Abaküs Yazılım
20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2017/6923
Karar No: 2018/908

Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2017/6923 Esas 2018/908 Karar Sayılı İlamı

20. Hukuk Dairesi         2017/6923 E.  ,  2018/908 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

    K A R A R

    Davacı vekili 07/02/2014 harç yatırma tarihli dava dilekçesinde, müvekkili davacının ..., ...köyü parsel no 817"de tapuya kain tarla vasıflı taşınmazı 04/09/2003 tarihinde milli emlak müdürlüğünün yapmış olduğu ihaleden 17.082,00 m² olarak ve 13.811,88.-TL karşılığında satın aldığını, müvekkili davacının almış olduğu bu taşınmaz ile ilgili olarak o tarihte kadastro müdürlüğüne başvurduğunu, taşınmazın ölçümünü yaptırdığını ve taşınmazın doğal sınırlarının işaretlendiğini, müvekkilinin doğal sınırları işaretlenen taşınmazı malik olarak kullanmaya başladığını ve kendi taşınmazının sınırları içinde kalmak koşuluyla 804 sayılı parsele komşu olan yerine bir baraka inşa ettiğini, 2010 yılında komşu parsel olan 804 sayılı parselin maliki dava dışı ... tarafından müdahalenin men"i ve ecrimisil talepli dava açıldığını, yapılan yargılama sonucunda Bilecik Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/09/2011 gün ve 2011/502 E. - 2011/954 K. sayılı kararı ile müvekkili davacının kendi taşınmazı olarak bilip kullandığı yer ile ilgili olarak müdahalenin menine ve aleyhine ecrimisil bedeline hükmedildiğini, açıklanan dava devam ederken ve sonrasında müvekkili davacının defalarca kadastro müdürlüğüne yazılı olarak başvurduğunu ve konunun aydınlatılmasını talep ettiğini, müvekkili davacıya verilen dilekçe ekinde bulunan 13/08/2012 tarih ve 1593 sayılı yazıda dahi kayıtlarda herhangi bir yanlışlığın olmadığı ve anılan taşınmazın "tarla vasfında ve 17.082,00 m² olduğu" şeklinde cevap verildiğini, ne var ki bu yazıdan çok kısa bir süre sonra müvekkili davacıya Bilecik Valiliği Kadastro Müdürlüğü tarafından gönderilen 15/10/2012 gün ve 2012 sayılı yazıda ise 1966 tarihli komisyon kararlarında ve Bilecik Tapulama Mahkemesinin 1973/41 E. - 1975/24 K. sayılı kararları arasındaki çelişki nedeniyle bir takım düzenlemelerin yapıldığının ve 804 ile 831 sayılı parsellerin alanlarının değiştiğinin ancak bu değişikliğin davaya konu olan 817 sayılı parsele işlenmediğinin belirtildiğini, netice olarak ise müvekkilinin sahibi olduğu davaya konu 817 sayılı parselin gerçek yüzölçümünün 14.490,00 m² olduğunun bildirildiğini, müvekkili davacının davalı Maliye Hazinesinden 2003 yılında ihaleyle 17.082,00 m² olduğunu düşündüğü taşınmazı satın aldığını, bu yeri tapu siciline güvenerek mülkiyet hakkını dairesinde kullandığını ancak 2012 yılında bu yerin aslında 2.592,00 m² daha küçük olduğunu öğrendiğini, hem taşınmazın daha küçük olmasından hem de taşınmazı sicile güvenerek kullanmasından dolayı maruz kaldığı dava nedeniyle maddi zarara uğradığını, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunun 1007. maddesi uyarınca tapu sicilinde yapılan yanlışlıkların zarar meydana getirmesi halinde Devletin kusursuz sorumluluğunun mevcut olduğunu, müvekkilinin sahibi olduğu taşınmazının kaydının düzeltilmesinin mümkün olmadığını, müvekkili davacının almış olduğu taşınmaz tapu sicilinde görüldüğünden 2.592,00 m² daha küçük çıktığını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00.-TL talep ettiklerini, ayrıca davacının hiç bir
    atfı kabil kusur bulunmamasına rağmen, aleyhine dava açıldığını ve bu dava masrafları ile ecrimisil bedeli ödemek zorunda kaldığını, ayrıca bu dava nedeniyle müdahalenin men"ine karar verildiği için yaptırmış olduğu ve kullandığı barakayı yıkmak zorunda kaldığını, dilekçesi ekinde sunmuş olduğu icra emrinden anlaşılacağı üzere müvekkili davacının üçüncü kişilere icra masrafları hariç 3.762,88.-TL ödemek zorunda kaldığını, davacının buna ek olarak ayrıca kendisi de yargılama gideri yaptığını, davacının hem yargılama harcı yatırdığını hem de kendisini avukat ile temsil ettirmek zorunda kalarak bunlara ilişkin belgeleri ilerleyen aşamalarda sunacaklarını, müdahalenin men"ine karar verilmiş olmakla bina yapım ve yıkım bedelinin bilirkişiler tarafından 2010 tarihinde 1.782,10.-TL belirlendiğini, bu bedelin dava tarihi itibariyle yeniden belirlenmesinin gerektiğini, bu yüzden davacının bu zarar kalemi için (3.762,88+1.782,10 TL) fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak şimdilik 5.000,00.-TL talep ettiklerini belirterek, tapu sicilindeki yanlışlıktan dolayı müvekkili davacının uğramış olduğu zarara karşılık fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 15.000,00.-TL"nin 4721 sayılı TMK"nın 1007. uyarınca dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Hazineden tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Mahkemece yapılan yargılama sonucu; dava tarihi itibariyle davaya konu taşınmazın yüzölçümünde eksilme olmadığı, Bu durumun tapu müdürlüğünün 24/12/2014 tarihli cevabî yazısı ile teyit edildiği, taşınmazda yüzölçümü değişikliği ya da düzeltmesi yapılmadığı, yargılama sırasında davaya konu taşınmazda Kadastro Kanununun 22/2-a maddesi kapsamında yenileme çalışması yapıldığı, yenileme çalışmaları sonrasında taşınmazın 296 ada 44 parsel ve 15.664,01 m² olarak belirlendiği, yenileme çalışmasına ilişkin tutanağın incelenmesinde yüzölçümü arasındaki farkın yeniden yapılan ölçümün hassasiyetinden ve yeni yüzölçümlerin eskisi gibi planimetre ile değil koordinat değerleriyle hesap edilmesinden kaynaklandığı, bu itibarla davaya konu taşınmazda Hazinenin kusurlu hareketinden kaynaklı bir yüzölçümü farklılığının oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
    Dava, TMK"nın 1007. maddesi gereğince tazminat istemine ilişkindir.
    Mahkemece davanın reddine karar verilmişse de delillerin değerlendirilebilmesi için yeterli inceleme yapılmadan hüküm kurulmuştur. Şöyle ki; dosya içeriğinden dava konusu eski 817 parsel sayılı taşınmazın 1969 yılında yapılan kadastro sonucu Hazine adına tarla vasfı ile 17082 m² yüzölçümü ile tespit ve tescil edildiği, 06/10/2003 tarihinde satışla davacı adına tapuya tescil edildiği, yörede 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/2-a maddesine göre yapılan uygulama kadastrosu sonucu dava konusu taşınmazın 296 ada 44 parsel sayısı ile 14490 m² yüzölçümü ile 22.05.2015 tarihinde tescil edildiği, davacının eldeki davayı 07/02/2014 tarihinde açtığı anlaşılmaktadır.
    3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/2-a maddesine göre yapılan uygulama kadastrosu sonucu taşınmazın yüzölçümünde 1417 m² azalma meydana gelmiş olup, mahkemece inceleme ve keşif yapılarak uygulama kadastrosu sırasında taşınmazın çapında bir değişiklik olup olmadığı, taşınmazın yüzölçümündeki azalmanın çap değişikliğinden mi yoksa hesap hatasından mı kaynaklandığı, tapulama mahkemesinin 1973/41 E. - 1975/24 K. sayılı dosyada verilen kararın dava konusu taşınmazla ilgili olup olmadığı araştırılmamıştır.
    4721 sayılı TMK"nın sorumluluk kenar başlığını taşıyan 1007. maddesi ""Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur"" hükmünü içermekte olup, bu maddede düzenlenen sorumluluk, kusura dayanmayan (objektif) bir sorumluluk türü olup, tapu müdür ya da memurunun kusuru olsun ya da olmasın, sicilin tutulmasında, kişilerin malvarlığı çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece, Devletin memuruna rücu halinde iç ilişkide etkili olmaktadır.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 gün ve 2009/4 - 383 E. - 2009/517 K.; 16.06.2010 gün ve 2010/4 - 349 E. - 2010/318 K. sayılı kararlarında da vurgulandığı gibi; tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan TMK"nın 1007. maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Ancak 4721 sayılı Tük Medenî Kanunun 1007. maddesi hükmüne göre, tazminata hükmedilebilmesi için, diğer koşulların yanı sıra, tapu sicilinin tutulması nedeniyle bir zarar doğmuş olmalıdır.
    Genel arazi kadastro çalışmaları sırasında tespit ve tescile tâbi tutulan çekişmeli taşınmazın, sonradan 3402 sayılı Kanunun 22/2-a maddesi uyarınca yapılan uygulama ile yüzölçümü azalmış ise de, azalmanın nereden kaynaklandığı, komşu parsellere bir kayma olup olmadığı, varsa kadastro işlemi yararına olan kişi ya da kişiler hasım gösterilerek tapu iptali istenebileceği, davacı bu şekilde zararını karşılayabilecekse Hazinenin zarardan sorumlu olmayacağı düşünülmeli ve mahkemece keşif yapılmak sureti ile taşınmazın yüzölçümündeki azalmanın nedeni belirlenmelidir.
    Bu durumda, mahkemece yeniden yapılacak keşif ile dava konusu taınmazı komşuları ile birlikte gösterir eski ve yeni paftanın ölçekleri eşitlenmek sureti ile bilgisayar ortamında çakıştırma yapılarak herbir paftadaki sınırın farklı renkli kalemlerle gösterilmek sureti ile bilirkişilerce rapor düzenlenmesi, raporda tapulama mahkemesinin 1973/41 E. - 1975/24 K. sayılı kararının kapsamının gösterilmesi, yenileme kadastrosu sırasında taşınmazın çapında bir değişiklik olduğu ve komşu parsellere kayma olduğunun belirlenmesi halinde davacının açacağı tapu iptal davası ile zararını karşılayabileceği, taşınmazın çapında bir değişiklik olmamasına rağmen, taşınmazın miktarında hesap hatası ya da kullanılan yöntem farklılığı gibi sebeplerle azalma meydana gelmişse bu durumda davacının tazminat hakkının tapu sicilinin yanlış tutulmuş olması nedeni ile doğduğu gözetilerek, zararın doğduğu tarih (uygulama kadastrosunun kesinleştiği tarih) itibari ile taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde emsal metodu, arazi olduğunun belirlenmesi halinde net gelir yöntemiyle uygulama kadastrosunun kesinleştiği tarihteki gerçek değerinin hesaplattırılması, bu şekilde tapu sahibinin gerçek zararının saptanması, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, delilleri hatalı değerlendirilerek verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır.
    SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 13/02/2018 günü oy birliği ile karar verildi.








    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi