paylaştırma amacı ile hareket ettiği, paylaştırmada salt eşitliğin aranmayacağı, çekişmeli temlikte mirasbırakanın mal kaçırma amacı bulunmadığı anlaşılmıştır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06/02/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.